13.2 C
İstanbul
29 Mart 24, Cuma
spot_img

Ateşe Tapmayanlar: Zerdüştiler

Metin Gülbay

Adını başlığa taşıdığım kitabın yazarı Sami Solmaz 1963 yılında Diyarbakır’da doğdu. 21 yaşında fotoğrafla ilgilenmeye başladı. Uzun yıllar “freelance” (serbest) gazetecilik ve reklam fotoğrafçılığı yaptı. Çalışmaları ve yazıları Newsweek gibi dergilerde ve Cumhuriyet, Gündem, Siyah&Beyaz ve daha birçok yayında yer aldı. Solmaz 1993’ten bu yana Orta Doğu coğrafyasında birçok ülkeyi  gezerek ezilen bireylerin hikayelerini belgelemek ve anlatmak için savaş ve dinin topluluklar üzerindeki etkilerini araştırıyor.

1995-2000 yılları arasında İran’a yaptığı yolculuk sonucunda 2004 yılında Zerdüştleri konu aldığı “Ateşe Tapmayanlar” adlı kitabı yayımlandı. 2008 yılında Newsweek dergisinde çalışırken yaşadıklarından esinlenerek 2013 Barselona Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan “Savaşın Şahitleri” adlı belgeselin yapımcılığını üstlendi. 2014 yılından bu yana Amerika Sefarad Federasyonu için Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da fotoğraf ve video röportajları yapıyor.

74. Massacre Solmaz’ın 2017 yılında tamamladığı, Ezidilerin katlanmak zorunda kaldığı katliamların sonuncusu olan Sincar (Şengal) katliamını konu alan ve IŞİD vahşetinin tüm boyutlarını gözler önüne seren bir belgesel.

Solmaz’ın bir başka belgeseli de Heinz Kunio adını taşıyor. 2. Dünya Savaşı sırasında Auschwitz toplama kampından sağ kurtulan Selanik Yahudisi Heinz Kunio’nun 13 yaşında olduğu bir belgesel

Solmaz ile yaptığım aşağıdaki söyleşiye tarih koymamışım, benim hatam, ancak hatırlayabildiğim kadarıyla 2005 yılıydı. Bu bir kitap tanıtım yazısı değil, Zerdüştiler üzerine kitap yazmış bir kişiyle yapılmış bir söyleşi. Zerdüştiler halen dünyanın en fazla itilip kakılan ve adları pek anılmayan hatta Türkiye’de çoğu İslamcının yaptığı gibi kâfir olarak anılan bir halktır.

-Önce Zerdüştiler’in ateşle bağlantılarından başlayalım isterseniz. Ateş Zerdüştiler için ne anlam ifade eder? Kitabınızdan ateşe tapmadıklarını öğrendik.

-Özellikle kitabın ismini Ateşe Tapmayanlar koymamın nedeni, ateşe tapınma olmamasından kaynaklanıyor. Sadece İslamiyet’in ve diğer semavi dinlerin Zerdüştlüğü yok saymak ve bir şekilde kendi müritleri arasında tepki duymalarını sağlayacak bir isimlendirme sadece. Ateşe Tapanlar diye bilinmelerinin nedeni bu. İslamiyet’in yakıştırmasıdır bu.

-Aşağılamak için mi?

-Aşağılamak için evet. Çünkü üç semavi din de Tanrı’ya tapınmayı savunur. Bunlar da bu tanrıya tapıyorlar.

-Ahura Mazda’ya…

-Ahura Mazda’ya evet. Üç din de tüm kaynaklarını bu dinden aldığı için onu bir biçimde yok saymak durumundalar. O yüzden insanların gözünde küçültme amaçlı ortaya çıkan bir söylem var. Zerdüştler’de ateşin önemi şu: İyilik ve kötülük her zaman savaşım halindedir. Aydınlık ve ateş iyiliğin sembolüdür. Dünyayı yaratan iyiliğin sembolüdür. İbadetlerinde olsun, evlerinde olsun, ya da her tür törenlerinde olsun, ateş olmasının nedeni, aydınlığın dünyaya hakim olmasını istemeleridir. Bu sadece bir semboldür.

-Bunu gittikleri her yere götürüyorlar…

-Evet. Ateşin bir özelliği de şu, Zerdüşt döneminde, özellikle M.Ö. 5., 6. yüzyıllarda yakılan ateşler var. Zerdüştilerin yazata dedikleri melekler var. Bu yazatalara adanmış ateşler var. Kırallara adanmış ateşler var. Din adamlarına adanmış ateşler var. Halka adanmış ateşler var. Böyle değişik türde ateşler var. Ama onlar için en önemlisi zafer ateşi. O da 30 tane yazataya adanmış ateş. O dönemlerden kalan ateşler, özellikle bir tanesi, zaten milattan öncesinden hiç ateş kalmamış ama, 1500 yıl öncesinden kalan ateşler var, özellikle bir tanesini İran’ın Yezd kentindekini özellikle koruyorlar. 60 yıl önce bir başka yerden Yezd’e getirirken bile söndürmeden getiriyorlar. Öbür taraftan Anadolu Aleviliğine baktığınızda, ateş kutsal. İslamiyet’te de kutsal…

-Şamanizm’de de kutsaldır.

-Şamanizm’de de öyle. Bütün dünyada ateş kutsal. Ateş suyla söndürülmez. Ateşe işenmez. Ateşi ancak toprakla söndürebilirsin. Ya da kendiliğinden sönecek. Bütün dinlerde ateşin belli bir önemi varken bu adamlara Ateşe Tapanlar diye saldırıyorlar. Bu olacak bir şey değil yani.

-Zerdüşt’ün doğumuyla ilgili olarak çeşitli söylentiler var. M.Ö. 6. yüzyıl hatta tam olarak 683 yılını zikrediyorsunuz siz, ya da 1100’lü yıllardan söz ediliyor. Nereden kaynaklanıyor bu fark? Hangisi doğru?

-Bakın tarihte kesindir diye bir şey yok. Bilgilerin bugüne gelmesini sağlayan vakanüvisler var. Yazılı bir kültür olmadığı için sözlü anlatımlar, daha sonra birileri çıkıp yüz hatta binlerce yıl önce olmuş şeyleri o anki mantığıyla yazmaya çalışmış. Bizim yaptığımız gibi. Biz de aynı şeyi yapıyoruz aslında. Bizim avantajımız şu, birçok veriyi alabiliyoruz. M.Ö. 683 yılını ileri sürmemin nedeni, İran’daki Persepolis’in yapım tarihi olması. Kral Darius zamanında yapılıyor. Kıral Cemşid ve Zerdüşt’e adanarak yapılıyor. Persepolis’in yapım tarihi M.Ö. 5. yüzyıl. Kral Cemşid’in Pers imparatoru olarak yaşadığı dönem, 600’lü yıllar.

-Ola olsa o yıllar olabilir diyorsunuz.

-Bana en mantıklı gelen yıllar bunlar.

-Örneğin M.Ö. 9. yüzyıla tarihlenen bir olay, anekdot falan yok mu?

-1200’lü yılları iddia edenlerin de çok fazla anlattıkları bir şey yok. Zerdüşt Medler arasında kabul görmüyor. Kutsal Kitap Avesta’da Kral Cemşid’den Yima diye bahseder. Bir söylenceye göre Tanrı Ahura Mazda peygamberliği Yima’ya buyurur ama o kabul etmez. Kutsal Kitap’ın bazı bölümlerinde böyle şeyler de var.

-Zerdüşt yedi yaşında eğitim almak için Burzin Kurus’un yanına gider ve sekiz yıl sonra evine  döndüğünde ülkesi Aria’nın vatanları Moğolistan Dağları ve kuzeydeki ovalar olan Turanlılar tarafından işgal edildiğini görür diyorsunuz kitabınızda. Bu tarihi kayıtlarda da var mı, eğer varsa oradan da 6.yüzyıl savı güçlendirilebilir.

-Öylesine çok kesin tarihi kanıtlar yok. Bunlar efsanevi anlatımlardan benim çıkarsamalarım.

-Peki kim bu Turanlılar?

-Moğollar… Moğollar o dönemlerde Afganistan’ın alt tarafına kadar İran’ın büyük bir bölümünü istila ediyor.

-Benim bildiğim Moğollar çok daha sonra ortaya çıkıyor.

-Sadece Turanlılar diye geçiyor. Mesela bir Tir efsanesi vardır. Turanlılar’dan Afrasiyap’tan bahseder.

-Evet evet, Türkler de ona sahip çıkar, İranlılar da, hatta Kürtler de değil mi? İnsan kahraman olunca sahip çıkan çok oluyor.
(Karşılıklı Kahkahalar…)

-Peki Zerdüşti kadınların başlarını örtmesinin nedeni nedir acaba?

-Zerdüştlük’te kapanmak yok. Ama şu an İran’daki rejimden kaynaklı. Başlarını örtmek zorunda kalmışlar. Mesela Hindistan’daki Zerdüştiler örtmüyor başlarını.

-Günde beş kez ibadet olayı İslamiyet tarafından alınmış bir şey olarak yorumlanabilir mi?

-Evet. Çünkü ibadet zamanlarına baktığınız zaman ilk ibadet, gün doğmadan önceki 36.dakikadan başlayıp öğlene yakın bir saate kadar sürüyor. Bu süre içinde sabah ibadetinizi yapabilirsiniz.

-Zamanlar da uyuşuyor.

-Zamanlar bire bir aynı.

 

Sami Solmaz

 

-Hristiyanlar da Zerdüştiler’in üç kez çan çalmasını almış galiba.

-Hayır Zerdüştiler günde kaç kez ibadet ediyorsa o zamanlar çan çalıyor. Her ibadet öncesi üç kez çan çalıyor.

-O zaman günde beş kez yani öyle mi?

-Evet beş kez.

-Ama bu da bir simge olarak Hristiyanlığa geçmiş gibi… Aslında bunu biraz konuşalım isterseniz. Zerdüştiler zaten iddia ediyorlar ki, “Bizim âdetlerimizi siz bizden aldınız” diye. Hakikaten bunu doğrulayacak şeyler var, neler söyleyeceksiniz bu konuda…

-Zerdüştler’in Kutsal Kitabı Türkçeye çevrilmedi. Başka da bir tek İngilizceye 1895 yılında çevrildi.

-Çok geç bir tarihmiş… Özel bir nedeni var mı?

-Hep yok saymışlar. Kimse ihtiyaç da duymuyor böyle bir şeye. Onun için de karşılaştırma yapma şansımız yok. Üç din de birbirini kabul ettiği için Kutsal Kitapları karşılaştırsanız da örneğin İslamiyet “Biz diğer dinlerin devamıyız, en son ve tek kutsal din biziz” der. Yahudiler farklı söyler, Hristiyanlar farklı söyler. Ama hiçbir Yahudi İslamiyet’i de yadsımaz. Sonuçta Museviler şunu söyler: “İslamiyet ve Hristiyanlık bizlerin devamıdır, bizlerden almışlardır her şeyi.” Onun için kutsal kitapları koyup karşılaştırmak gerekiyor. Bu da çok uzun zaman alacak bir şey.

-Çok iyi bilmek de gerekiyor.

-Bir de o var tabii. Böyle başladığım bir çalışma var. Temel olarak dört tane kutsal kitabı alıp, yazılış tarihlerine göre önce Avesta, sonra Tevrat, İncil ve Kuran’ı incelemek istiyorum. Örneğin Nuh Tufanı. Her birinde nasıl yazıyor? Eski mitolojideki karşılığı ne? Sırat Köprüsü örneğin, Cennet-Cehennem, Yaratılış… bu konularda yazılanları kutsal kitapları karşılaştırarak, onları yorum bile yapmadan alıp alt alta koymak istiyorum. En alta da mitolojideki karşılığını koyacağım. Yorumu okuyucuya bırakacağım.

-Ne kadar birbirlerine benzediği ya da benzemediği çıkacak değil mi?

-Evet.

-Bir de 21 Mart olayını konuşalım istiyorum. Tüm kültürlerde olan bir şey bu 21 Mart.

-Özellikle Orta Doğu’da birçok kültüre girmiş olmasının nedeni, Zerdüştiler’de ve eski İran takvimi de 21 Mart’ta başlıyor. Çeşitli rivayetler var bununla ilgili. Newroz dediğimiz şey var. 21 Mart İran topraklarının kurtulduğu gün. 21 Mart Demirci Kawa’nın Kıral Dehak’ı öldürdüğü gün. Böyle bir sürü efsane var. Zerdüştiler için 21 Mart’ın önemi, Zerdüşt’ün peygamberliğini ilan ettiği gün olmasından kaynaklanıyor. Kürtler’in Kıral Dehak, İranlılar’ın Zohak dediği, Kutsal Kitap Avesta’da da Azdehak diye geçen kıralın öldürüldüğü gün aslında 21 Mart. Yeni yılın başlangıcı olarak da kabul edildiği için de Ortadoğu’da birçok millete de geçmiş durumda. Özellikle Perslerin yayıldığı dönemlerde… Çünkü Persler’in Yunanlar üzerine seferleri var. Hep bu topraklardan geçmişler. Mardin’de Kıral Darius’un yaptırdığı ve sadece o seferlerde kullanılan bir konak var. Dara harabeleri denilen şey. Hindikuş’tan Nil Nehri’ne kadar, Ege Denizi’ne kadar sürekli seferler var. Bütün coğrafyayı uzunca bir dönem, yüzlerce yıl etkisi altına almış olduğu için, Pers İmparatorluğu’nun da resmi devlet dini olduğu için tüm kültürlere bu yansıyor. Bir şekilde kılıç zoruyla yansıyor ama daha sonraki zamanlarda çeşitli kültürlerde bu değişime uğruyor.

-Ama sanki insanlar 21 Mart ile doğanın uyanışını epey bir zaman önce algılamışlar. Çok eski çağlardan beri sanırım.

-Zerdüştilik’teki en önemli şeylerden bir tanesi de o dönemde… Örneğin Medler göçebe olarak yaşıyor. Persler daha yerleşikler. Medleri o göçebe yaşamdan kurtarmak için toprağa dayalı, tarıma dayalı bir yaşam kurmuş Zerdüşt. İnsanları göçebe hayattan kurtarıp yerleşik hayata geçirmek için toprakla tanıştırmış onları. Her taraf çöl, düşünün. Öyle şeyler yapmış ki her doğan, her ölen insan için bir tane ağaç dikmek gibi bir gelenek var. Bu halen sürüyor mesela. Çölü başka türlü nasıl yeşerteceksiniz? Tek tek bireylere bu bilinci aşılayacaksınız ki çöl de adam olsun.

-Peki Zerdüşt’ün genel olarak hayatın tüm alanlarını düzenlememek gibi bir ilkesi var. Yani insanları daha serbest bırakmaktan, daha sonraki dinlere baktığımız zaman insanları daha zapturapt altına almaya doğru bir gidiş var gibi. Böyle bir süreci siz de algılıyor musunuz?

-İslamiyet’i ele alalım mesela. Bir çocuk suçlu doğuyor mesela. Her doğan çocuk suçlu doğuyor. Eğer Adem ve Havva’nın çocukları isek suçluyuz. Cennet’ten kovulduk bir kere. Öbür taraftan baktığınızda kader denen bir şey var. Tanrı kaderimizi belirliyor, biz doğmadan önce belirlemiş. Yani benim hata yapacağımı da biliyor. O zaman tanrıyı ciddi anlamda sorgulamak lazım. Zerdüştlük’te de Tanrı insanları iyi bir akılla yaratıyor. Zerdüşt’ün hayatın bütün alanlarını belirleyecek yasalar koymamasının nedeni bu zaten. İnsanları özgür bırakıyor. Ama temel şeyleri veriyor. İyi Düşünce, İyi Söz, İyi İş. Zaten dinin temel felsefesi bu üçleme. Düşünce iyi düşünülsün, söz iyi söylensin, iş iyi yapılsın. Tanrı size o aklı verdikten sonra sizi sınıyor. Bu ama İslamiyet’teki gibi bir sınama değil. Size doğru bir yaşam veriyor. Ama öbür taraftan Şeytan’ı da yani kötülüğü de gösteriyor. Kötülüğe karşı savaşımda seni serbest bırakıyor. Hayatın diğer alanlarında da “ne yiyeceksin, ne içeceksin, ne giyineceksin, karınla nasıl yatacaksın” falan hiçbirine karışmıyor. Daha sonraki dinlere bakıyorsun, Yahudilik’te de böyle, 1948’de İsrail kurulduktan sonra biraz değişim var… Eski Ortodoks Yahudilere bakıyorsun, giyimlerine, yaşamlarına, cinselliği nasıl yaşadıklarına bakıyorsun, hele hele cinsellik… Cinsellik sadece üreme amacıyla yapılması gereken bir şey dinlerine göre. Karınızla yatacağınız zaman beden bedene değmeyecek. Yahut bir çarşaf koyacaksınız araya. Amaç bedensel zevklerden vazgeçmek. İslamiyet’te de benzer şeyler var. Bunlar ne kadar uygulanıyor, tabii bu sorgulanabilir bir şey.

-Yahudiler’de de bunun uygulandığını zannetmiyorum.

-Uygulayan çok. İsrail’de bunu uygulayan çok. Katolikleri alın.

-Katoliklerde bir kere evleniyorlar, bir daha boşanmıyorlar. Zerdüşlük’te de aynısı var. Galiba Zerdüştilerden almışlar bu ilkeyi.

-Evet oradan alınma.

-Yakın akraba evliliği var Zerdüştlük’te, neden böyle bir şeye ihtiyaç duymuşlar?

-Sanıyorum o İslamiyet’in yayılmaya başladığı dönemden sonra daraldıkları için, daha kapalı bir toplum oluşturdukları için ortaya çıkmış bir şey.

-Zerdüşt böyle bir şey söylemiyor yani…

-Yok hayır. Şu anda yaşayan Zerdüştler’e ilişkin bir şey bu. Düşünün dünyada yirmi ülkede sadece 170 bin kişiler. Bunun 50 bine yakını İran’da. Dininizi de korumak gibi bir derdiniz var. O yüzden Müslüman olarak biriyle evlenmek yerine yakın akraba ile evleniyorsunuz.

-Tüm peygamberlere dayandırılan bazı söylenceler var. Ateşle bağlantılı efsaneler bunlar. Acaba bu söylenceler onlara kutsiyet kazandırmak için midir?

-Evet. İbrahim peygamber ile ilgili olarak anlatır tüm kitaplar. Kıral Nemrud İbrahim’i ateşe atar ve ateş onu yakmaz.

-Zerdüşt ile İbrahim arasında bir bağ var mı?

-Bir rivayete göre İbrahim ile Zerdüşt aynı kişidir. Bana da mantıklı geliyor.

-Tarihsel olarak örtüşüyor mu peki?

-Örtüşüyor. Anlatım aynı. İbrahim doğmadan önce büyücübaşı, Kral Nemrud’a der ki, “Bir çocuk doğacak ve bu çocuk seni tahtından edecek.” Onun üzerine Nemrud tüm hamile kadınlar doğurdukları an tüm çocukları öldürtüyor. Bir tek İbrahim’in annesi gidiyor ve mağarada doğuruyor. Zerdüşt’te de aynı şey var. Çok sağlam olmamakla beraber İbrahim’in Zerdüşt ile aynı kişi olduğuna dair savlar da var.

-Tanrı ile konuşma tüm dinlerde vardır. Hep dağa çıkılır, bir mağaraya girilir, sonra ortak efektler vardır. Önce korkunç bir gök gürültüsünü andıran ses, sonra çok parlak bir ışık içinde kalma hali… En son da ya aklî olarak, ya da gerçek bir ses duyularak bir şeyler tebliğ edilir. Böyle bir ritüele ne gerek vardır bütün dinlerde?

-Ben din uzmanı değilim ama sanırım insanlara daha inandırıcı gelmesi için. Aslında orada Tanrı’nın kelâmı yok. Ben Muhammed’e de bakıyorum, İsa’ya, Musa’ya da, kutsal kitaplarında yazmış oldukları şeylerin hepsi, kendi kafalarında oluşturdukları ama benim düşüncem diye insanlara sunduklarında kabul görmeyeceğini bildikleri şeyler. Hele o dönemde… Mucizevi şeylerle anlatmanız gerekiyor ki insanlar kabullensin. Daha da komedisi, 1847 yılında İran’da Bap diye bir adam çıkıyor, (bap kapı demektir) bir yıl boyunca İran’ın her tarafını, kasaba kasaba, köy köy dolaşıyor hem de yürüyerek. Her evin kapısını çalıyor ve bir şey söylüyor. “Mehdi gelecek” diyor. Zaten kutsal kitaplarda bin ya da iki bin yıl sonra yeni bir Mehdi’nin geleceğini yazıyor. Bu adam 1848 yılında, yani tam bir yıl sonra bir adam çıkıyor, kendi ismine Bahaullah diyor. Ve dinini kuruyor.

Şu an dünyada en hızlı yayılan tek din. Türkiye’de de sayısı azımsanmayacak kadarlar. Bu adam doğrudan ortaya çıkıp “Ben mehdiyim” dese, kabul görür müydü? Söylediklerine bakıyorsunuz, Budizm’i bile yadsımıyor, Şamanizm’i bile yadsımıyor. Hatta Hazreti Buda, Hazreti Şaman diyor. Böyle söylemleri de var. Eski dönemlerde ise daha mucizevi şeylerin olması gerekiyor. Daha önce söylenmiş hiçbir şey yok. Ne tanrı kavramı var, ne kutsal kitap var. İnsanlar ancak mucizelere inanıyor. Bir mucize olacak ki insanlar “haa tamam o zaman” demeliler. Bahailik onlara bakınca daha kolay bir ortaya çıkışı var. Zaten kutsal kitaplarda var. Mehdinin geleceğini yazıyorlar. Onun hazırlığı yapılmış yani. Şimdi Muhammed olsun, Zerdüşt olsun, peygamberliğin tebliği bire bir aynıdır.  Bakıyorsunuz, Zerdüşt Muhammed’den tam bin yıl öncedir. İnsanlar kendileri sorgulasınlar.

-Ateş tapınaklarındaki küllerin içinde insan kemiklerinin bulunduğundan söz ediyorsunuz kitabınızda…

-Ateş tapınakları değil, kül tepeleri var. Zerdüştlük’te gömme yok. Yakma da yok. Yırtıcı hayvanlar parçalıyor cesedi. Sessizlik Kulesi dedikleri bir yer yapıyorlar, yerleşim yerlerinin dışında. 100-150 metre yüksekliğindeki bir tepenin üzerine kuruluyor bu kuleler. 30 metre çapında dokuz tane platform var. Üçü erkek, üçü kadın üçü de çocuklar için. Değişik boylarda yapılıyor ki 1,90 metre boyundaki insan da sığabilsin, daha küçükleri de. Yırtıcı hayvanlar parçalıyor bunları. Bunun mantığı, çürüyen bedenin toprağı ve suyu kirletmesini önlemek. Geriye kemikleri kalıyor. Kemiklerin de bir biçimde yok edilmesi gerekiyor. Kemikler bir süre güneşte bekletiliyor kirece bulanarak. O süreçte un ufak oluyor kemikler. Kemiklerden arta kalanları da belli yerler var, kül tepeleri denilen. Ya da Sessizlik Kulesi’nin içine atılıyor, dibindeki kanallara suyla bırakılıyor. Bazen de bu kemik kalıntılarına özel bir yer yapıp oralara gömüyorlar. Kül tepeleri dedikleri yerler de bunlar.

-Türkiye’de var mı Zerdüştler?

-İslamiyet ile beraber Anadolu’dan gitmişler. Çok eskiden… İslamiyet’in yayıldığı döneme kadar Ortadoğu’daki en baskın din bunlar.

-Zerdüştiler’de evlilik törenine ilişkin yazdıklarınızda şöyle şeyler var. Kızdan yani gelinden beklenenlere baktım. Nezaket, kibarlık, itaat bekleniyor. İyi huylu, sevimli olması isteniyor. Kadının yeri bu dinde de ikinci sırada gibi bir hava var. Yanılıyor muyum?

-Bir biçimde.

-Bütün dinlerin söylemi bu mudur? Kadın hep ikinci planda.

-Evet, ataerkil düzen.

-Zerdüştiler’de bir kez evlenince bir daha boşanamamanın nedeni nedir sizce? Neyi korumaya çalışıyorlar bunu yaparak?

-Birincisi dinlerini korumak sonra da kendilerini korumak adına yapıyorlar. Aynı insanla evli olmak da sadakati getiriyor.

-Çok mantıklı bir açıklaması yok ama değil mi?

-Mantıklı bir açıklaması yok evet.

-Dua okuma törenlerinin çok katı göründüğünden söz ediyorsunuz. Çok mu uzun sürüyor bu ibadetler?

-Hayır hayır. Normal ibadetleri en fazla 10 veya 15 dakika sürüyor. Ben kitapta bu törenleri anlatırken öyle bir hava çıkmış olabilir. Ama öyle uzun şeyler değil bu törenler. Örneğin sabah gün doğmadan önceki bir zamanda başlıyor sabah ibadeti, öğlene kadar sürüyor. Bu süre içindeki herhangi bir zaman ibadetinizi yapabilirsiniz. Bu da 10 ya da 15 dakika sürüyor. İbadet sırasında da dualar okuyorlar, dinin sembolü olan kemeri çıkarıp o kemer üzerinde yemin edip tekrar takıyorlar. Ama din adamlarının kendi aralarında yaptıkları törenler uzun sürüyor. Ya da kemer takma töreni, üç saat falan sürüyor. O da çok özel bir durum. İnsanın hayatında bir kere yaşayacağı bir şey bu. O yüzden görkemli törenler yapıyorlar.

-Hiçbir insanın gece gömülmemesi var dinlerin neredeyse tümünde. Yani toprağa gömülme âdeti olan dinlerden söz ediyorum tabii. Bunun amacı da ölenin vücudunu güneşe göstermek. Güneşin özel bir anlamı var insanlık için.

-Ateş ne anlam ifade ediyorsa güneş de o anlamı ifade ediyor.

-Aleviler’de de var bu. Güneşe dönerler yüzlerini. Hatta Güneş’in Hazreti Ali’nin simgesi olduğu söylenir.

-Değil işte. Anadolu Aleviliği’nin İslamiyet ile hiçbir alakası yoktur incelerseniz. Ali ile de alakası yok aslında. Bölge bölge alırsanız, Tunceli tamamıyla Zerdüştlük var. Bingöl, Muş oralardaki Alevileri alırsanız, tamamıyla Ezidilik var. Tokat, Çorum, Kırşehir, Nevşehir’i alırsanız tamamıyla Şamanizm var. Tunceli’de, Bingöl’de, Muş’ta, bütün eski yerleşim birimlerinde evlerin kapıları doğuya dönüktür. Güneşin doğduğu yere dönüktür yani. Sabah kalkar kalkmaz güneşe karşı dua edilir. Danslı ya da müzikli ayin İslamiyet’te asla yoktur. Zerdüştler’de İslamiyet’in yayılmaya başladığı dönemde göç edebilenler ediyor. Anadolu’da da aynı şey. Özellikle Osmanlı’nın Hilafeti devralmasından sonra bir şekilde bu coğrafyada yaşamak gibi bir derdi var insanların. Terk edecek durumları yok. İslamiyet’e entegrasyonun en kolay yolu Ali taraftarı olmak olduğu için Alevilik diye farklı bir şey oluşuyor. Anadolu Aleviliği, tamamıyla İslamiyet’e Şamanistlerin, Zerdüştilerin, Yezidilerin entegrasyonunun bir biçimi.

-Zerdüştiler’de de Humata, Hukhata, Hawaraşta diye adlandırılan, İyi Düşünce, İyi Söz ve İyi İş olarak Türkçeye çevrilen bir düşünce sistemi var. Hristiyanlığa da, İslamiyet’e de baktığımızda tüm dinlerin insanların genel olarak kötü olduğu ve iyi yola çevrilmesi gibi bir amacın olduğu görülüyor. Sizde de böyle bir sezgi oluştu mu?

-Din sosyolojisiyle uğraşan bir arkadaşımın çok hoş bir tanımlaması var. Adı Ulus Paker. ODTÜ’den .O diyor ki “Eğer tanrı On Emri Musa’nın kulağına fısıldadıysa bunu Hammurabi’den çalmış demektir.” Yani Hammurabi’nin kanunlarını alın ya da Sümer mitolojisini alın, göreceksiniz ki bütün dinlerin kaynağı oradadır.

-Bütün dinler birbirinden alıntı gibi.

Zerdüştlük de bana göre Şamanizm’e bir tepki olarak ortaya çıkmış. Şamanizm’de olan bir sürü şeyi yadsıyarak, onu tek tanrılı hale getirip oluşturulmuş bir din.

-Zerdüşt’ün Kürt kökenli olduğunu öne sürüyorsunuz kitabınızda. Bu sonuca nasıl vardınız?

-Kürtlerin kökenini Medler’e dayandırıyorum. Hatta kitapta Medler’in boylarından söz ediyorum. Magi diye bir boy var. Zerdüştlere Mecusi denmesinin nedeni Arapçada g harfinin olmamasındandır. Büyü ile uğraştıkları için bu boy, Magi sözcüğü batı dillerine de magic olarak geçmiştir. Magiler de Medler’in bir boyudur. Bu yüzden Zerdüşt Kürt’tür.

-Zerdüşt biliyor muydu kendisinin böyle ayrı bir boya ait olduğunu?

-Tabii, mesela Medler arasında kabul görmüyor. Pers İmparatoru Kıral Cemşid’e gidiyor ve Perslerin arasında daha çok kabul görüyor. Sonra Perslerle birlikte yaşamaya başlıyor. Persler’in de resmi dini oluyor Zerdüştilik. Med kökenli olduğu kesin ama.

-Ama Medler’in tümü Kürt kökenli değil diyorsunuz.

Değil evet.

Bu söyleşi için çok teşekkür ediyorum.

Manşet fotoğrafı: https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/iraq/060320214

Metin Gülbay

İlk haberi 1982'de staj yaptığı Nokta İnsanlar dergisinde yayınlandı. Özgür Gündem, Evrensel, Radikal gazeteleriyle, CNNtürk ve Skytürk televizyonlarının kuruluş ekibinde yer aldı. Kırk yılda birçok yayında çalıştı. Gazeteci meslektaşlarıyla birlikte hazırladıkları üç kitap çalışması bulunuyor, dördüncüyü kendi başına yaptı. 2003 sonu ile 2012 başı arasında Dünya Yayın Grubu'nda Ajans Dünya'nın genel yönetmenliğini yürüttü. 2014'te meslektaşı Adnan Genç ile Ortakhaber.com haber sitesinin yayınına başladı. 2,5 yıl süren yayını açılan davalar nedeniyle bitirmek zorunda kaldılar. Çeşitli internet sitelerine tarih ve bilim yazıları yazarak emeklilik hayatını sürdürüyor.

Metin Gülbay
İlk haberi 1982'de staj yaptığı Nokta İnsanlar dergisinde yayınlandı. Özgür Gündem, Evrensel, Radikal gazeteleriyle, CNNtürk ve Skytürk televizyonlarının kuruluş ekibinde yer aldı. Kırk yılda birçok yayında çalıştı. Gazeteci meslektaşlarıyla birlikte hazırladıkları üç kitap çalışması bulunuyor, dördüncüyü kendi başına yaptı. 2003 sonu ile 2012 başı arasında Dünya Yayın Grubu'nda Ajans Dünya'nın genel yönetmenliğini yürüttü. 2014'te meslektaşı Adnan Genç ile Ortakhaber.com haber sitesinin yayınına başladı. 2,5 yıl süren yayını açılan davalar nedeniyle bitirmek zorunda kaldılar. Çeşitli internet sitelerine tarih ve bilim yazıları yazarak emeklilik hayatını sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler