Yağmur cama vurdukça içimde bir huzur uyanır. Gökyüzü ağlar, ben sessizce dinlerim. Dünya bulanık bir tabloya dönüşürken, damlaların izini sürmek yetip de artar.
Yağmur, gökten düşerken görünmez bir çağrıya cevap verir. Rüzgârla savrulur, sonunda toprağa kavuşur. Her damla bir iz bırakır; kimi bir çiçeği diriltir, kimi bir dereyi besler. Biz de onun gibi, bilinmez bir kaynaktan kopar, hayatın rüzgârlarında savruluruz.
Cama düşen tek bir damla bile unutulmuş anıları uyandırabilir: Bir elin sıcaklığı, yazdan kalma bir öğle, bir ismin yankısı. Çünkü damla sadece düşmek değil, akışın ta kendisidir. Düşerken hem özgürdür hem mahkûm; kaygının küçük ama yoğun sembolüdür. Nereye varacağını bilemez, bazen de hiçbir yere varmaz.
Damla doğa yasalarının itaatkâr çocuğudur. Buluttan kopar, toprağa karışır, buharlaşır ve yeniden göğe döner. Aynı damla iki kez düşmez; bu yüzden her düşüş varlığın geçiciliğine dair bir işarettir. Her damla farklıdır: saray camında bıraktığı iz başka, bir gecekondu damındaki sesi başkadır.
Yağmur damlası insanlık tarihi kadar eskidir. Mezopotamya’da, Fırat ve Dicle’nin sularıyla birlikte düşen her damla bereketin ve yaşamın simgesiydi; tarımı ve uygarlığın doğuşunu şekillendirdi. Hint kültüründe damla, kozmik döngülerin ve reenkarnasyonun bir sembolü olarak görülür. Ganj Nehri’ne düşen her damla, ruhun arınmasına katkıda bulunur; evrensel akışın bir parçası hâline gelir. Orta Doğu’da yağmur damlası hem yaşam hem tarih taşır; kurak topraklarda düşen bir damla hem umut hem hayatta kalma mücadelesinin simgesidir.
Bir damla bazen sadece doğanın parçasıdır; bazen ise tarihin akışını değiştiren son damla olur. Nepal’de bir dağın yamacına düşen damla seli başlatabilir, Fransa’da halk öfkesi birleşip bir nehre dönüşebilir. Orta Doğu’da bir damla kan hafızalara kazınır, Rojava’da kadınların direnişi çölü yeşerten bir damla gibidir. Suriye’de damlalar bombaların bıraktığı çukurlarda birikir; Arap Baharı Tunus’taki bir tokatla başladı. Birinci Dünya Savaşı ise Saraybosna’daki tek bir kurşunla bardağı taşıran son damlaydı.
Bugün damla yalnızca metafor değil; iklim krizinde selin veya susuz topraklara düşen umudun habercisidir. Göç yollarındaki bir çocuğun gözyaşı, Suriye ve Rojava’daki kan gibi; kentlerde beton üstünde kaybolur, köylerde hâlâ hayat verir. Teknolojinin ekranlarında kayıp giden ama iz bırakan damlalar da vardır.
Dinî perspektifte damla, kutsal mesajların ve ilahi iradenin simgesidir. Kur’an’da su hayatın kaynağı ve bereketin sembolüdür; Hristiyanlıkta yağmur, Tanrı’nın rahmetinin bir işaretidir; Hinduizm’de su, temizlenmenin ve kozmik döngülerin aracıdır.
Yağmur damlası hem kırılganlığın hem de dönüşümün simgesidir. Küçük görünür ama birikince çağlayan olur. İnsanlık da böyledir: her birey tek bir damladır; birleştiğinde tarih olur.
Bir damlanın düşüşünde belleğin kapıları, tarihin izleri ve evrenin yasaları gizlidir. Küçük olan, bazen en büyük hakikati taşır. Bir dağ yamacında çığa sebep olan damla ile çölde bir tohumu yeşerten damla aynı kaynaktan gelir. İnsan da öyledir: kimi zaman küçük bir sözüyle bir başkasının hayatında devrim yaratır, kimi zamansa kendi çölünde kaybolur.
Edebiyat ve felsefe de damlada yankısını bulur. Proust için damla belleği uyandırır, Dostoyevski için kasveti yansıtır. Balzac’ın Paris’inde toplumsal sınıfları eşitler; Woolf’un satırlarında kesintisiz yaşam akışına dönüşür. Çukurova’nın topraklarında bir damla yaşar; tıpkı Yaşar Kemal’in küçük ama güçlü hikâyeleri gibi, düşerken toprağı ve emeği besler. Orhan Pamuk’un İstanbul’unda ise şehrin hüznünü taşır. Filozoflar için damla varlığın imgesidir. Heidegger onun geçiciliğinde “an”ı görür. Sartre özgürlüğün ve yalnızlığın sembolü olarak yorumlar; Camus absürdün minyatürü sayar. Bergson süreyi, Nietzsche ebedi dönüşü, Spinoza ise zorunluluğu damlada bulur.
Yağmur bize şunu söyler: Küçük olanı küçümsememek gerekir. Bazen bir damla bir hayat kurtarır, bazen tarihi değiştirir, bazen de tüm insanlığa aynadır. Sonunda yağmur damlası hem romancıya hem filozofa aynı şeyi fısıldar: küçük olan, en büyük hakikati taşır. Her düşüşte hem sahnenin ruhu gizlidir hem de varlığın anlamı. Bir damla ne kadar küçük olursa olsun, düştüğü yerin kaderini değiştirir; tıpkı yaşamda her bireyin sessiz ama derin etkisi gibi.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: