Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), geçen hafta 24’üncü kuruluş yıl dönümünü “24 Yılın Hikâyesi: Birlik ve Kardeşliğin Türkiye’si” sloganıyla kutladı.
Türk siyasi tarihinde bu kadar uzun süre kesintisiz iktidarda kalmak, yalnızca politik taktiklerle açıklanamayacak kadar karmaşık bir olgudur. Bu sürekliliğin ardında stratejik hamlelerin yanı sıra psikolojik faktörler, duygusal bağ kurma yöntemleri ve kimlik siyaseti gibi derin sosyopsikolojik dinamikler bulunuyor.
Psikoloji Doktoru Nil Gönce, AKP’nin 24 yıllık iktidarını ve seçmenle kurduğu güçlü bağı “duygusal manipülasyon, kimlik siyaseti ve lider kültürü inşası” kavramları üzerinden analiz ediyor.
1-Duygusal bağ kurma ve kimlik siyaseti
AKP’nin seçmen psikolojisini şekillendirmedeki en güçlü silahı, “mazlum” ve “kurtarıcı” anlatısını ustalıkla kullanması oldu. Parti, 28 Şubat sürecinde yaşananları sürekli gündemde tutarak kendisini “dindarların savunucusu”olarak konumlandırdı. Başörtüsü yasağı ve İmam Hatip okullarına yönelik baskılar, muhafazakâr seçmen kitlesinde güçlü bir aidiyet ve dayanışma duygusu yarattı.
Dini sembollerin siyasallaştırılması da bu stratejinin kritik bir parçasıydı. Cuma namazı görüntüleri, Kur’an vurgusu ve dini ritüeller, lideri “ümmetin temsilcisi” olarak yücelten bir imajla sunuldu. Bu yaklaşım, rasyonel sorgulamayı ikinci plana iterek yoğun bir duygusal bağ inşa etmeyi başardı.
Yeni Osmanlıcı retorik
“Ecdad” ve “şanlı tarih” temaları üzerinden geçmişin ihtişamı sistematik şekilde idealize edildi. Bu strateji, kolektif gururu AKP iktidarıyla yeniden canlandırılabilecek bir tarihsel mirasa dönüştürdü. Özellikle genç seçmen nezdinde, kaybedilen imparatorluk ihtişamının modern Türkiye’de AKP liderliğinde yeniden tesis edilebileceği inancı işlendi. Böylece kolektif gurur, AKP iktidarıyla bu ihtişamın yeniden yaşanabileceği inancına dönüştü.
AKP, başlangıçta seçmeni ikna etmedi; önce kendine bağladı. Bir duygusal hikâye inşa etti: kendilerini kurtarıcı, halkı ise mazlum rolünde konumlandırdı. Gerçekleri yeniden çerçeveleyerek akıldan çok kimliğe hitap ettiler.
2-Korku ve tehdit algısının manipülasyonu
AKP’nin iktidar psikolojisinin diğer ayağını ise korku ve tehdit algısının yönetimi oluşturdu. Ekonomik krizler “Batı’nın oyunu” olarak çerçevelenirken, PKK, FETÖ, YPG gibi örgütler üzerinden güvenlik eksenli bir siyasal söylem geliştirildi. 15 Temmuz darbe girişimi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “milletin kurtarıcısı” olarak konumunu pekiştirmek için kullanıldı.
Kriz anında liderle kurulan yoğun duygusal bağ, kalıcı bir sadakate dönüştü:
“Bu strateji, korku duygusunu kullanarak seçmenin güçlü bir lidere bağımlılığını artırıyor ve eleştirel düşünceyi zayıflatıyor. AKP’nin sürekli işlediği ‘Güvende hissetmek için bize ihtiyacınız var’ mesajı, seçmenin ekonomik sorunları görmezden gelmesine yol açtı.”
3-Lider kültü ve mitos inşası
AKP’nin başarısındaki en kritik unsurlardan biri de lider kültünün sistematik şekilde inşa edilmesiydi. Erdoğan’ın gecekondu çocukluğu ve hapis geçmişi, “mazlumdan gelen kahraman” anlatısını pekiştirirken, “Reis” ve “dava adamı” imgesi sürekli yeniden üretildi. Mega projeler ve sportif başarılar ise liderin güçlü ve başarı odaklı imajını besleyen semboller olarak sunuldu.
Liderin mitoslaştırılması, halkın onu sorgulamadan takip etmesine ve sadakatin bir inanç hâline gelmesine yol açtı.
4-Medya ve algı yönetimi
Medya kontrolü, AKP’nin toplumsal gerçekliği yeniden şekillendirmedeki en etkili aracı oldu. TRT, Anadolu Ajansı ve iktidara yakın basın organları aracılığıyla muhalif seslerin görünürlüğü sınırlandırılırken, sosyal medya ve RTÜK denetimleriyle alternatif bilgi akışları kontrol altına alındı.
Medya kontrolü, toplumsal gerçekliği yeniden şekillendirmenin en etkili aracıdır. AKP, seçmene yalnızca kendi tanımladığı gerçekliği sundu; bu, sorgulama kapasitesini sınırladı.
5-CHP’nin psikopolitik dönüşümü
Siyasetin görünmeyen dinamiği psikolojidir; kriz anlarında seçmeni mobilize eden, uzun vadede ise kalıcı bağlar kuran bir güç çarpanıdır. Türkiye siyasetinde AKP’nin çeyrek asırlık başarısının ardında kolektif psikolojiyi ustalıkla yönetme becerisi yatar. Korku ve umut psikolojisini paralel şekilde kullanarak seçmenle güçlü duygusal bağlar kuran AK Parti, toplumsal duygu ve beklentileri okumakta rakiplerine kıyasla öndedir.
Buna karşılık CHP’nin en kritik açmazı, haklı olmanın yeterli olduğu yanılgısıdır. Uzun süredir güven, ortak kimlik ve umut hissi yaratmakta zorlanan CHP, İstanbul seçimleriyle birlikte bu açmazı aşmaya başladı. Ekrem İmamoğlu’nun “Her Şey Çok Güzel Olacak” söylemi, yalnızca bir seçim sloganı değil, muhalefetin psikopolitik dönüşümünün simgesi haline geldi.
CHP’nin önünde duran fırsat, AKP’nin ekonomik krizle zayıflattığı duygusal bağları somut çözümlerle yeniden inşa edebilmektir. Bu kapsamda:
• Somut başarı hikayeleriyle “biz” duygusunu pekiştirmek,
• Seçmenin ekonomik endişelerine samimi çözümler sunmak,
• Haklı argümanları halkın anlayacağı sembolik bir dille ifade etmek,
• Karmaşık teknik dilden kaçınmak,
Psikolojik etkiyi somut politikalarla birleştirerek seçmen üzerinde kalıcı bağlar kurmayı mümkün kılabilir.
Türkiye’nin siyasi geleceği sadece politik hamlelerle değil, insan psikolojisini anlayan ve ona hitap eden bir siyasetle şekillenecek. Muhalefetin önündeki en büyük engel, rakibin oyununu bozmak değil, kendi hikâyesini yazabilmektir. CHP’nin İstanbul’da yakaladığı başarı, bu psikopolitik denklemin çözülebileceğine dair umut veriyor.
Fotoğraf: Cumhurbaşkanlığı
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: