Mentor
Uzun süredir bu konuda yazmak istiyordum; dün akşam Berlin’deki taraftarları görünce yazmak elzem oldu. Ataşehir’deki taraftarlarla aralarında büyük bir fark vardı; İstanbul’da klasik tiyatro seyircisi refleksi ile maç seyreden ve takımla arasındaki bağ “güzel vakit” geçirmek olan “küçük burjuvalar” ile Berlin’deki salonda takım kazansın diye gözünü budaktan sakınmayan taraftarı karşılaştırdım, taraftar desteğinin maç sonucuna, oyuncu motivasyonuna ve sportif başarıya ne kadar etki ettiğini düşündüm.
Özellikle futbolda taraftarlık işçi sınıfı refleksidir. Ucuz ve basit bir oyundur, mahalle arasında, top yapılmış gazete parçaları ile oynanabilir ve oynayanlar ile seyredenlerin paylaştığı fakirlik o ortak ruhu harekete geçirir, oyundaki mücadelede kendi yaşamını görür, bu yüzden taraftarlık bir lüks olmaktan çok yaşam biçimidir.
Birçok ülkede ultraların (*) dediği gibi; “created by the poor stolen by the rich” (yoksullar tarafından yaratıldı, zenginler tarafından çalındı.) Ama temel taraftarlık motivasyonu yoksullar için hâlâ aynı dayanışma, aidiyet, yardımlaşma ve ortak bilinci paylaşma. Yoksullar için takımları dünyanın en değerli şeyi çünkü onun üzerinden kendi yaşam mücadelelerini ifade ediyorlar veya en azından öyle düşünüyorlar. Endüstriyel futbol çoktan sahadaki oyuncularla yoksul taraftarlar arasındaki bağı koparsa da futbolcuların hâlâ çoğunluk yoksulluktan gelmesi onların sahadaki oyuncuyla kurduğu yakınlığı başka bir aşamaya taşıyor, onları kendinden görüyorlar.
Ama zenginler öyle değil, onlar keyifli, mücadele dertleri yok, günlük yaşamları kavga ile geçmiyor ve sahadaki mücadele ile ilgilenmiyorlar. Onların tek derdi eğlenmek böyle olunca da futbol ile seyirci arasındaki bağ kopuyor.
Taraftar desteği olmayınca da sportif başarı zorlaşıyor, taraftar desteği ne kadar etkiler bilmiyorum ama deplasman diye bir kavram olduğuna göre etkiliyor. Etkilememesi olanaksız performans sporları motivasyon, motivasyon da insanlar arasındaki ilişki ve bağ demek 52.000 seyirci ile bu bağı kuran futbolcunun ve takımın performansının artacağı bu bağı gören rakibin kendini kötü hissedeceğini bilmek için psikolog olmaya gerek yok, çok açık.
Eski yönetim döneminde başlayan ve yeni yönetim döneminden devam eden pahalı bilet ve Fenerbahçe için yaratılan zengin kulüp imajı yoksuları tribünden ve Fenerbahçe’den uzaklaştırdı, bu çok büyük yanlıştı ve bu yanlış devam ediyor. Fenerbahçe “halkın takımı” kavramı giderek inandırıcılığını kaybediyor, biletler, kombineler sadece zenginler ulaşabiliyor bu hatadan dönülmezse giderek toplumun büyük çoğunluğundan uzaklaşacağız.
Ayrıca salon ve stattaki takımla bağ kuramayan, bunu da istemeyen taraftar sportif başarının gelmesi için de büyük dezavantaj, kırılgan ve çabuk vazgeçen yapıları camiayı tutkusuz ve çabuk dağılan hale getiriyor.
Fenerbahçe en kısa zamanda stat ve salon fiyatlarını makul düzeye çekip asıl taraftarla bağını tazelemek zorundadır.
Şimdi büyük resmi göremeyen çok bilmişler “… Ama para ne olacak, gelir azalır” diyeceklerdir.
Bir spor kulübünün en büyük gelir kaynağı sportif başarıdır. 10 senedir her yıl Avrupa’da olsak şu an borcumuz yarı yarıya düşerdi. Ödül parası, artan maç sayısı ve tribün gelirleri, ayrıca sportif başarı futbolcu değerlerinin de artmasını sağlar. Mesela geçen yıl Avrupa’da çeyrek final oynasan Kim Min-jae 18 milyon euro değil, 36 milyon euro ederdi, tribün gelirleri bunu 1/3’ü kadardır. Ayrıca sportif başarı sürekli ve kalıcı sponsor desteği getirir, sponsorların sayısını artırır. Salon ve stat taraftar için ticarethane değil mabettir, bunu sağlayacak şartlar yaratılmalı, fiyatlar kesinlikle ucuzlatılmalıdır.
Yoksa Fenerbahçe bir avuç elitin takımı olmaya gidiyor.
(*) Ultralar: Fanatik destekleriyle tanınan bir futbol taraftar grubu. İlk kez İtalya’da ortaya çıkmıştır ancak dünya çapında futbol takımlarının ağırlıklı olarak organize olmuş taraftarlarını tanımlamak için kullanılmaktadır.
Not: Fotoğraf Twitter’dan alınmıştır.