12.3 C
İstanbul
7 Mayıs 24, Salı
spot_img

Denizden gelen nazlı ses

İstanbul Boğazı’nın efsane, gizemli ve nazlı sesiydi Eftalya Hanım…

1891 yılında İstanbul’da doğmıuştu, asıl adı Anastasia Yeorgiadu’ydu. Babası Yorgaki Efendi, bir jandarma yüzbaşısıydı. Müzikle yakından ilgili olan Yorgaki Efendi dost toplantılarında saz çalıyordu. Kızı Eftalya bu toplantılarda şarkılar söyleyerek müzik hayatına başladı.

İyi derecede saz çalan babasıyla birlikte sandal gezileri düzenleyerek şarkılar söyleyen Eftalya, çevrede oldukça ilgi çekiyordu. Kimsenin isim olarak bilmediği bu sanatçıya insanlar o nedenle “Denizkızı” adını takmışlardı. Eftalya, daha sonra Galata semtinin çalgılı mekânlarında sahneye çıktı. İlk dönemlerde kantocu olarak bilinmekteydi. Udi Yorgo Bacanos’un ağabeyi müzisyen Aleko Bacanos, Eftalya’nın sesinden etkilenerek “Gel ey denizin nazlı kızı nuş-i şarab et” adlı dönemin ünlü şarkılarından birini bestelemiştir.

Eftalya Hanım’ın müzik yaşamındaki dönüm noktası Türk müziğinin önemli bestecilerinden kemancı Sadi Işılay ile evlenmesiyle oldu. Evlilik sonrası müzik çalışmalarını birlikte yapan karı-koca, ilk plaklarını 1923-1926 yılları arasında Fransa’da doldurdu. İlk plakları şarkı ve türkü formlarında, belirli bir icra zevkini yansıtan plaktı. Eftalya Hanım bu dönemlerde Avrupa ve Orta Doğu’da konserler verdi.

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı (o günkü adıyla Dar-ül Elhan) adına plak dolduran ilk gayrimüslim sanatçı unvanına sahiptir. İlk dönemlerde doldurduğu 30 kadar plakta takma Türk adlarını kullandı. Atatürk’ün huzuruna çıkıp söylediği şarkılar beğenildikten sonra sanatçı, 1930 yılından sonra doldurduğu plaklarda adını gizlememiş, adı plak kapaklarında “Deniz Kızı Eftalya Hanım” biçimiyle yer almıştır.

1934 yılında yayınlanan Sahibinin Sesi Plak şirketinin bir katalogunda sanatçının tanıtımı şu şekilde yapılmaktadır:

“Deniz Kızı Bayan Eftalya Sadi’yi musiki aleminde tanımayan hemen hiç kimse yok gibidir, muhteşem ve kudretli sesiyle senelerden beri musiki erbabını peşinden sürükleyen ve hala bugün bile sanat sahasında aynı zevk ve lezzetle dinlenen Deniz Kızı daima okuyor ve alkışlanıyor, o bu sıfatı çocukken kazanmıştır. Pederi çok musiki meraklısı idi. Mehtaplı gecelerde boğazın bin bir gece masallarını yaşatan sahillerinde saz alemi yapılırdı. Bayan Eftalya o zaman şakrak ve gür sesiyle sakin suları dalgalandırır, kayalara çarpan nağmelerin akisleri dinleyenleri çıldırtırdı. Hayranları ona pek haklı olarak Deniz Kızı unvanını verdiler. Birkaç sene evvel bayan Eftalya kıymetli sanatkarlarımızdan Bay Kemani Sadi’yle evlenerek bu suretle sanatını dahi evlendirmiş oldu. Kendilerinden daha çok büyük muvaffakiyetler bekleriz.”

Atatürk’ün huzurunda birçok kez şarkı söyledi. Baki Sarısakal’ın Atatürk ve Türk Musikesine Ait Bilinmeyen Hatıralar ( Riyaseti Cumhur İncesaz Heyeti Şefi Hafız Yaşar Okur’un Anıları) adlı kitapta Deniz Kızı Eftalya’dan da söz eder.

Kitapta anlatılana göre Atatürk o akşam arkadaşları ile birlikte dönemin iki süper starı Safiye Ayla ve Deniz Kızı Eftalya’yı dinler. İki assolist de şarkılarını bitirdikten Atatürk, Hafız Yaşar’a dönerek, “Yaşar Bey, bu iki sanatkarı bu akşam imtihan ediyoruz. Siz de imtihan heyetinin reisisiniz. Şimdi hisse kapılmadan fikrinizi izah ediniz, ikisini de dinlediniz, hükmünüz nedir?” diye sorar. Nuri Conker’in talebiyle oylama kapalı yapılır. Atatürk ve Hafız Yaşar, Safiye Ayla’ya diğer 3 konuk ise Deniz Kızı Eftalya’ya oy kullanır. O gece olanların devamını kitapta Hafız Yaşar şöyle anlatıyor:

Nuri Conker, “Bir yanlışlık oldu Paşam! En isabetli reyi veren sizsiniz, biz de sizi takip ediyoruz, reylerimizi sizinkine katıyoruz” dedi. Bunun üzerine Atatürk, bir lahza düşünerek mütalaamı sordu:

“Sevgili Atam, her iki sanatkar da okuyuşlarında ciddi muvaffak oldular, fakat Safiye Hanım’ın sesinin imtidadı ve hazin nağmeleri, hele usule, zemin ve mevzua üstadane bir şekilde sevdiği riayetkarlığı kabili inkar değildir. Bu sebeple Safiye Hanım’ın tefevvuk ettiği kanaatindeyim.”

Atatürk de bu mütalaama iştirak etti:

“Evet, doğrudur öyle. Safiye başkadır” diyerek birer sigara ikram etti. Ve balkona döndü. Sofradakilerin meraklı bakışları ortasında biz de yerlerimize oturduk. Faslın çalınmasını emretti, muhtelif makamlardan şarkılar okuduk. Güneş doğuncaya kadar devam eden sofra sohbeti ve fasıl esnasında, hiç kimse merakını tatmin edemedi. Bu imtihan neticesi Atatürk’le bizim dördümüz arasında bir sır kaldı.

Eftalya Hanım’ın 25 yıla yakın bir dönem boyunca sürdürdüğü sanat hayatı, 1936 yılında adına düzenlenen ve dört adet Şirket-i Hayriye vapuruyla yapılan jübile gecesi, Mehtabiye’de üşüyüp hastalanmasından sonra, 1939 yılında yaşamını yitirmesiyle son buldu.

Yararlanılan kaynaklar: biyografi.com, Independent Türkçe

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Önceki İçerikNeden küfrederiz?
Sonraki İçerikOrganik robot olarak insan
Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler