Et yiyenler hayvansever olduklarına inanabilirler ancak arka planda her zaman bir şeyler eksik kalacaktır. En büyük eksikliğin aslında bilgi eksikliği olduğu noktasından hareketle, önce bazı güçlü argümanları tartışmakta yarar var:
• Et tüketimi, genellikle besleyici olduğu inancı ve ekonomik zenginlikle ilişkilendirilen bir alışkanlıktır. Yiyecek seçimiyle ilgili yerleşik tutum ve alışkanlıkları değiştirmek kolay değildir, bilgi ve zaman ister.
• Etin markette paketlenmiş olarak satılması ya da tabakta servis yapılması, o hayvanın bir süre öncesine kadar canlı olduğu gerçeğini değiştirmez.
• İnsanların en eski çağlardan beri et yediği savı doğru değildir. Vejetaryenlik modern çağda ortaya çıkmamıştır, tersine bilinen en eski beslenme biçimidir.
• Yedi milyon yıllık evrim tarihinin yalnızca son 500 bin yılında, Homo Erectus’un ateşi kontrol etmesi ve eti pişirmesiyle birlikte insan et yemeye başlamıştır.
• Eski Taş Çağı toplumlarından birinde birisinin “et yenebilir” diye bir görüş ortaya attığını varsayalım. Bu görüş yeterince uzun süre toplumun gündeminde kalırsa, toplumsal bir norm haline gelir. İnsanlar bu toplumsal normu beslemeye devam ederse, zaman içinde toplumsal kültürün bir ögesi olur. Kültür ögeleri kuşaktan kuşağa aktarıldığında ise normlarla çatışmayan bir geleneğe dönüşür. İşte bunun için et tüketmek anormal sayılmıyor.
• Hayvanlar sinir sistemi olan, sevgiyi, acıyı hisseden ve doğaları gereği yaşamak isteyen canlılardır.
• Bir canlının kaslarını pişirip yemek bir şiddet uygulamasıdır. Bir canlının canını alabilen ve/veya etini yiyebilen kişilerde şiddet eğiliminin daha kolay uyandığını ortaya koyan ciddi araştırmalar mevcut.
• Bugün kuşaklar boyunca asla et yememiş yaklaşık 450 milyon son derece sağlıklı insan Hindistan’da yaşamakta. İlginçtir ki, Batılı tarzda eğitim almış sağlıkçılar “et yemezsen beslenemezsin” dedikleri için, Hindistan’da 50 yıl önce %60 olan vejetaryen oranı %38’e düşmüş durumdadır. Hastalıklar da artmıştır.
Günümüzde kime sorsanız herkes pek bir hayvansever. Evcil hayvan beslenen evlerin sayısında, pandeminin de etkisiyle ciddi artış olduğu biliniyor.
Ancak biri “hayvanseverim” diyor ve hayvan parçalarını afiyetle mideye indiriyorsa, burada etik bir sorun var gibi geliyor. Evde kedi, köpek, kuş besleyip öte yandan koyun, sığır, tavuk gibi hayvanları tencerede kaynatmak, böylece hayvanlar arasında da ayrımcılığa gitmek hassas bir konu.
Çocuğuna, eşine şiddet uygulayan bir babanın “ailemi çok seviyorum” demesi bir tutarsızlıktır değil mi? Et endüstrisi kendi ülkemizde on milyonlarca hayvan keserken, Japonya’da veya Faroe Adaları’nda yunus ve balinanın katledilmesine öfkelenmek de biraz öyle gibi.
Et yemenin gezegende akıl almaz yıkımlara ve Covid gibi salgınlara yol açtığını biliyoruz ama eti azaltmayı düşünmüyoruz, değil mi? Lütfen hep sorulduğu gibi “ama proteini nereden alacağız” demeyin. Hayvandan alınan zaten 2. el proteindir, üstelik yer fıstığından etten daha fazla hem de 1. el protein alınabilir.
“Hayvanlar için yapabilecek en iyi şey elbette onları yememektir” denilse de kimse kimsenin ne yiyip yemediğine karışamaz. Çünkü, et yemek ya da yememek herkesin kendi vicdanı, bilgi birikimi ve akıl yürütme becerisi ile vereceği bir karardır.
halilocakli@yahoo.com