Parmaklarımızdan pankreasımıza, cildimizden gözlerimize, kaslarımıza dek tüm vücut organlarımız işlevlerini sürdürebilmek için temiz kana ihtiyaç duymaktalar. Bu temiz kan kalbimizden dokularımıza tıp dilinde arter adı verilen atardamarlarla iletiliyor.
Atardamarlarımızın pürüzsüz iç cidarı akciğerlerimizin temizlemiş olduğu bu kanın hızla ve kesintisiz biçimde dokulara, organlara iletilmesinde, bu dolaşımı tıkayabilecek pıhtıların damar içerisinde oluşmasına engel olmada baş rolü üstlenen bir doğa harikası organ niteliğinde.
Ne var ki damar yüzeylerimiz de cildimiz gibi yaşlanabiliyor, kırışabiliyor ya da hastalanabiliyor.
Atardamarlarımızın iç cidarlarının sertleşerek esnekliğini kaybettiği, zamanla kanın hızla aktığı damar boşluğunu siğil gibi tepeciklerle daralttığı, pıhtı oluşumundan koruma görevini aksattığı duruma ya da hastalığa tıp dilinde ateroskleroz, halk arasında damar sertliği adı verilmekte.
Damar sertliği hangi organı besleyen atardamarın kan akışını aksatıyorsa o organ doğal olarak tehdit altında. Beyin dokusunu besleyen atardamarda az darlık yapmış olsa da damar sertliğine rastlıyorsak kişinin felç geçirmesinden, kalp kasımızı besleyen koroner arterlerde bu durum mevcutsa kalp krizi olasılığından endişe ediyoruz.
Bu iki seri katil, kalp krizi ve felç, yaşadığımız çağın dünyada ve ülkemizde en önemli ölüm nedenleri.
Damarların aniden tam olarak tıkanarak kalp ya da beyin dokusunun birdenbire kansız kalması öldürücü bir kriz anlamına gelebiliyor ve bu olayların önemli sebeplerinin başında daha önceden hastalanmış damar iç cidarında oluşan pıhtılar geliyor.
Dolayısıyla “damarları tıkayan nedir?” sorusunu ikiye bölerek yöneltmemiz gerekiyor:
1. Sağlıklı bir damarda neden damar sertliği ve buna bağlı darlıklar gelişiyor?
2. Damar sertliği gelişmiş, buna bağlı darlıkları olan bir atardamarı aniden, tam olarak tıkayan nedir?
İkinci sorunun yanıtı nispeten kısa: Ani, tam tıkanmalara en sık neden olan bunu yapabilecek cesamete hızla ulaşmış pıhtılar. Bu tablo karşımıza bir kalp krizi, felç ya da ani ölüm olarak çıkabiliyor.
Neden damar sertliği hastalığına yakalandığımız sorusunun yanıtını ise birkaç cümlede verebilmemiz mümkün değil. Tehlikeli sonuçları çağımızın önde gelen ölüm nedenleri olan ateroskleroz ya da damar sertliği hastalığının hemen işaret edilebilecek tek bir nedeni bulunmuyor.
Bir nevi damar yaşlanması diyebiliriz aslında; ileri yaşlarda çok daha sık rastlanıyor. Ne var ki gençler de kalp krizi geçirebiliyorlar ve bazı yaşlılarda pek damar sertliğine rastlanmıyor.
Geçtiğimiz yüzyılın ortalarında geliştirilmiş, risk faktörü adı verilen bir kavram var.
Yüksek kolesterol, sigara, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, şişmanlık, ailevi yatkınlık, 45 yaş üzeri erkek ya da 55 yaş üzeri kadın olmak damar sertliği hastalığı için, yani kalp krizi ya da felç geçirmek için en bilinen risk faktörleri.
Risk faktörü damar sertliğinin bir bakteri gibi doğrudan sebebi değil. Ne var ki ciddiye alınıyor. Çünkü olasılığı arttırıyor.
Her sigara içen kalp krizi geçirmiyor. Ancak sigarayı bırakmak önemli. Çünkü kalp krizi geçirme olasılığını arttırıyor.
Benzer biçimde kalp krizi geçirenlerin yarısında kolesterol yüksek değil. Ancak bu, bilhassa çok yüksek kolesterolü olan ya da başka bakımlardan büyük risk taşıyan bireylerde kolesterolle mücadele etmeyeceğimiz anlamına gelmiyor.
Bu örneği şeker hastalığı, şişmanlık, yüksek tansiyon gibi değiştirebileceğimiz diğer risk faktörleri için de vermemiz mümkün.
Eğer şeker hastasıysanız, yüksek tansiyonunuz varsa, şişmansanız, kolesterolünüz belli bir düzeyin üzerinde ölçülüyorsa, sigara kullanıyorsanız önünüzdeki yıllarda bir kalp krizi ya da felç geçirme olasılığınız bu risk faktörlerine sahip olmayan bir kişiye göre bir kaç kat fazla.
Başlıktaki sorumuza geri dönersek, damarların neden hastalandığı, daraldığı sorusunun yanıtıyla hasta bir damarın neden aniden tam olarak tıkanarak kalp krizine, felce neden olduğunu sorusunun yanıtı farklı.
Tahmin edilebileceği gibi pıhtılardan korunmaya dönük tedavilerle risk faktörleriyle mücadele de birbirlerinden farklı konular.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de süren kolesterol, kolesterol ilaçları tartışmalarında slogan tarzında öne atılan “damarları kolesterol değil pıhtı tıkıyor” tarzı önermelerin bilimsel geçerliliği olmadığını, bunların sorunun yanıtı olarak birbirlerinin alternatifi olmadıklarını belirtmemiz gerekiyor.
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.