Pazartesi, 13 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

AKP’nin 24 yıllık sırrı

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 19 Ağustos 2025 23:05
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), geçen hafta 24’üncü kuruluş yıl dönümünü “24 Yılın Hikâyesi: Birlik ve Kardeşliğin Türkiye’si” sloganıyla kutladı.

Türk siyasi tarihinde bu kadar uzun süre kesintisiz iktidarda kalmak, yalnızca politik taktiklerle açıklanamayacak kadar karmaşık bir olgudur. Bu sürekliliğin ardında stratejik hamlelerin yanı sıra psikolojik faktörler, duygusal bağ kurma yöntemleri ve kimlik siyaseti gibi derin sosyopsikolojik dinamikler bulunuyor.

Psikoloji Doktoru Nil Gönce, AKP’nin 24 yıllık iktidarını ve seçmenle kurduğu güçlü bağı “duygusal manipülasyon, kimlik siyaseti ve lider kültürü inşası” kavramları üzerinden analiz ediyor.

1-Duygusal bağ kurma ve kimlik siyaseti

AKP’nin seçmen psikolojisini şekillendirmedeki en güçlü silahı, “mazlum” ve  “kurtarıcı” anlatısını ustalıkla kullanması oldu. Parti, 28 Şubat sürecinde yaşananları sürekli gündemde tutarak kendisini “dindarların savunucusu”olarak konumlandırdı. Başörtüsü yasağı ve İmam Hatip okullarına yönelik baskılar, muhafazakâr seçmen kitlesinde güçlü bir aidiyet ve dayanışma duygusu yarattı.

Dini sembollerin siyasallaştırılması da bu stratejinin kritik bir parçasıydı. Cuma namazı görüntüleri, Kur’an vurgusu ve dini ritüeller, lideri “ümmetin temsilcisi” olarak yücelten bir imajla sunuldu. Bu yaklaşım, rasyonel sorgulamayı ikinci plana iterek yoğun bir duygusal bağ inşa etmeyi başardı.

Yeni Osmanlıcı retorik

“Ecdad” ve “şanlı tarih” temaları üzerinden geçmişin ihtişamı sistematik şekilde idealize edildi. Bu strateji, kolektif gururu AKP iktidarıyla yeniden canlandırılabilecek bir tarihsel mirasa dönüştürdü. Özellikle genç seçmen nezdinde, kaybedilen imparatorluk ihtişamının modern Türkiye’de AKP liderliğinde yeniden tesis edilebileceği inancı işlendi. Böylece kolektif gurur, AKP iktidarıyla bu ihtişamın yeniden yaşanabileceği inancına dönüştü.

AKP, başlangıçta seçmeni ikna etmedi; önce kendine bağladı. Bir duygusal hikâye inşa etti: kendilerini kurtarıcı, halkı ise mazlum rolünde konumlandırdı. Gerçekleri yeniden çerçeveleyerek akıldan çok kimliğe hitap ettiler.

2-Korku ve tehdit algısının manipülasyonu

AKP’nin iktidar psikolojisinin diğer ayağını ise korku ve tehdit algısının yönetimi oluşturdu. Ekonomik krizler “Batı’nın oyunu” olarak çerçevelenirken, PKK, FETÖ, YPG gibi örgütler üzerinden güvenlik eksenli bir siyasal söylem geliştirildi. 15 Temmuz darbe girişimi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “milletin kurtarıcısı” olarak konumunu pekiştirmek için kullanıldı.

Kriz anında liderle kurulan yoğun duygusal bağ, kalıcı bir sadakate dönüştü:

“Bu strateji, korku duygusunu kullanarak seçmenin güçlü bir lidere bağımlılığını artırıyor ve eleştirel düşünceyi zayıflatıyor. AKP’nin sürekli işlediği ‘Güvende hissetmek için bize ihtiyacınız var’ mesajı, seçmenin ekonomik sorunları görmezden gelmesine yol açtı.”

3-Lider kültü ve mitos inşası

AKP’nin başarısındaki en kritik unsurlardan biri de lider kültünün sistematik şekilde inşa edilmesiydi. Erdoğan’ın gecekondu çocukluğu ve hapis geçmişi, “mazlumdan gelen kahraman” anlatısını pekiştirirken, “Reis” ve “dava adamı” imgesi sürekli yeniden üretildi. Mega projeler ve sportif başarılar ise liderin güçlü ve başarı odaklı imajını besleyen semboller olarak sunuldu.

Liderin mitoslaştırılması, halkın onu sorgulamadan takip etmesine ve sadakatin bir inanç hâline gelmesine yol açtı.

4-Medya ve algı yönetimi

Medya kontrolü, AKP’nin toplumsal gerçekliği yeniden şekillendirmedeki en etkili aracı oldu. TRT, Anadolu Ajansı ve iktidara yakın basın organları aracılığıyla muhalif seslerin görünürlüğü sınırlandırılırken, sosyal medya ve RTÜK denetimleriyle alternatif bilgi akışları kontrol altına alındı.

Medya kontrolü, toplumsal gerçekliği yeniden şekillendirmenin en etkili aracıdır. AKP, seçmene yalnızca kendi tanımladığı gerçekliği sundu; bu, sorgulama kapasitesini sınırladı.

5-CHP’nin psikopolitik dönüşümü

Siyasetin görünmeyen dinamiği psikolojidir; kriz anlarında seçmeni mobilize eden, uzun vadede ise kalıcı bağlar kuran bir güç çarpanıdır. Türkiye siyasetinde AKP’nin çeyrek asırlık başarısının ardında kolektif psikolojiyi ustalıkla yönetme becerisi yatar. Korku ve umut psikolojisini paralel şekilde kullanarak seçmenle güçlü duygusal bağlar kuran AK Parti, toplumsal duygu ve beklentileri okumakta rakiplerine kıyasla öndedir.

Buna karşılık CHP’nin en kritik açmazı, haklı olmanın yeterli olduğu yanılgısıdır. Uzun süredir güven, ortak kimlik ve umut hissi yaratmakta zorlanan CHP, İstanbul seçimleriyle birlikte bu açmazı aşmaya başladı. Ekrem İmamoğlu’nun “Her Şey Çok Güzel Olacak” söylemi, yalnızca bir seçim sloganı değil, muhalefetin psikopolitik dönüşümünün simgesi haline geldi.

CHP’nin önünde duran fırsat, AKP’nin ekonomik krizle zayıflattığı duygusal bağları somut çözümlerle yeniden inşa edebilmektir. Bu kapsamda:

• Somut başarı hikayeleriyle “biz” duygusunu pekiştirmek,

• Seçmenin ekonomik endişelerine samimi çözümler sunmak,

• Haklı argümanları halkın anlayacağı sembolik bir dille ifade etmek,

• Karmaşık teknik dilden kaçınmak,

Psikolojik etkiyi somut politikalarla birleştirerek seçmen üzerinde kalıcı bağlar kurmayı mümkün kılabilir.

Türkiye’nin siyasi geleceği sadece politik hamlelerle değil, insan psikolojisini anlayan ve ona hitap eden bir siyasetle şekillenecek. Muhalefetin önündeki en büyük engel, rakibin oyununu bozmak değil, kendi hikâyesini yazabilmektir. CHP’nin İstanbul’da yakaladığı başarı, bu psikopolitik  denklemin çözülebileceğine dair umut veriyor.

Fotoğraf: Cumhurbaşkanlığı

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale Trump-Putin “toprak pazarlığı”
Sonraki Makale Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Gıda güvenliğimiz tehlikede mi?

Yıldırım Aktuğan
13 Ekim 2025
*Serbest Kürsü

İki sessizlik arasında Orta Doğu

Metin Duyar
13 Ekim 2025
EditörSerbest Kürsü

İnsan adaleti mi doğa adaleti mi?

Tijen Zeybek
12 Ekim 2025
Serbest Kürsü

Erdem, cehalet ve ihtiras

Melek Ay
12 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?