İnsanlık tarihi görünmez bir salıncakta, aşk ile nefret arasında salınmanın öyküsüdür.
Ne yazık ki, bu salıncak nefret tarafında daha çok kalmıştır.
Ortak belleğimizde aşk ve sevgi çok az yer kaplarken, savaşlar, zulümler, kan ve gözyaşı neredeyse bütün sayfaları doldurmuştur.
Oysa tarihi yazan kalemi hep sevgi ve aşk ile doldurmak gibi bir şansımız vardı. Bu kalem, insanoğlunun yeryüzü macerasını zarif ipek sayfalara aşk ile nakşedebilirdi.
Olmadı.
Zalimliği seçtik.
İşte, tam da bu yüzden, her yazımda, her sohbetimde aşka, sevgiye, neşeye atıfta bulunmayı tercih ederim.
Hep aşkı, sevdayı ve daha da özelde kahkahayı savunurum.
Sevgi ve mizah insanlığın can simididir.
Şimdi gelelim acı bir soruya.
Aşk nerede?
Gözlerimizi ve kulaklarımızı teslim alan ekranlarda yok.
Baharlar da bahar değil ki artık.
Eylül de davetkâr değil.
Yüreklerin çorak tarlalarında, aşkın tohumunu çatlatacak bir sıcaklık da yok.
Köklerini besleyecek su da yok.
Gözlerden kalbe damlayan gözyaşları bile kesildi.
Duygu dünyamızın çevresini yapay bir etkileşim perdesi sardı.
Aşk fidanının hasbelkader yeşerebilmiş dallarına güç verecek güneş ışığı bile gelmiyor.
Adına iletişim denilen, aslında kupkuru bir etkileşim olan mekanik bir kavram var şimdi.
Bir kentte aşkın varlığına en güzel kanıt meyhanelerin varlığıdır. Meyhaneler ile aşk arasındaki gizli iş birliğinin en sıcak kanıtı da, benim, Alpay’ın ağzından bu yaşıma kadar duyduğum en güzel sözlerin şarkısı, İspanyol Meyhanesi.
Aşk, duygu coğrafyamızı gecelik alışverişlere bırakıp gitti, yanında meyhaneleri de götürdü.
Aşk da, meyhane de, aşk acısı da yok.
Gecelik alışverişlere meyhane gerekmiyor zaten.
Onun mezatı, ruhu bile olmayan içkilerin bir yudumda yuvarlandığı gürültülü bar tezgahlarında açılıyor.
Gecelik alışverişlerde ne ruh var ne estetik ne de insani haz. Ha bar tezgahlarında kotarılan ihaleler sonrası kupkuru yataklarda iki uyuşmuş tenin birbirine değmesi, ha motorlarda fırıl fırıl dönen kayışların üzerinde döndüğü makaralara sürtünmesi. İkisinde de yanıp sönen bir enerji açığa çıkıyor, hepsi bu.
Aşk bitti. Miadını doldurdu.
Meyhanelerimiz de kayboldu, adres bırakmadan.
Kapının üstüne “Meyhane” yazılması o mekanı meyhane yapmaz ki.
Nerede kaba saba, kalın masif kütüklerden yapılmış tahta masalar?
Nerede üzerinde oturdukça bir günah çıkarma kulübesinin taburesine dönüşen tahta sandalyeler? Nerede bütün meyhane sakinlerinin ağabeyce bir hoşgörü ile duyup, duymazdan geldiği “ah ulan ahlar?”
O tahta masaların üzerine ucunu kırarcasına tükenmezle bastırarak çizdiğimiz kalpler? Hani, sizin meyhane taklitlerinizdeki masalara oyulmuş yamuk yumuk kalpler?
Taklit asla aslın yerini tutmaz ki. Sizin meyhane taklitlerinizin tavanına asılı ağlara takılıp kalmış Offfflar yok ki. O ağlara yaklaştığımızda kulaklarımıza “seviyorum ulaaaan” naraları da çınlamıyor.
Meyhane olması için bu coğrafyada aşk olması lazım.
Aşkın olduğuna kanıt, bitmeyen geceler, doğmayan güneşler, üzerinde uykusuzluktan dönüp durulan yatakların varlığıdır.
Aşk, acıların hayatı esir almaya başladığı zamanlarda yetişir insanoğlunun imdadına.
Öfke patlamalarının, ölümlerin, öldürmelerin, kin ve kavganın ruhları teslim almaya yöneldiği dönemler, aşkın, insanın insan olması adına isyan bayrağını açtığı zamanlardır.
Acıların ruhumuzun boynuna vampir gibi yapıştığı günlerde aşk insiyatif alır, sabır ve gözyaşı ile ittifak kurar ve arkası görünmez ufuklardan umut ışıkları getirir bulutlu gökyüzümüze.
Acılar artık bal eyleyemeyecek kadar yoğun ve sert.
Yutulmayacak kadar iri. Ama ne uzaklardan aşkın ayak seslerini duymak mümkün, ne bulutlu gökyüzümüzü aydınlatacak umut ışıklarından bir haber var.
Ne zaman bu kadar kurudu içimizdeki toprak? Ne zaman tıkandı içimizdeki aşkı besleyen su kanalları? Ne zaman sarardı aşkı besleyen güneş? Nasıl oldu da farkına varamadık?
Bir daha kulaklarımıza ne zaman İspanyol Meyhanesi kıvamında bir aşk şarkısı haz ziyafeti verecek Alpay gibi bir sesten?
Gecelik alışverişler kadın erkek ilişkisini teslim mi aldı artık?
Bilsem aşkın gömüldüğü yeri, gidip başında bir dua okumak ve gençliğimize kattığı renk ve duygu fırtınaları için teşekkür etmek isterim.
Aşk da öldü ha?
Adil Gürkan
Fotoğraf: Alpay Müzik Instagram hesabı
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: