Savaş, insanlık kadar eski bir olgu. Ancak, doğası artık tamamen değişmiştir. Silahlar, kurallar, hatta çatışmanın sınırları bile eskisi gibi değildir.
Bugün yalnızca yeni savaşlara değil, aynı zamanda savaşın yeni bir mantığına tanıklık etmekteyiz; siperlerden ve cephelerden çok, veri, ağlar ve algoritmalar ile tanımlanan bir mantığa… Ancak, harplerdeki gelişmeler, harp tarihini kadavraların değil, teknolojiye dayanan algoritmaların yazdığı bir alana çevirdi. Artık harp tarihi ekran başında kodlarla yazılmakta.
Geçmiş harplerin, bugünkü siber veya hibrit savaşlar, insansız sistemler, uzayda savaş gibi konularda bir yol göstericiliği olmasını herhalde beklememek lazım.
Savaş ilk çağlarda kılıç, kalkan, mızrak ile yüz yüze yapılırdı; zafer cesarete, yakınlığa ve araziye bağlıydı. Sanayi Devrimi her şeyi değiştirdi; fabrikalar dev orduları ve mekanik yıkımı yarattı.
• I. Dünya Savaşı: Kimyasal silahlar, makineli tüfekler ve tanklar,
• II. Dünya Savaşı: Radar, uçaklar ve nükleer silah,
• Kore: İlk jet uçağı,
• Vietnam: Helikopterlerin çağı,
• Körfez Savaşı: Hassas güdümlü mühimmat ve uydu hedefleme,
• Bugün: Ukrayna’da insansız sistemler ve algoritmik savaş dönemi.
Şablon savaşların sonu
Topçu mevzilerinin, ihtiyatların yerleri, taarruz ve savunma düzenleri vs. gibi şablonlar bitti. Bugün nicelik değil, uyum sağlama yeteneği, bürokrasi değil, esneklik kazandırıyor.
Ukrayna’da gördük:
Katı merkezi komuta düzenlemeleri uygulayan birlikler, inisiyatif kullanan küçük birlikler karşısında ağır kayıplar verdi.
Tarihi ders tekrarlandı:
“Tekmile dayalı dayalı bir orduda, inisiyatif kullanmak mümkün değildir”.
Yapay zekâ ve otonom savaş
Yapay zekâ, komuta ve kontrol anlayışını kökten dönüştürüyor.
Lojistikten hedef tespitine kadar her süreç hızlanmaktadır; karar süresi dakikalardan saniyelere inmektedir.
Ancak bu avantaj beraberinde ciddi etik ve hukuki sorular getiriyor:
Bir otonom taarruzu onay yetkisi kimde olacaktır?
Hatalı bir hedef belirlenmesinden kim sorumlu olacaktır?
“Komutan yaptığı ve yapmadığı her şeyden sorumludur” kuralı hâlâ geçerli midir?
Ölümcül kararları algoritmalara devretmek, komutanlık sorumluluğu ve uluslararası hukuk ilkelerini zorluyor.
Bir stratejistin dediği gibi:
“Yakında savaşları, gerekçelendirmeye fırsat bulamadan kazanacağız.”
Bu nedenle, aletlere ilave olarak, insan muhakemesini korumak, savaşın ahlaki meşruiyeti için hayati önem taşıyor.

Ekonomik savaş ve yaptırımlar
Ekonomik savaş yeni bir şey olmayıp çok eskilerden beri mevcuttur. Ancak günümüzde daha yaygın ve daha etkili kullanılmaktadır. Nerede ise diplomasinin yerini almıştır.
Ekonomik savaşın silahı, abluka, kuşatma vs. de olmakla beraber, esas olarak yaptırımlardır. Yaptırımların uluslararası hukuka uygun olabilmesi için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilmiş olması gerekir. Aksi halde, meşruiyeti tartışmaya açıktır.
Bugün itibarıyla küresel çapta uygulanan yaptırım sayısı 14,000 civarında olup, bunlardan sadece 14’ü BM kararlarına dayanmaktadır. Yaptırımlara ne dahil olmalıdır, belli değildir.
Türkiye, yaptırım ve ambargolara en çok maruz kalan ülkelerden biridir.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde başlattığı “Barış Pınarı” Harekatı nedeniyle Almanya ve Fransa Türkiye’ye silah satışını durdurduğunu duyurdu. Finlandiya, Norveç, Çekya, İtalya, İspanya, Hollanda, İsveç, Kanada ve İngiltere de aynı yönde karar alarak, Türkiye’ye silah satışlarına son verdiklerini açıkladılar. Bu ülkelerin tamamı NATO ülkesidir. Bu durumun müttefiklik ruhuna aykırı olduğu açıktır.
Ayrıca,“Taraflardan herhangi biri ya da hepsi ile ekonomik iş birliğinin teşvik edileceğini ” ve “Tek tek veya ortaklaşa olarak, sürekli ve etkin öz yardım ve karşılıklı yardımlarda” bulunmayı dikte ettiren NATO’nun kuruluş belgesi Washington Antlaşmasına da aykırıdır.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de “Kıbrıs’tan müsaade almadan yürüttüğü sondaj faaliyetlerinin yarattığı gerginlik” nedeniyle 11 Kasım 2019 tarihinde, AB Konseyi,”gerçek ve tüzel kişiler, kuruluşlar ve organlar“ hakkında uygulanacak bir dizi yaptırım tedbirini kabul etmiştir.
Avrupa Konseyi, 10 ve 11 Aralık 2020 tarihlerinde yaptığı toplantılarda, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tek taraflı ve kışkırtıcı faaliyetlerinin halen Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesinde gerçekleşmekte olduğu” sonucuna varmıştır. Halbuki, DPC/Konsey onaylı bir NATO belgesinde “KKTC kara suları” yer almaktadır.
Ambargo denince Türkiye’ye en fazla ambargo uygulayan ülke olan ABD’yi ayrı ele almak gerekir. Afyon ekiminin serbest bırakılması ve Kıbrıs Harekatı’ndan tutun, S-400 alımına, F-4 ve C-130 uçakları ve yedek parçaları ile 5 adet F-35 uçağına el koymaya, kendisine ilave olarak başka ülkelerin de Türkiye’ye askeri malzeme satmasına veya savunma sanayisinde iş birliği yapmasına mani olmaya kadar, hemen her konuda ambargo uygulamış ve uygulamaya devam etmektedir.
CAATSA kapsamında ABD’nin Türkiye’yi “Muhasım” ilan etmesi, zaman zaman “askeri malzeme satmama” kararları da alması sonucu, kamuoyu araştırmaları Türkiye’ye en büyük tehditi ABD olarak göstermektedir.
Almanya terörle mücadelenin en yoğun olduğu 1990’lı yıllarda sattığı silahlara Güneydoğu’da kullanılmaması şartını koymuş, ALTAY Tankı ve Fırtına obüsleri için motor, seçtiğimiz ATAK helikopteri için transmisyon ambargosu uygulamıştır. Ayrıca Türkiye’ye deniz kuvvetleri dışında, hiçbir silah satmayacağını açıklamıştır.
Alman Volkswagen firması, Türkiye’deki yatırımından, ülkemizdeki bazı siyasi sıkıntılar gerekçesi ile vazgeçmiş, ancak yaptırım kararlarına rağmen Rusya’daki tesislerine geri dönmeye karar vermiştir.
Eurofighter konusunda da, Almanya’nın vetosunu kaldırdığı söylenmektedir. Bu canı istediği zaman gene veto edebileceği ihtimalini yok etmez.
Almanya Rusya’ya uygulanmakta olan yaptırımları bahane ederek, Akkuyu Nükleer Santrali için ihtiyaç duyulan bazı ekipmanları vermedi. Türkiye de bunları Çin’den aldı.
Ambargolar bir işe yarıyor mu?
İleri teknoloji ihracatı üzerindeki baskılar, Çin’in hipersonik silahlar ve nanoteknolojilerde önemli ilerleme kaydetmesi ve bugün küresel patentlerin yaklaşık yüzde 55’ini oluşturması bakımından istenen sonuçları vermedi.
Yaptırımların rakiplere maliyetleri artıracak stratejik bir araç olarak kullanılabileceğini düşünürken, durum tam tersine gelişti. Mesela Çinli şirketler, kendilerine yasaklanmış olan teknolojileri kendi imkanları ile geliştirmekte, ABD ihracat kısıtlamalarına rağmen, nanoteknoloji ve hipersonik sistemlerde dünya patentlerinin yüze 55’ini elinde bulundurmaktadır.
Defalarca silah ambargosuna maruz kalan Türkiye, bu baskılara kendi savunma sanayisini kurarak yanıt verdi; kendi insansız araçlarını, tanklarını, gemilerini, uçaklarını ve füzelerini üretmeye başladı.
“Kötü komşu insanı ev sahibi, kötü müttefik silah sahibi yapar” misali.

Siber taarruzlar
Siber taarruzlar yeni muharebe sahalarında ve şekillerinde önemli yer işgal etmeye başlamıştır. Hav alanlarında uçuş ve yolcu kontrol sistemlerine müdahaleler, günlük yaşamda ciddi sıkıntılar yaratmıştır.
ABD’nin doğu yakasının yakıt ihtiyacının yaklaşık yüzde 45’ini karşılayan bir boru hattı ağı olan Colonial Pipeline, Darkside adlı bir teşkilatın siber terör saldırısına maruz kalmış, sonuçda Şirket, sistemlerini korumak amacıyla boru hattını kapatmış, bu da önemli ölçüde yakıt sıkıntısına yol açmıştır.
Ağustos 2004 ayında, Orta Doğu’da uçan uçakların seyrüsefer sistemleri sahte GPS sinyalleri tarafından bozulmuş ve bazen bulundukları yerler rotalarından yüzlerce mil farklı olarak gösterilmiştir. Bu durum “tam bir seyrüsefer kabiliyeti kaybına” yol açmıştır. Ayrıca İspanya ve güney Fransa’daki elektrik kesintilerinin de siber taarruzlardan kaynaklandığı konusunda değerlendirmeler vardır.
Asya, Afrika ve Avrupa’nın bazı bölgeleri arasındaki internet bağlantısında 24 Şubat’ta Kızıldeniz’den geçen 15 denizaltı kablosundan dördünün hasar görmesiyle, önemli bir yavaşlama meydana gelmiştir. Yemen hükümetinin uyarısından, Hutilerin bu konuda da potansiyel bir tehdit olduğu kabul edilmektedir. Çatışma bölgelerinde, Baltık Denizi’nde boru hatlarına ve bilgisayar veri kablolarına olan taarruzlar gibi, stratejik çapta zarar vermek için, her türlü altyapıya saldırılar düzenlenebileceği dikkatten uzak tutulmamalıdır.
ABD’nin, Norfolk bölgesindeki Langley Hava Üssü, Aralık 2023 ayı boyunca kimliği belirlenemeyen insansız hava aracları saldırılarına maruz kalmıştır. Bu saldırılara karşı, NASA dahil, ABD imkanları yaygın şekilde kullanılmış, ancak birkaç hafta süren saldırıları önlemek mümkün olmamıştır.
Bu taarruzların can ve mal kaybına yol açmasına gerek yoktur. Kargaşa ve rahatsızlık yaratması da amaca hizmet edebilmektedir.
Siber saldırıların belirli bir paterni yoktur. Bugün buraya, yarın başka bir yere.
Vasıtalı savaş /Vekalet savaşı/ Taşeron savaşı
Büyük güçler genelde hasar ve yıkıma neden olabilecek ve kendilerini de etkileyecek bir doğrudan çatışma yerine, hedeflerine ulaşmak için, kendileri yerine çatışacak, küçük devletleri veya örgütleri birer taşaron gibi kullanma yoluna gitmektedirler. Buna Vasıtalı (Dolaylı) Savaş (Proxy War) demekteler.
Mesela bu savaş şeklinde, Avrupa-Atlantik blokunun çatışmadan ve zayiat vermeden, Rusya’yı zayıflatmak için Ukrayna’yı, Çin’e karşı ise Tayvan, belki de Japonya ve G. Kore’yi taşeron olarak kullandıkları veya kullanılacaklarını ileri sürenler mevcuttur. Rus Wagner birlikleri, başta PYD/YPG/PKK, olmak üzere Orta Doğu’da her birine bir şeyler vaad edilmiş, sayısız terör örgütü de bu kategoriye dahil edilebilir.

Eski ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, Senato’daki Silahlı Hizmetler Komitesi’nde 29.04.2016 tarihinde soruları yanıtlarken, ABD tarafından da terör örgütü olarak kabul edilen PKK ile örgütün Suriye’deki uzantısı olan, şimdi adı SDG‘ye çevrilmiş olan YPG ve PYD arasında ilişki bulunduğunu kabul etmiş, ancak bu ilişkiye rağmen, DEAŞ ile mücadele için,”kara unsuru” olarak nitelendirdikleri oradaki yerel güçlere ihtiyaçları bulunduğunu söylemiştir.
25 Şubat 2025 tarihinde ABD Senatosu’nda bir soru-cevap uygulamasında, Senatör Burchet’ın sorularına cevaben, Orta Doğu Forum İcra Direktörü Gregg Roman, ABD yönetiminin her hafta Afganistan’daki Taliban yönetimine 40 milyon dolar gönderdiğini, ayrıca Eş Şebab, Hamzi örgütü, Hamas, Hizbullah, İslami Cihad, Hayat Tahrir El-Şam (HTŞ), gibi terör örgütlerini desteklediklerini açıklamıştır. Başkan Trump da, Başkan Barack Obama ve dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ı terör örgütü IŞİD’in kurucuları olmakla itham etmiştir.
Bunlar sadece Orta Doğu’dakiler, dünyanın başka yerlerinde daha başka terör örgütlerine sağlanan destek de mevcuttur. Bu taşeronların ortak özelliği, kendilerinden bekleneni yapabilmeleri için güçleri yetersiz olduğundan, mutlaka dış desteğe ihtiyaç duymaları ve çare bulucu olmak yerine, kendilerini kullananların çıkarlarına uygun olarak hareket ettiklerinden, sorunların uzamasına sebep olmalarıdır.
Uzay: yeni muharebe alanı
Bir zamanlar keşif alanı olan uzay, artık muharebe sahasının bir uzantısı haline gelmiştir.
2024 verilerine göre küresel uzay savunma ve güvenliğine yapılan harcamalar 70 milyar doları aşmıştır. Bu meyanda, ABD yaklaşık 53 milyar, Çin 9 milyar, Rusya 2 milyar dolar harcamıştır.

Ülkeler gözetleme ve iletişim için küçük uydular fırlatmakta; rakip uyduları devre dışı bırakabilecek silahlar geliştirmektedirler. Bir sonraki büyük savaş belki de gökyüzünde değil, onun ötesinde olacak.
Yapay zekâ
Yapay zekânın (AI) gelecek muharebelerde kullanımı, modern savaşın doğasını temelden değiştirmeye aday en kritik gelişmelerden biridir. Yapay zekâ, hem silah sistemlerinde hem de karar alma, lojistik, istihbarat ve bilgi savaşında büyük rol oynamaya başlamış olup ve bu rol muhtemelen önümüzdeki 10–20 yılda daha da genişleyecektir.
Gerçek zamanlı veri analizi dahil, karar destek ve komuta-kontrol sistemleri, istihbarat, gözetleme ve keşif, siber savaş ve bilgi savaşı, insansız sistemeler dahil otonom ve yarı-otonom silah sistemleri, sürü teknolojisi, lojistik destek operasyonları gibi faaliyetlerde kullanılabilecektir. AI kullanmanın faydaları arasında; hızlı karar alma, daha az insan kaybı, durumsal farkındalığı arttırma, otomasyon, lojistik ve bakım gibi alanlarda maliyet etkinliği sağlamak sayılabilir.
Geleceğe yönelik eğilimler
İnsan–makine iş birliği: Tam otonom sistemlerden çok, insanın kontrol ettiği ama yapay zekâ ile desteklenen insan-makine ekipleri öne çıkmaktadır. Mesela İngiliz Donanması’nın yeni fırkateyni, 2 adet insansız ve yapay zeka ile sevk ve idare edilen gemi ile üçlü bir tim olarak görev yapmayı denemektedir. TUAF dahil pek çok hava kuvveti, muharebe uçağının kolunda, uçağın pilotu tarafından kontrol edilen İHA ve SİHA kullanmaktadır.
Savaş planlaması ile ordular, savaşın başlamadan önce kazanılabileceği siber ve bilgi ortamlarını yapay zekâ ile şekillendirmeye çalışmaktadır. Çatışmaları şekillendiren ve giderek daha önemli hale gelmekte olan siber savaş, yapay zekâ ve robotik savaş gibi oluşumlardır, ABD ordusu, bir müddettir geliştirmekte olduğu, (JADCC- Joint All Domain Command and Control) ile bilgi akışını ve karar zincirini kara, hava, deniz, özel kuvvetler, uzay, siber ve elektromanyetik spektrum vs. birleştirerek, hızlandırma ve doğruluğu artırma arayışı içindedir. Amaç, “doğru etkiyi, doğru zamanda, en uygun platformla” gerçekleştirebilmektir. Karar verme sürecini robotların üstlenmeye başlama aşamasına yaklaşıldığı yolunda haberler mevcuttur. Ancak güvenlik, güvenilir veri, insan gözetimi ve “komutanların sorumluluğu ne olacak”gibi etik ve hukuki kaygılar büyük önem taşımaktadır.
Artık esas, tek kuvvet harekatı değil, müştereklik ve ortak kullanmadır.
Sıkıntı, böyle bir muharebe sahasına uyum sağlayacak personeli yetiştirmek ve altyapıyı kurmaktır. Askeri ve sivil eğitim sistemlerinin bu ihtiyacı karşılayacak hâle gelmesi kaçınılmazdır.
***
Ergin Saygun’un daha önceki makaleleri:
Ukrayna’ya güvenlik garantileri
Yeniden şekillenen uluslararası düzen
UCM kararları ve İsrail’e ABD yardımı
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yılının düşündürdükleri
Rusya-Ukrayna savaşından çıkan dersler
Ukrayna-Rusya Savaşı’nda neler oluyor?
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
