Halil Ocaklı (halilocakli@yahoo.com)
Eğitim; ırk, etnik köken, din ve ekonomik durum gözetmeksizin, tüm insanlarca eşit şekilde erişilebilmesi gereken bir haktır. Eğitime ve bilgiye erişim hakkını güvence altına alınmak devletlerin anayasal görevidir.
İlk örneği 1739’da Danimarka’da görülmekle birlikte, Butan, Umman, Papua Yeni Gine ve Solomon Adaları gibi bazı ülkelerde hâlâ zorunlu eğitim sistemi bulunmuyor. Türkiye’de zorunlu eğitim 12 yıllık 4+4+4 programı olarak 2012-2013 öğretim döneminde başladı.
Eğitimin birincil amacı elbette bilgisizlikle savaşmak, cehaletin karanlığını aydınlatmak olmalıdır. Bilim bu yolda tüm insanlığın yolunu aydınlatan ışık kaynağı olarak kritik önem taşır. Bilimsel düşünme; gözlemlemeyi, soru sormayı, öngörüde bulunmayı, hipotezleri test etmeyi, verileri belgelemeyi ve iletmeyi destekler. Öğrencide eleştiriye açık olmayı, yaratıcılığı ve öz güveni besler.
Uygar toplumlarda eğitimin kültürel etkileşim ve sivil sorumluluk geliştirmek gibi dönüştürücü amaçları var. Evet, eğitim Türkiye’de de bir toplumsal dönüşüm aracı olarak görülür, ancak bu dönüşümün çağdaşlığı hakkında gençlerin kuşkuları var.
Eğitim, barış ve demokrasinin korunmasına yönelik hak ve görevleri yeni kuşaklara anlatarak toplumsal bütünleşmeye katkı sağlamayı amaçlamalıdır. Eğitim ayrıca, teorik derslerin yanı sıra kişisel ve sosyal gelişimi özendiren, öğrencileri hayata hazırlayan pratik bilgiler vermeyi amaçlamalıdır.
“Zorla güzellik olmaz” diyen atalarımız ne güzel söylemiş. Öğretmen kendi sesini yükselterek ve kovayla bilgi boşaltarak öğrencinin bilgisini yükseltemez. Eğitim zorlayıcı, kısıtlayıcı, ezberci olmamalı. Eğitim-öğretim sistemimize artık araştırmayı, sorgulamayı ve öğrenmeyi özendirecek şekilde format atılmalı.
Sosyokültürel örüntüler ve deneyimlerimiz kim olduğumuzu biçimlendirir. Küçüklerin sosyal habitatı seçme şansı olmadığı için yetişkinlerin örnek olma bilinci geliştirmesi önemlidir. Elinde sigara olan bir babanın çocuğuna “sakın sigara içme” demesi veya ameliyattan çıkan bir sağlıkçının yangın merdiveninde sigara yakması iyi örnek değildir.
Bilim, bilme isteğini uyarır. Öğrencinin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmesine, mevcut bilgilerine ve gelecekteki kazanımlarına dayanarak dünyayı daha iyi anlamasına yardımcı olur.
Bugün Türkiye’de ortaöğretimin 40 yıl öncesine oranla daha yaygın olması ve üniversite sayısının 210’a çıkması, entelektüel birikim üretilebileceği anlamına gelmiyor. Hindistan’da 8.400 üniversite var ama ülkenin gelişmişlik düzeyi ortada.
Türkiye’de 1950’lerden sonra düzenlenen eğitim seferberliklerinin, toplumun gerçek anlamda ilerlemesine yönelik bir amaç gütmediği anlaşılıyor. Özellikle ortaöğretim kurumu, devletin ideolojik amaçlarını anlatmaya yarayan bir sosyal manipülasyon düzeneği olarak görülüyordu.
Türkiye’de köylü ve kasabalı kimliğine sıkıştırılmış gruplar sosyoekonomik ve eğitim bakımından dezavantajlı durumda olanlardır. Özellikle annenin eğitimsiz olması ailede verilen eğitimindeki nitelik sorununu güçlü biçimde hissettirmekte. Bu grupların geleneksel kasaba kültürünü yücelterek kentlere hâkim kılmaya çalışması ve yalnız birbirinden beslenmesi, dindarlaşmanın önünü açmaya devam ediyor.
Gençler dünya ile bütünleşmeyi hedefleyen, öğretim programını bilimin öncülüğünde güncelleyen, evrensel uygarlık değerlerine yer veren bir öğretim kurgusu istiyor. Gençler ayrıca performans baskısı altında kalıplara sokulmak ve kendini “duvarda bir tuğla” gibi hissetmek istemiyor.
Resmi ideolojilerden farklı düşünen gençler, Türkiye’de önünü göremediği için gözünü yurt dışına çevirmiş durumda. Gelecek kaygısıyla uğraşan Türk gençliği haliyle fabrika atıklarının derelere boşaltılması, zirai kirlilik ve iklim değişikliği gibi sorunları önemseyemiyor. Gençlerle ilişkisi organik olmayan ve liyakatten çok sadakati önemseyen yönetimler zaten gençlerin beklentilerini ciddiye almıyor. “Giden gitsin” diye bakıyor.
Basit bir örnek olarak; toplumda şiddet eğiliminin bu denli artması eğitim-öğretimde başarılı olup olamadığımızı gösteriyor.
Hintli filozof Vivekananda, eğitimin amacının ne olduğu sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Tutku ve yanılgıların aldatmalarına karşın, bireyin içindeki iyi özü ortaya çıkarmaya yardımcı olmak.”
Vivekananda’ya göre; “Eğitim, özellikle çocuklarda yanılgılarla ilgili farkındalık gelişmesini sağlamalıdır. Fiziksel, bilişsel ve bilinçsel olarak gelişmiş bir çocuk hem kendisi hem de başkaları için sevgi, saygı ve güven duygusu geliştirir. Bilgiyi doğrudan aktarmaktan yerine anlaşılır hale getirmeye odaklanan bir eğitim modeli, modern yaşamının zorluklarını yönetme aracımız olabilir.” (Sundar Sarkar, 2020, Ramthakur Üniversitesi, Hindistan.)
İnsan odaklı bir gelecek için her öğrencinin farkındalık içinde bütünsel bir öğrenme deneyimi yaşamasını ve kendini iyi bir insan olarak gerçekleştirmesini dileyelim.