Yunan mitolojisine göre, bir yarı tanrı olan Aşil’i annesi, çok güçlü ve adeta ölümsüz kılabilmek için topuğundan tutarak kutsal nehre batırır…
Suya dokunması yasak olan anne, Aşil’i topuğundan tuttuğu için, topuğu dışında her yeri suya batan oğlu bir nevi ölümsüzlük zırhına bürünürken, su değmeyen topuğu en zayıf ve güçsüz noktası olarak kalmıştır.
İşte bu mitten yola çıkılarak kullanılagelen “Aşil topuğu” metaforuyla, çok güçlü gözüken bir kişinin, kurumun ya da sistemin bile mutlaka zayıf bir noktasının bulunacağı anlatılmak istenir.
Günümüz dünyasının hakim ekonomik sistemi olarak oldukça güçlü ve sarsılmaz gözüken kapitalist ekonomik sistemin Aşil topuğu da, önceden beri süregelen kârlılık oranlarının gün geçtikçe azalması ve sistemin ciddi bir kâr sıkışmasıyla karşı karşıya kalmış olmasıdır.
Sistemin temel mantığını oluşturan ve motoru diyebileceğimiz kârlılık ve sınırsız sermaye birikimi olgusu, yaşanan söz konusu sıkışma dolayısıyla sakatlanmış ve sürdürülebilirliği iyiden iyiye zorlaşmış gözükmekte.
Kabaca beş yüz yıllık geçmişi bulunan kapitalist ekonomik model, sistemin yapısal özelliğinden dolayı zaman zaman krize girmiş ancak esnekliği ve uyum sağlama yeteneği sayesinde her seferinde makas değiştirerek krizleri aşmayı başarabilmişti.
Örneğin; sistemin ilk büyük krizi olarak görülen, 1873 yılında başlayıp 1896 yılına kadar süren ve adına “Uzun Depresyon” denen kriz. 1929 yılında başlayıp 1935 yılına kadar devam ettiği söylenen “Büyük Buhran”. 1970’li yıllarda art arda gelen petrol şoklarının tetiklediği kriz ve son olarak 2008 yılında özellikle ABD’de mali sistemin adeta çökmesiyle su yüzüne çıkan finansal kriz.
İşte bütün bu krizler, kapitalizmin tarihindeki büyük krizler olarak yaşanmış ancak her seferinde sistem kendini yeniden üreterek yoluna devam etmişti.
Bugün gelinen noktada yaşanan kâr sıkışması ise, çözümü oldukça zor gözüken bir sorun olarak sistemin karşısına dikilmiş bulunmakta.
Özellikle 1990’lar ve 2000’li yıllarda, gelişmiş Batı ülkelerinde demokratikleşmenin ivme kazanması, sendikalaşmanın artması, ücretlerin reel olarak yükselmesi ve yaygın sosyal devlet uygulamaları ile kârların düşmesi sorununu yaşıyor. Fabrikaları ve üretimi iş gücünün Batı’ya göre oldukça ucuz olduğu Uzak Doğu ve Güney Asya’ya kaydırarak çözen sistem, bu bölgelerde de durumun değişmeye başlamasıyla şimdi yeni bir kâr sıkışmasıyla karşı karşıya.
Kârlılık oranlarının düşük olması nedeniyle, kaynakların önemli bölümünü reel ekonomiye yani üretim sektörüne değil de, daha yüksek kâr oranları vaat eden finans kapitale yatıran sistem, bu sefer de finans sektörünün aşırı ve kontrolsüz büyümesi ve her an patlamaya hazır balonların oluşması sorunuyla yüz yüze kaldı.
Gelinen noktada sadece dev teknoloji şirketlerinin ve küresel finans sektörünün yüksek kâr oranlarıyla yoluna devam edebildiği, üretim sektörünün ise ciddi bir kâr daralması yaşadığı sürecin tam olarak neye yol açacağı ve sistemin önümüzdeki dönemde nasıl bir şekil alacağı, uluslararası kapitalist ekonomik sistemin gittikçe karmaşıklaşan yapısından ötürü önceden kestirilmez.
Bundan dolayıdır ki bekleyip göreceğiz.
Görsel: datadriveninvestor.com