Ukrayna’da birinci ayına girmek üzere olan savaş, belki de tarihe iki ayrı araçla yaşanan ilk çatışma olarak geçebilir: Biri silahla, diğeri parayla…
“Gölge CIA” olarak bilinen Stratfor’un kurucusu ve eski patronu George Friedman’ın son makalesinde ifade ettiği biçimiyle, Ukrayna savaşından çıkarılacak en önemli ders, silaha dönüştürülmüş (weaponized) Amerikan dolarının konvansiyonel ateş gücü (fire power) karşısında ne kadar güçlü olabileceğinin kavranması gereğiydi. Ancak bu durumun idraki, acaba ABD doları için sonun başlangıcı da olabilir mi?
İstihbarat kökenli Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, kendi deyimiyle Ukrayna’ya yönelik “özel askeri operasyon”a başlamadan önce, kendisi açısından affedilmez bazı hatalar yaptığını görmek gerekiyor: Başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin Ukrayna’ya askeri malzeme ve silah yardımının Rus ordusunun izleyeceği operasyon taktiklerini ne kadar etkileyeceğini hesaplamadan başlatılan askeri harekatın birçok kez batağa saplanması, ilerlemenin çok yavaşlığı yüzünden sivil kayıpların çok yüksek olması ve kabul edilmeli ki, operasyon planlamalarının yeterince etkin hazırlanamamış olduğunun anlaşılması, Rus lider kadrosuna hem politik ve diplomatik hem ekonomik hem de levazımat acçsından ağır maliyetler bindirdi ve bindirecek. Bu ağır maliyetler başta Putin olmak üzere Rusya’nın lider kadrosundan çok Rusya halkının çok zor bir döneme girmesine yol açacak ama gerçekçi olmak gerekirse, Putin’in yıllardır ördüğü oligark-istihbarat-ordu arasındaki ilişkiler ağı hem kendisinin hem de operasyonu yöneten ve destekleyen kadroların siyasi gücünü en azından kısa vadede tehdit etmeye yetecek bir iç muhalefetin yeşermesine olanak verecek gibi görünmüyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin NATO üyeliği konusunda geri adım atacağı sinyallerini vermesi, Rus ordusunun yakıt, cephane ve silah ikmalinde yaşadığı ve artacağı anlaşılan sorunlar ve uluslararası düzeyde gösterilen diplomatik çabalar muhtemelen birkaç hafta içinde çatışmaların sonuçlanmasını sağlayacak gibi görünüyor. İşte o noktadan sonra iki üç sıcak ayın muhasebesini yapmak ve geleceğe o noktadan bakmak için yeni bir açı oluşacak.
Ancak şimdiden oluşmakta olan bazı silüetlere göz atmakta bir sakınca yok:
Batı karşıtı blokun ilk kenetlenme hareketlerinin Ukrayna savaşıyla başladığını söylemek yanlış olmaz. Burada Çin, İran ve biraz da geri perdeden Kuzey Kore’yi içine alan bir çerçeve oluşturursak, Ukrayna’daki sıcak savaşın ardından, zemheri (kara kış) ayazı derecesinde bir soğuk savaşın geleceğini tahmin etmek zor olmayacak. Hatırlanacağı üzere Çin ve Rusya liderleri, Pekin Olimpiyatlarının başlamasından hemen önce ülkeleri arasında “süresiz ve sınırsız” bir iş birliği anlaşması imzaladı. Evet, Çin Ukrayna ile de olan ekonomik ilişkileri nedeniyle bu savaşta açıktan açığa Rusya’nın karşısına dikilmedi ama Rusya’nın tutumunu diplomatik olarak “zımnen” savundu. Beş bin yıllık devlet ve diplomasi geleneğine sahip Pekin hükümetinin, süresiz ve sınırsız iş birliği anlaşmasını imzaladıktan birkaç hafta sonra Rusya’ya sırtını dönmesini beklemek zaten yanlış olurdu. Silahlar sustuktan sonra Rusya da, Putin de yerinde kalmaya devam edecek ve o zaman Pekin’le Moskova arasında Batı’nın hegemonyasına karşı iş birliğini güçlendirmek için sayısız fırsatlar olacak.
Burada İran’ın tutumunu da mercek altına koyarsak: Tahran hükümetinin nükleer silah programını dondurma karşılığında Amerikan ve Batı yaptırımlarının kaldırılması için yaptığı pazarlıkta, Ukrayna Savaşı’nın ardından Rusya’nın görüşme sürecine çomak sokmasını adeta desteklemesi, ABD ve Batı’nın elindeki Tahran karşıtı kozların belki de o kadar güçlü olmadığını herkese hatırlatmayı amaçlıyordu. Bu satırların yazıldığı sıralarda İran Dışişleri Bakanı, Moskova’da meslektaşı Sergey Lavrov ile nükleer görüşmelerdeki tutumlarını koordine etmek amacıyla görüşmeler yapıyordu. Rusya ve İran’ın, ABD’ye karşı birbirlerine tutunmak zorunda olan iki güç olduğunu anlamak gerekiyor. Bu ikili hem ABD’nin İsrail’le birlikte Orta Doğu’da kurmaya çalıştığı dengelere karşı hem Fars Körfez’indeki güç dengesinin hem de Suriye’deki stratejik çıkarlarının korunması için iş birliği yapmak zorunda. Bunun yanı sıra, Çin’in İran hükümetiyle geçen yıl imzaladığı 25 yıl süreli stratejik iş birliği anlaşması da, ABD’nin bölge üzerindeki planlarına bir yanıt olarak stratejik denge tablosuna eklenmişti.
Bu arada Kuzey Kore’nin yeniden başlattığı sistemli füze denemeleri için Pekin’den “yeşil ışık” almış olduğunu da hesaplamak gerek.
Yazının girişindeki temaya dönersek, ABD-Batı, Ukrayna’yı işgali nedeniyle Rusya’ya karşı paranın tüm gücünü konuşturan yaptırımlar uyguladı, akıllarına geldikçe ya da yenilerini keşfettikçe yaptırımlar ilan etmeye de devam ediyor. Ediyorlar da, acaba ellerindeki bütün kozları bu kadar sere serpe açığa dökmenin çok da akıllıca olmadığını acaba bir nebze de olsa düşünüyorlar mı?
Son yazımızda değindiğimiz gibi, Ukrayna’nın işgali, özel askeri operasyon, savaş ya da nasıl isterseniz öyle adlandırın, Atlantik temelli ABD’nin dünya hegemonyasının yerini Çin/Rus temelli Avrasya hegemonyasına bırakması sürecindeki ilk büyük çatışmayı oluşturuyor. Bu çatışmada konvansiyonel askeri güce karşı finansal araçlarını seferber eden Batı-ABD, gelecek çatışmada yeniden kullanmak isteyeceği bu araçların etkinliğini azaltabilecek önlemleri almaları için muhalif bloka ipuçlarını bizzat kendi vermiş olmadı mı? Rusya, Çin, Brezilya gibi ülkeler zaten ABD dolarının etrafından dolanıp pratik bir işlerliğe sahip olacak uluslararası ödeme ve transfer sistemlerini bir süredir hazırlamaktaydı. Rusya’ya uygulanan yaptırımların bu sistemlerin etkinleştirip yayılması sürecine yeni bir ivme kazandıracağından kuşku duymamak gerekir.
Bir başka deyişle ABD-Batı, hegemonya mücadelesinde son kuru barutlarını ateşlemiş olabilir. Hele de ABD borsalarında enflasyon nedeniyle başlayan bono faizlerindeki artış ve hisse senedi fiyatlarında yaşanan panik ataklar göz önüne alındığında, gelecek çatışmada ABD’nin barutunun yalnızca ıslanmadığını, ayrıca azaldığını da gözleyeceğiz.