15.2 C
İstanbul
4 Mayıs 24, Cumartesi
spot_img

Büyük burjuvazi, çatışma dinamikleri ve ‘sistem’

Hazal Yalın

Rusya Merkez Bankası geçen yıl 2022’deki net sermaye çıkışını 75 milyar dolar olarak tahmin etmişti. Ancak 30 Nisan’da tahminini revize etti: şimdi 151 milyar dolar net sermaye çıkışı bekleniyor. Bu miktar 2023’te 169 milyar dolara yükselecek. Bu yılın ilk çeyreğinde Rusya’dan sermaye çıkışı 64,2 milyar doları buldu. Geçen yılın aynı döneminde bu kalem 17,5 milyar dolardı.

Rusya Merkez Bankası dogmatiktir, ancak matematiği iyidir, mesleki dürüstlüğü kuşku götürmez ve tahminleri de güvenilirdir. Demek ki bu rakamlar Rusya’nın muazzam petrol ve doğal gaz gelirlerine rağmen gene aynı ölçüde muazzam bir servetin ülke dışına çıkacağını gösteriyor.

Öyleyse bu servetin sahiplerine, büyük burjuvaziye daha yakından bakmalıyız.

Bankacılıktan başlayalım.

Bankacılık sektöründe mali oligarşi sayılabilecek biricik şirket olan AlfaBank yerini koruyor ve koruyacaktır, zira eş patronlarından Pyotr Aven’in İngiltere’deki şoförünün ücretini ödeyemez hale gelmesi gibi çok hüzün verici bir takım gelişmelere rağmen banka aslında uluslararası ilişkilerini korumaya devam ediyor. (Aven 25 Mart’ta Financial Times’a bu yaptırımlar yüzünden “ailesinin nasıl yaşayacağını ve temizlikçiyle şoförün ücretini nasıl ödeyeceğini bilmediğini” söylemişti.) AlfaBank’a en ağır darbe, yaptırımlarla değil, Ukrayna Savcılığı tarafından eş patronlardan Fridman’ın AlfaBank Ukrayna’daki 420 milyon dolar varlığına el koyması oldu. AlfaBank Kazakistan’ı da yerli “Bank Tsentrkredit”e sattı; ancak bu vb. işlemler, gerçek bir satış olmaktan ziyade ilgili ülke makamlarını yaptırım tehdidi karşısında rahatlatmak için bir numarayı andırıyor.

Tinkoff, patronu Oleg Tinkov’un (fazileti New York Times tarafından keşfedilen bir Gandici kılığına bürünüp) savaş karşıtı cepheye açıkça hicretinin ardından yıkılışın eşiğine geldi, Oleg Tinkov’un bankadaki hisselerini satmaya zorlanmasının ardından ayakta durmaya çalışıyor. Bu aslan parçası demokrat, “Kremlin’in baskısıyla” hisselerini “son kuruşuna kadar” satmak zorunda kaldığını, gül gibi bankanın üçte bir fiyatına gittiğini söyledi; oysa zaten Gandiciliğe soyunmasının ardından bankanın hisseleri üçte bir fiyatına kadar düşmüştü. (Bu, aynı zamanda, küçük mevduat sahiplerinin çoğunluğunun Ukrayna operasyonuna sosyal desteğinin de göstergesidir.) Demek ki satış, bankanın borsa değerine göre yapıldı. Bu aynı zamanda, Kremlin’in büyük burjuvaziyle meselelerini sulh yoluyla çözme kararlılığının sürdüğünü gösterir.

 

Pyotr Aven-Oleg Tinkov

 

Bu sektörde, hatta denebilir ki bir sınıf olarak büyük burjuvazideki en dikkat çekici gelişme, Potanin’in hızla yükselişidir. İlk bakışta Potanin (Nornikel), özel ayrıcalık tanınmış gibi görünüyor. Sadece Batı blokundan kazanılmış bir ayrıcalık değil bu (Potanin ABD, AB ve İngiltere yaptırımlarına hiç girmedi). Daha 12 Mart’ta, Merkez Bankası’nın yasağına karşılık Maliye Bakanlığı ile anlaşma yapmış ve Rosneft ile birlikte, yabancı ortaklara kâr paylarını döviz cinsinden ödemeye devam etme izni koparmıştı. O zaman buna, “Altüst oluşun eşiğinde” dikkat çekmiş yorumlamış ve Nornikel’in kendisini Rosneft ile denk gördüğünün altını çizmiştim. (Buna az sonra tekrar döneceğim.) Nornikel geçen hafta da, Londra Borsası’nda Amerikan Emanet Makbuzu (ADR) programında bir yıl daha kalma iznini hükümetten aldı. Tekelin kuruluş sermayesinin yaklaşık yüzde 20’si ADR’den geliyor; dünya kapitalizmine muazzam bir bağımlılık. [1]

Potanin bankacılık alanında da üç büyük atılım yaptı. Önce Société Générale’e ait olan Rosbank’ı aldı. Société Générale, Rusya’ya yaptırımlar yüzünden 3,7 milyar dolar zararda. Dahası, Fransız bankası bu satıştan da (kendi rakamlarıyla) 3,1 milyar avro zarar etti. Rosbank’ı 2006’da Société Générale’e gene İnterros satmıştı. O zaman satış işlemi, banka sermayesinin 4 katına yapılmıştı; oysa alış işlemi, banka sermayesinin yüzde 20-30’una (40-60 milyar dolar), üstelik de yurt dışı hesaplarından yapıldı. Başka deyişle Potanin, Rosbank’ı sattığından 20 kat ucuza aldı.

Sonra, Tinkoff’un hisselerinin yüzde 35’ini satın alacağını açıkladı. Bu, Tinkoff’un hisselerindeki rekor düşüşü kısmen telafi etti ve hisse değerleri yükselme eğrisine girdi.

Potanin, İtalyan UniCredit’e de göz koydu. UniCredit, Rusya’ya yaptırımlar yüzünden 2 milyar dolar zararda. Ayrıntıları bilinmiyor; ama Potanin’in UniCredit’i satın almak için teklifte bulunduğu ortaya çıktı. Ne var ki İtalyan bankası, Rusya’dan zarar ederek çıkmaya pek niyetli değil; Financial Times’a konuşan bir banka yetkilisi aynen şöyle dedi: “İşlerimizi neden sadece ruble karşılığında bırakalım ki?”

Bütün bunlar, bankacılık sermayesinde gerçek bir altüst oluş anlamına gelir. Böylece Potanin, ayrıcalıklı konumunu korumuş oluyor. Sadece AlfaBank’a rakip olarak mali oligarşi statüsüne yükselmekle kalmıyor, aynı zamanda bunu görülmemiş avantajlı şartlarda yapıyor: satın alma işlemleri yurt dışındaki hesaplar üzerinden (veya UniCredit’e dayattığı gibi ruble olarak) yürüyor, uluslararası ödemeleri döviz olarak sürdürmek için özel izin koparıyor, dünya pazarında kalma ayrıcalığını koruyor.

Ama gene de bu, Potanin’in önünün tamamen açıldığı anlamına gelmiyor. Bankacılık sektörünün üzerinde Kremlin’in kılıcı sallanıyor. Putin’in 16 Nisan’da imzaladığı kanun, Ulusal Varlık Fonu hesabından Rusya bankalarının ayrıcalıklı hisselerini (üstelik de Merkez Bankası ve Anti-Tekel İdaresi’nin izinlerini gereksiz kılarak) satın almaya olanak sağlıyor. Burada bir kez daha, Kremlin’in özel sektörle ilişkisini müsadere değil sulh yoluna dayandırdığını görüyoruz; el koyma değil satın alma. Ama satın alma, aynı zamanda satmaya zorlama anlamına da gelir. Dolayısıyla mali oligarşi, siyasi karar alıcının iradesine bağlanıyor.

 

Vladimir Potanin (soldan ikinci), Vladimir Putin ve  Oleg Deripaska (en sağda) 

 

Dahası var. Potanin ikinci en büyük mali oligarşi grubunu oluşturmaya çalışırken, sanayi ayağı (Nornikel) tehdit altında. Daha önce de başta “Rusya…” kitabında olmak üzere birçok defa, Norilsk’teki çevre faciasından sonra Nornikel’e kesilen 2 milyar dolarlık benzeri görülmemiş cezayı ve bunu indirimsiz ve peşin ödemek zorunda bırakıldığını yazmıştım. En az bunun kadar önemli olan bir başka gelişme de, federal savcılığın talebi üzerine mahkeme tarafından Norilsk demiryolunun Nornikel’den alınarak devlete verilmesiydi. Bu gizli bir millileştirme sayılmalı; önemi, Nornikel’in üretim değilse bile nakliyesinde devlet denetiminin sağlanmış olmasında yatıyor. Tıpkı petrol ve doğal gaz alanında özel şirketlerin Transneft’teki devlet tekeli sayesinde devlet planları dışında hareket edemez hale getirilmeleri gibi. Alıcıdan nakliyeciye ve düzenleyiciye kadar her şey devlet olunca, Nornikel bağımsız siyaset yürütemez. Dolayısıyla, Potanin’in Murmansk oblastindeki lityum madenlerini de satın almış olması, bu alanda yeni yatırımlara girişme arzusundan ziyade, ileride devlete sulh yoluyla elden çıkartacağı zaman istiflediği servete yeni paracıklar katma planından kaynaklanıyor.

Demek ki sanayi sermayesinden banka sermayesine kayma eğilimini, sanayi üzerinde artan devlet kontrolü tehdidi tetikliyor ve Merkez Bankası’nın mali sermayeyi Olimpos’un zirvesinde Zeus katına koyan para siyaseti de teşvik ediyor. Ancak iki şey, mali sermayeyi dizginliyor: 1) Mali oligarşinin siyasi karar alıcının iradesine bağlı kılınması, 2) devlet bankalarının bankacılık sektöründeki payının yüzde 70’e yakın olması.

Bir sınıf olarak büyük burjuvazide meydana gelen ikinci büyük olay, Lukoil kurucu ve en büyük hissedarı (yüzde 28,3), 30 yıldır şirketin başındaki Vahit Alekperov’un, İngiltere’nin kendisine getirdiği yaptırımların ardından 21 Nisan’da görevinden ayrılmasıdır. Lukoil, Rusya’nın petrol üretiminin yüzde 20’sini, dünya petrol üretiminin de yüzde 2’sini elinde tutuyor. Alekperov’un şirketin başından ve yönetim kurulundan ayrılması, bana öyle geliyor ki, İngiltere’nin yaptırımlarından değil, bu dev tekelin 3 Mart’ta “Ukrayna’da askeri çatışmaya son verilmesi” çağrısı yapmasından kaynaklanıyor. Lukoil böylelikle Rusya’da büyük burjuvazinin Kremlin’e karşı açtığı ilan edilmemiş savaşa katılmıştı. Alekperov’un ardından şirketin başına Vadim Vorobyev getirildi. Bu, sadece bir yönetim değil aynı zamanda istikamet değişikliği anlamına da gelir.

 

Vahit Alekperov

 

O zaman şu soruyu sormuştum:

“Bundan sonra ne olacak? Sulhperver büyük burjuvazi Kremlin’e karşı yürüttüğü gizli savaşa devam mı edecek (şimdilik öyle görünüyor) yoksa mütareke mi arayacak?”

Çok geçmeden, hiç değilse Lukoil açısından Vorobyev’in göreve getirilmesinin mütareke diye yorumlanmasına imkân verebilecek bir olay yaşandı: Lukoil, Shell’in Rusya’daki aktiflerinin tamamını satın aldığını açıkladı. (Bunlar, 411 benzin istasyonundan başka bir araç yağı fabrikasını da kapsıyor.) Değil Lukoil, enerji sektöründe her kim olursa olsun, Kremlin’in onayı olmaksızın böyle bir karar alamaz.

“Rusya…”da, “esrarengiz Lukoil dışında petrol ve doğal gaz alanından özel şirketlerin uzak tutulduğunu” yazmıştım. Bu esrarengiz nitelik, Lukoil’un başından ayrılan Alekperov’a 5 Mayıs’ta “devlete hizmetlerinden ötürü” devlet nişanı takılmasında da beliriyor.

