Hasan Erçakıca
Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın KKTC ziyaretinde içinde bolca “egemenlik” geçen konuşmalar yapılması planlanmış olmalıydı. Kimi zaman “eşit egemenlik”; kimi zaman “egemen eşitlik”; zaman zaman “iki ayrı devlet” diyoruz… “Kıbrıs Adası’nın egemenliği” diye bir kavram kullanmak doğru olur mu bilmiyorum ama bu egemenlikteki “eşit hakkımızdan” söz etsek ve bu hakları elde etme mücadelesini anlatmaya çalışsak her şeyin daha iyi ve kolay olacağını biliyorum.
Yangın ortamında ziyaret…
Geçen hafta, Fuat Oktay’ın planlı KKTC ziyareti sırasında, planlanması mümkün olmayan şeyler yaşandı. 21 Haziran Salı günü KKTC’nin pek çok bölgesinde yangınlar zuhur etti… KKTC, bu yangınlara müdahale etmekte doğal olarak yetersiz kaldı… Ne yazık ki, Mersinlik bölgesindeki yangın büyüdükçe büyüdü… Hepimiz korkulu anlar yaşamaya başladık… Cumhurbaşkanı Tatar bölgeye gidip gelerek yangını söndürmeye çalıştı ama bir türlü başarı sağlayamadı! Türkiye’den hava desteği istendi tabii ama Marmaris’teki yangın nedeniyle bu yardım da bir uçak ve bir helikopter ile sınırlı kaldı… Egemen İngiliz Üs Bölgesi’nden ve BM Kıbrıs Barış Gücü’nden hava araçları da yangına müdahale etti. Gecikmeli de olsa Kıbrıs Rum Yönetimi’nin “yardım edebiliriz” mesajlarına da olumlu karşılık verildi; oradan da yangın söndürme uçakları semalarımızda uçmaya başladı.
Ama heyhat! Yangın, rüzgarın da etkisi ile yayılmaya devam ediyordu. Sonuçta, İsrail’den iki yangın söndürme ve bir ikmal uçağının da mücadele destek vermeye başladığını öğrendik. İngiliz, Rum, Türk, İsrail ve BM uçakları hep birlikte tepemizde dolanmaya başladı.
Belirtmek gerekir ki, Kıbrıslı Türkler de cansiperane bir mücadele verdiler. Özellikle yangının ciddiyetinin anlaşıldığı ikinci günden sonra, dozer ve vidanjör gibi yangınla mücadelede kullanılabilecek araç sahibi olan bütün KKTC yurttaşları seferber oldular. Özellikleri bölge gençleri ağaç dallarını bile kullanarak kahramanca bir mücadele sürdürdüler. Dağınık bir seferberlikti; mücadelenin hiçbir koordinasyonu olmadığı günler geçtikçe daha iyi anlaşıldı ama büyük ve özverili bir mücadele olduğunu hepimiz gördük, yaşadık.
Yine de yangını, 24 Haziran Cuma gecesi sağanak şeklinde bastıran yağmurun söndürdüğünü söyleyebiliriz. Şimdi, yangını Allah’ın mı; yoksa bizim bu özverili mücadelemizin mi söndürdüğünü tartışmaya başladık.
Bu anlamsız tartışmadan yarar umanlar olduğunu biliyoruz. Ormanlar yanarken yapamadıklarını, yangından sonra yapmaya, kutuplaşmayı derinleştirerek yetersizliklerini gizlemeye çalışmalarını anlayabilmek hiç de zor değil.
Ziyaret tamamlanamadı…
KKTC yangınla mücadele eder veya yangınla başa çıkamamanın telaşını yaşarken Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay ile KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, ortak basın toplantısı düzenlediler ve yine “egemenlikten” söz ettiler. Rum ve Rumların koordine ettiği İsrail uçakları yangına havadan müdahale ederken, Oktay Rum tarafından önerilen Güven Yaratıcı Önlemlerin “zulüm artırıcı planlar” olduğunu bile söyledi. Elbette Tatar ve Oktay, “egemen eşitliğin” Rumlar ve onları destekleyen dünya devletleri tarafından peşinen kabul edilmesinin, yeni bir müzakere sürecinin başlaması için önkoşul olduğundan da söz ettiler.
Bütün bunlar söylenirken, havada İngiliz, BM, Rum ve İsrail uçakları dolaşıyor, Güney Kıbrıs’taki Larnaka Havaalanı’ndan ikmal yaparak KKTC’ye dönüyor ve yangına su boşaltıyorlar; KKTC yurttaşları, bu operasyonun yangını söndürmeye yetmesi için dua ediyorlardı.
Böyle bir ortamda konuşmaya devam etmenin tuhaflığını Fuat Oktay da fark etmiş olacak ki, yangının şiddetlendiği ve ne yapacağımızı bilemediğimiz bir ortamda, ziyaret programını iptal etti, uçağına bindi ve Ankara’ya döndü. Ankara’dan yaptığı açıklama ile Türkiye’nin KKTC’ye bir milyon fidan bağışlayacağını duyurdu.
Türkiye, yapabileceğini yapıyor aslında. KKTC altyapısının eksikliklerinin giderilebilmesi için ihale açıyor; memur maaşlarının ödenmesine katkıda bulunuyor ve yanan yerlerin ıslahı için fidan bağışlıyor.
1971-74 yıllarında Gazimagusa’daki Namık Kemal Lisesi’nde (NKL) okumuştum… Lise hâlâ yerinde duruyor ve gençlere hizmet etmeyi sürdürüyor. Bu lise binasının 1958 yılında Türkiye yardımları ile inşa edildiğini söylediğim Türkiyeli arkadaşlarım, büyük bir şaşkınlık yaşıyorlar. Türkiye’nin İngiliz Yönetimi altında yaşayan Kıbrıslı Türkler için lise binası yapmış olduğunu anlayamıyorlar. Üstelik sadece NKL değil, daha pek çok lise binası Türkiye tarafından 65 yıl önce inşa edildi ve bugün bile hizmet vermeye devam ediyorlar.
Tabii ki “egemenlik” başka; lise binası başka… Bize “egemenlik” vermeye de gücü yetecek mi bilmiyorum ama Türkiye Kıbrıslı Türkler için yapabileceklerini yapıyor.
Türkiye “yapabileceklerini yaptığı zaman” biz de mutlu oluyor; Türkiye’ye daha fazla güveniyor; seviniyor, seviyoruz ve seviliyoruz. Sanırım sorun, Türkiye’nin yapamayacaklarının peşinde koştuğumuzda ortaya çıkıyor.