Pazartesi, 13 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Boş tencereler dolu kaygılar

Dr. Nil Gönce
Son güncelleme: 11 Ağustos 2025 19:54
Dr. Nil Gönce
Paylaş
Paylaş

Türkiye tarih boyunca verimli toprakları ve güçlü bir tarım geleneğiyle “kendi kendine yeten” bir ülke olarak anıldı.

Peki, bugün bu zengin topraklara rağmen neden milyonlarca insan temel besinlere erişimde zorlanıyor? Dünya Gıda Programı verilerine göre, Türkiye’de gıda güvencesizliği yaşayanların oranı, Yunanistan’dan 2, İspanya’dan 3 kat fazla. Oysa tarım arazisi büyüklüğümüz bu ülkelerin toplamından fazla. Gıda, sadece bir ihtiyaç değil; aynı zamanda evrensel bir insan hakkıdır. Bu hakkın güvence altına alınması ise ancak kararlı, şeffaf ve kapsayıcı politikalarla mümkündür.

Ne yazık ki, bu toprakların bereketi günümüzde milyonlarca yurttaşımızın sofrasına yansımıyor. “Bugün ne yesek?” sorusu, milyonlarca aile için hayatî bir endişeye dönüştü. Gıda güvencesizliği (food insecurity), bir hane halkının yeterli, güvenilir ve dengeli besine ekonomik ve sosyal olarak erişiminin kısıtlı veya belirsiz olmasıdır (Coleman-Jensen et al., 2020). Bu durum, yalnızca açlık değil; aynı zamanda güvensizlik, kaygı ve umutsuzluk demektir.

Yıllar önce Süleyman Demirel, “Boş tencerenin götüremeyeceği hükümet yoktur” diyerek, gıda erişiminin siyasi iradenin somut bir göstergesi olduğunu vurgulamıştı. Bu ifade, gıda güvenliğinin sadece ekonomik değil, aynı zamanda yönetim kalitesi, adalet ve toplumsal sorumlulukla doğrudan ilişkili olduğunun güçlü bir hatırlatıcısıdır.

Günümüzde yaşanan ekonomik dalgalanmalar, özellikle kırılgan grupların temel besine erişimini daha da zorlaştırmakta; bunun sonucu olarak gıda güvencesizliği ruh sağlığı üzerinde derin yaralar açmaktadır.

Ekonomik kriz ve ruh sağlığı

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kırılganlık ve hızla artan enflasyon, özellikle yoksul ve kırılgan kesimleri gıda güvencesizliğiyle yüz yüze bıraktı. Medscape’in 2025 tarihli araştırması, gıda güvencesizliği yaşayan bireylerde depresyon, anksiyete ve stres bozukluklarının dramatik biçimde arttığını ortaya koymaktadır.

Yetersiz beslenme, yalnızca fiziksel sağlığı değil; beyin fonksiyonlarını da olumsuz etkileyerek ruh sağlığında derin yaralar açmaktadır. Beslenme eksiklikleri nörotransmitter üretimini bozmakta, kronik açlık ise beyinde inflamasyon ve stres hormonlarının yükselmesine yol açmaktadır.

Beslenme, sadece fiziksel bir gereksinim olmanın ötesinde, ruhsal dengeyi sağlayan kimyasal süreçlerin temelini oluşturur. Açlık, beyinde tıpkı bir deprem gibi hasar bırakır: Hipokampüs küçülür (hafıza zayıflar), amigdala büyür (korku artar). Yani boş mide, sadece karnı değil beyni de kemirir. Protein, vitamin ve minerallerdeki yetersizlikler, duygudurum ve bilişsel işlevlerde bozulmalara neden olur.

Kronik açlık ve besin yetersizliği, stres hormonlarının yükselmesiyle ruhsal dengeyi bozar; boş bir tabak, sadece açlık değil, aynı zamanda derin bir kaygı, korku ve çaresizlik anlamına gelir.

Gıda güvencesizliği, bireylerin ötesinde aile yapısını, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimini, eğitim başarısını ve toplumsal dayanışmayı olumsuz etkileyen çok katmanlı bir krizdir. Türkiye’de milyonlarca aile, bu krizin yükü altında ezilmekte; çocuklarda büyüme geriliği, öğrenme güçlükleri ve ruhsal sorunlar artmaktadır.

Toplumsal adaletin sağlanamadığı yerlerde hem bireysel hem de toplumsal ruh sağlığı ciddi risk altındadır.

Gıda güvencesizliğini aşmanın yolu, sadece ekonomik büyümeden değil; sosyal adaleti tesis etmekten ve en kırılgan kesimlerin temel haklarını güvence altına almaktan geçer. Gıda destek programları, beslenme eğitimi ve psikososyal destek hizmetlerinin entegre edilmesi, ruh sağlığını korumanın temel taşlarıdır.

Ayrıca, gıda yardımı alan bireylerin toplum içinde “muhtaç” veya “zayıf” olarak etiketlenmesi gibi olumsuz yargıların (damgalamanın) azaltılması büyük önem taşır. Bu tür olumsuz tutumların engellenmesi, yardım programlarının etkinliğini artırır ve toplumsal dayanışmayı güçlendirir.

Sonuç olarak, gıda hakkının insan hakkı olarak kabul edilmesi ve bu bilinçle hareket edilmesi, sürdürülebilir ve kapsayıcı çözümler için hayati önemdedir.

Karın doymadan akıl huzura ermez

Gıda güvencesizliği, salt bir ekonomik sorun değil; aynı zamanda bir insanlık ve medeniyet krizidir. Boş tencereler yalnızca karınları değil, aynı zamanda umutları, güveni ve ruh sağlığını da boşaltır. Bu krizin üstesinden gelmek, ancak kolektif bir irade, adalet ve toplumsal sorumlulukla mümkündür.

“Boş tencereler sessiz çığlık atıyor; bizim görevimiz, bu sesi duymak ve ona cevap vermektir. Çünkü bir milletin gerçek medeniyeti, toplumun en kırılgan bireyinin dahi sofrasında temel ihtiyaçlarını onurla karşılayabildiği bir düzenle ölçülür.”

“Unutmayalım: Açlık sınırında yaşayan bir toplumun demokrasisi de ruh sağlığı da sağlıklı olamaz. Çünkü aç insan öfkeli, öfkeli insan ise özgür olamaz.”

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanDr. Nil Gönce
Takip et:
İstanbul’un renkli sokaklarında büyüdüm, ama merakım beni dünyanın dört bir yanına götürdü. Akademik ciddiyetimle ‘Dr.’, insanlara dokunan yönümle ‘psikolog’ oldum. Klinik psikolog kimliğimle ruhların derinliklerine yolculuk ederken, bir yandan da uluslararası hakemli dergilerde yayımlanan makalelerimle bilime katkı sunuyorum. Beyin-zihin ilişkisi, psikiyatrik bozukluklar, kişisel gelişim ve öğrenci koçluğu alanlarında çalışıyor; bilimsel bilgiyi yaşamın içinden süzüyorum. Yazmak benim için yalnızca üretmek değil; anlamak, anlatmak ve iyileştirmekle ilgili bir eylem. Akademik makalelerim uluslararası dergilerde yer bulsa da, asıl tutkum insana dokunan hikâyeleri paylaşmak. Çünkü biliyorum: İyileşmek, anlaşılmak ve büyümek, en çok da paylaştıkça anlam kazanır. Hayata biraz bilim, biraz mizah, ama hep insan sıcaklığıyla bakıyorum. Çünkü en karmaşık denklemler bile, bazen doğru bir soruyla, bazen de küçük bir gülümsemeyle çözülebilir."
Önceki Makale ABD’nin “kaçtığı” ülke
Sonraki Makale Ali Kültür Sanat Merkezi

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Gıda güvenliğimiz tehlikede mi?

Yıldırım Aktuğan
13 Ekim 2025
*Serbest Kürsü

İki sessizlik arasında Orta Doğu

Metin Duyar
13 Ekim 2025
EditörSerbest Kürsü

İnsan adaleti mi doğa adaleti mi?

Tijen Zeybek
12 Ekim 2025
Serbest Kürsü

Erdem, cehalet ve ihtiras

Melek Ay
12 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?