Bu bizi, gene “Rusya…”da dikkat çektiğim bir başka noktaya götürür: somut bir örneğini Stroygazmontaj’ın eski patronu Arkadiy Rotenberg’de gördüğümüz bambaşka bir eğilim: “Rotenberg’in hikâyesi, Rusya’da oligarkların faaliyet alanlarından uzaklaştırılmasında bir başka yol olarak gösterilebilir. … Bir oligarkın mülkleri fiilen devletleştirilip kendisi ömür boyu yönetici mi atanıyor? Adeta, sözüm ona ‘devlet adamlığından’ oligarklığın kapılarını açan 90’ların talan dönemi kendi antitezini yaşıyor; oligarklıktan ‘devlet adamlığına’ geçişin kapıları açılıyor.”

Öyle sanıyorum ki ileride bu eğilimin benzer örneklerine daha sık rastlayacağız.

Büyük burjuvazinin iki temsilcisine daha değinip bu bahsi kapatacağım.

İlki, Deripaska. Putin’in kameralar önünde fırça çekmesiyle ün kazanan, yaptırım fırtınasının bu çok “mağduru”, utangaç Gandicilik rolünü ilk benimseyen oligark olmakla kalmadı; Kremlin’e siyasi akıl vermeye de kalktı. Deripaska, neoliberal aklın ilk postülası (*) olarak kamu çalışanlarının sayısının azaltılması, neoliberal aklın ikinci postülası olarak kapsamlı bir özelleştirme (yani yeni bir yağma) dalgası başlatılması, neoliberal aklın üçüncü postülası olarak da burjuvaziye bu yolda cezai muafiyet sağlanması (hatta dolandırıcılıktan ceza almış olanların bile affedilmesi) çağrısı yaptı. Bu çağrıların karşılık bulması mümkün değil, çünkü gözle görülür gelecekte bir iktidar değişikliği mümkün değil. Ama çağrının cüretle yapılmış olması, büyük burjuvazinin özgüvenini göstermesi açısından önemli.

Büyük burjuvazinin burada ele alacağım ikinci önemli temsilcisi Alişer Usmanov’un (manşet fotoğrafında sağda) USM Holding bünyesindeki Akkerman Cement, Kaluga çimento fabrikasını nisan ayı başında 9 milyar rubleye aldı. Ancak üretime başlanması için 30 milyar ruble daha yatırım yapmak gerektiği açıklandı; bu gerçekleşirse eğer, fabrika yılda 3,5 milyon ton çimento üretimi kapasitesine sahip olacak. Bu, Rusya’da inşaat sektörünü fiilen kontrol etmek anlamına gelir. Ancak ben, bunun gerçekleşebileceği görüşünde değilim; zira Rotenberg’in bürokrasiye sıçramasındaki en önemli saiklerden biri, inşaat sektöründe Gazprom hâkimiyetinin kurulması çabalarıydı; başka deyişle inşaat, savunma ve enerji gibi kilit bir sektör sayılmaya başlanıyor. Şunu da hatırlatmak gerek: Usmanov, ABD’nin ilk açıkladığı yaptırım paketine girmiş, ama iki gün sonra Amerikan Maliye Bakanlığı’nın özel talebiyle listenin dışına çıkarılmıştı. (Usmanov, AB’nin yaptırım listesinden çıkartılması için de dava açtı.)

Gizli millileştirme

Gizli millileştirme eğilimini ciddiye almak gerek. Çoğunlukla dikkatten kaçan, bilinmeyen, ancak özellikle son bir yıldır giderek güçlenen bu eğilimin en görünür örnekleri, Altaylardaki Kuçuksulfat, Başkırdistan’daki Başsoda ve Vladivostok Limanı’dır. Bunların üçü de görece sıra dışı örneklerdir, çünkü Kremlin’in sulh yolu yerine federal savcılık tarafından açılan davalarla karşılıksız el konulmuşlardır.

Bununla birlikte benzer gelişmelerle bütün federal bölgelerde çok sık rastlanıyor; hemen her bölgede çoğu bölgesel büyük şirketlerle ilişkili yolsuzluk operasyonları yapılıyor. Bunların ağırlık merkezinin taşrada olması, gecikmiş yağma yüzünden mülkiyet haklarına tecavüz ederek hırsızlık yapamayan veya yeterince yapamayan, ama yolsuzluklarla yükselen yerel yönetici elitin (Rusya’nın federal bölgelerinde sık karşılaşılan bir durumdur bu) tasfiyesine girişildiğine yorulmalı.

Bununla birlikte tersine bir eğilim de var: toplam istatistik rakamlar olarak özelleştirmeler hız kazanıyor. 2021’de federal bütçeye özelleştirmelerden 6 milyar ruble girdi. 2022’nin ilk çeyreğinde ise 3 milyar ruble. Bu, planlanandan 400 milyon ruble daha fazla. Ancak özellikle kriz döneminde özelleştirmelere karşı olan M. Delyagin’in yayınladığı Maliye Bakanlığı rakamlarına göre yekûn büyük olsa bile özelleştirme hızı düşüyor. Duma Bütçe ve Vergi Komitesi Başkan Yardımcısı M. Şçapov’a (RFKP) göre ise özelleştirmeler, yabancı şirketlerin Rusya’dan hızla ayrıldığı şartlarda eğer küçük ve orta ölçekli işletmeleri güçlendirecekse, ve eğer altyapı açısından önem taşımayan bina vb.lerle ilgiliyse, pekâlâ mümkün.

Bugünkü özelleştirmeleri büyük burjuvaziye servet aktarımı olarak görmek de pek mümkün değil. Bunlar daha ziyade, ilk ve en şiddetli yaptırım dalgasında Kremlin tarafından söylendiği gibi “azami iktisadi hürriyeti” güvence altına almaya yönelik. Ne anlama geliyor peki bu? Kremlin nezdinde “girişimcilerin haklarını korumadan” sorumlu komiser Boris Titov 2 Mayıs’ta şöyle demişti:

“Zorlu kriz dönemlerinde Rusya’yı daima, sadece küçük ve orta işletmeler kurtarmıştır. Stolıpin zamanında öyleydi, 1920’lerde NEP’te öyleydi, nihayet 1990’larda… öyleydi. Yurt dışından ülkeye her tür yararlı şeyi, halka gerekli muhtelif mamulleri onlar getirdi.”

Bu, ilk başta göründüğünden daha önemli bir açıklamadır, zira neredeyse tamamen deklase olmuş orta burjuvaziyi bir tür NEP kullanarak küçük burjuvazi ile konsolide etmeyi, böylece küçük ve orta burjuvazi aracılığıyla sermaye birikimi gerçekleştirmeyi hedefliyor.

Bu, genel hatlarıyla solun da talebi, ancak iki şartla: (1) mutlak devlet kontrolü, (2) büyük burjuvazinin dize getirilmesi.

Böylece bir kez daha “altüst oluşun eşiğine” geliriz.

 

Rus oligarklar ve servetleri (milyar dolar)

 

“Sistemik” değişiklikler

Burada başka bir yazıya ertelemek istemediğim, kısmen konu dışına düşen bir başlığı ele alacağım.

Bugün genel görüş, daha doğrusu beklenti, doların rezerv para olmaktan çıkacağı yönünde. Bu beklenti, Rusya’nın yurt dışındaki rezervlerinin dondurulmasının ve hatta müsaderesinin tartışılmasının dolara olan uluslararası güvensizliği beslediği argümanıyla gerekçelendiriyor.

İlk bakışta doğru gibi görünüyor; gerçekten de dünyanın pek çok ülkesinde dolara olan güvensizlik artıyor, çünkü bunların günün birinde herhangi bir gerekçeyle yahut bahaneyle dondurulabileceği kuşkusu derinleşiyor. Yeni bir kuşku değil; aslında yakın zamanda İran ve Venezuela’nın yurt dışındaki varlıklarının dondurulmasıyla yükselmeye başlamıştı, ancak Rusya gibi bir ülkenin (bir nükleer güç, bir enerji devi, dünya kapitalist sistemine bütünüyle entegre, ancak yapısal olarak çevre ülkesi olmasına rağmen siyasi olarak bağımsızlığını koruyan bir ülke) dahi rezervlerinin dondurulabilmesi, kuşkuyu güvensizliğe ve korkuya çeviriyor.

Ancak bence bu beklenti en azından kısa ve orta vadede gerçekleşebilir değil. Çünkü Avrupa ekonomisi stagnasyona sürüklenirken dolar da rezerv para olarak güçlenecektir.

Geçen yıl ABD’ye net para akışının üçte ikisi Avrupa ülkelerinden (AB, İngiltere, Norveç, İsveç ve AB offshore’ları) geldi. Bu oran son iki yıl için yüzde 61, son üç yıl için yüzde 50, son dört yıl için yüzde 40’tır. Bu oranlar bize, ABD’nin dünyada yaydığı güvensizliğe rağmen troykanın hegemonluğunu pekiştirdiğini açık seçik gösteriyor. AB’nin tamamen iradesizleştirilmesi, AB dış siyasetinin Baltık ve Polonya’ya, AB kültürünün Zelenskiy’e, AB savunma stratejisinin Avrupa’nın en büyük savaş kışkırtıcısı Yeşiller ve uluslararası hempalarına ve benzerlerine emanet edildiği bir dönemde, AB siyasi bir güç olmaktan da çıkıyor. Bu durum, Avrupa’dan ABD’ye net para akışını artıracak, dolayısıyla doları güçlendirecektir. Troyka, üç başlı olsa bile kurumlarıyla yekpareleşmiş bir emperyalist sistemi temsil ediyor; bu emperyalist sistem dünya kapitalizminin dominantı ve determinantıdır. Bu yüzden, soyulma korkusu ne kadar güçlü olursa olsun başka ülkelerin rezerv para olarak dolardan vazgeçmesi mümkün değil. Bu yönde girişimler marjinal kalacaktır. Nereye kadar? Şu şartlardan biri, ikisi veya üçü birden gerçekleşene kadar:

1) Rusya, troyka karşısında ayakta kalacak siyasi ve dahası kalkınmasını sürdürecek iktisadi güçte olduğunu gösterir;

2) Çin, Si’nin “6 ilke”sine uygun olarak iç talebini genişletme hedefini süratle gerçekleştirir ve böylelikle troykanın fabrikası olma niteliği zayıflar, dolayısıyla bağımsızlığını ve egemenliğini güçlendirir;

3) Emperyalist-kapitalist sistem açısından kilit önem taşıyan ülkelerden birinde veya bir dizisinde devrimci veya muhafazakâr ancak her halükârda sistem dışı hareketler yükselir ve pekişerek iktidar (hükümet değil) değişikliklerine yol açar.

Bunların üçü de “sistemik” değişikliklerdir, çünkü sistemin temelini troyka teşkil ediyor. Ancak seçeneklerin hangisinin güç kazanacağı (veya kazanıp kazanamayacağı) değişikliklerin istikametini de belirler: Devletler mi? Halklar mı?

(*) İspat edilmeye gerek duyulmadan doğru olarak benimsenen önerme.

[1] Nornikel’in yüzde 35,95 hissesi Potanin’in İnterros’una ait. Rusal (Oleg Deripaska) 26,25’ine, Crispian da (Abramoviç’in Kıbrıs’taki offshore şirketlerinden) 4’üne sahip.

İlk bölüm: https://medyagunlugu.com/haber/hayata-karsi-direnen-dogmatizm-51621

 

Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus edebiyatından 50’den fazla çevirisi var. “1945. SSCB-Türkiye İlişkileri” ve “Rusya: Çöküş, Yükseliş ve Dinamikler”in yazarı. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski, Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov, Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu çeviriler, Kırmızı Kedi, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde yayınlanıyor. Güncel makaleleri genellikle Yakın Doğu Haber’de (ydh.com.tr) yayınlanıyor. @Hazal_Yalin

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler