Katalonya nere, Türkiye nere? İspanya’nın Akdeniz kıyısında Fransa ile sınır bölgesi olan Katalonya özerk bir bölge.
Bölgenin en büyük şehri ve başkenti Barselona ile İstanbul arası tam 2231 kilometre. Bu uzaklığı günümüzde uçakla belki 3-4 saatte alırsınız ama bundan yedi yüz yıl öncesini düşünün. At sırtında kaç günde gelirsiniz acaba? Ama Katalanlar gelmiş. İyi de ne işleri varmış Anadolu’da? Kendilerini davet ettirmişler desem…
Bizans İmparatoru “Andronikos’un 1282’den beri Batı dünyasıyla pek az teması olmuştu ama Venedikliler ile Cenevizliler ortalığa, Bizans İmparatorluğu’nun çaresi bulunmaz sıkıntılar içinde olduğu” söylentisini yaymışlardı. Bu haber, Sicilya’daki, bir paralı askerler çetesi olan Katalan Birliği’nin komutanına ulaştı. Bunlar, birkaç yıldır Sicilya’nın Aragonlu Kıralı 3. Frederico’nun yanında, 2. Charles d’Anjou’ya karşı savaşıyordu. Bu mücadele 1302’de Federico’nun zaferiyle sonuca bağlanınca, Katalanlara alacakları ödenip hesap kesildi, onlar da başka bir savaş alanı bulur muyuz diye bakınmaya başladı. Komutanları Roger de Flor, Andronikos’a ‘senin hizmetine girelim’ önerisinde bulundu. Roger’in renkli bir meslek yaşamı vardı, zimmetine para geçirme ve disiplinsiz davranışları nedeniyle Templar (Tapınak) Şövalyeleri tarikatından kovulduktan sonra korsanlığa girişmiş, kendine bağlı bir şövalyeler birliği oluşturmuştu. Şimdi komuta ettiği Katalan Büyük Birliği diye ün yapmış, İspanyol askerlerden oluşturulma karma çetesi, savaşçılıkta haklı bir şöhret kazanmıştı. Pakhymeres onları ‘savaşta canlarını pahalıya satan ve kendi yaşamlarıyla kumar oynamaya hazır adamlar’ diye tanıtıyordu. Bunlar, belki Alanlar (Türk asıllı ve Bizans’ın paralı askeri olan bir grup savaşçı, M. G.) kadar kalabalık değillerdi ama hiç kuşkusuz onlardan daha etkin ve daha disiplinli güçlerdi. Andronikos bir kez daha, bir mucizeymiş gibi görünen bu öneri için Tanrı’ya şükretti ve hiç duraksamadan kabul etti. (Daha önce Moğollar’dan kaçan Alanlar Tuna’yı geçerek Bizans’tan sığınma istemişti. Onlar doğu sınırına Türklere karşı savaşmak üzere yerleştirilmişti, M. G.)1
Katalanlar Bizans’ta
“Katalanlara, Bizans hizmetindeki ücretli askerlere ödenen olağan tutarın bir kat fazlası ödenecekti ve dört aylık ücret de peşin verilecekti. Roger, imparatorun yeğeni Maria ile evlendirilecek ve Megas Duks (megadük) unvanını alacaktı. Roger Konstantinopolis’e deniz yoluyla, 1303 Eylülünde geldi ve yaklaşık 6500 kişi olan bütün birliğini, aileleriyle birlikte yanında getirdi. Gemilerden bazısı kendinindi, bazılarını Cenova sağlamıştı. Maria ile evlendi ve kendisine minnettar olan imparatorun gözde konuğu oldu. Ancak, Andronikos Katalanların pek de oyalanmadan başkentten ayrılmalarını sabırsızlıkla istiyordu. Bunlar, rahat durmayan bir güruhtu. Başkente varışlarının daha ilk birkaç gününde, kiraladıkları gemilere ücret ödeyeceklerini uman Cenevizlilerle ölümlerin de olduğu bir sokak kavgasına bulaştılar. İmparator onları, kışlamak üzere Kyzikos’a geçmeye razı etti. Orada zamanlarını talan ve yağma ile geçirdiler.”2
Bizans Türklerle savaşsın diye Katalanları getirtti ama
Katalanlar Türkmen beylikleriyle savaşmak için başıboş Türkmen savaşçılardan yardım istedi ve aldı da. Yani Türkmen/Katalan ittifakı Türkmen beyliklerine karşı savaştı, duy da inanma…
“Bizanslı tarihçi Nikeforos Gregoras, Gelibolu’daki (Kallipolis) Katalanlar’ın önce Çanakkale Boğazı’nın karşı (yani Asya, M.G.) yakasından 500 Türk’ü müttefik olarak davet ettiklerini; ayrıca, çok sayıda gönüllü Türk’ün de Katalan ordusuna katıldığını söyler.3 Para istemiyorlardı, bütün istedikleri, kazanacakları ganimetin yalnızca beşte birini Katalanlara vererek kalanını kendilerine saklamaktı. Bu savaş ganimetinin beşte birinin Allah’a, yani devlete gitmesini şart koşan İslam hukukuyla bağlantılı gibi görünen ilginç bir düzenlemedir.4 İlk evrede, Türkler basit yardımcılardı ve sonuç olarak Katalan Birliği’ni kendilerini hizmete alan ‘devlet’ olarak kabul etmek zorundaydılar. Fakat bu uygulama bölgedeki diğer güçler tarafından kullanıldı. Hristiyan Bizans İmparatoru bile askerlerinin elde ettikleri ganimetin beşte birini istiyordu5, bu anlaşma uyarınca Katalanlara sekiz yüz atlı ve iki bin yaya katıldı.6 Pahimeres Türkleri ‘müttefikler’, Gregoras ‘paralı askerler’ olarak adlandırır. Pahimeres’e göre başlangıçta ganimetin yarısını Türklere veren bir anlaşma vardı, ancak, Katalanlar buna uymadı ve Türklere ganimetin ancak üçte birini verdi.7
Başa bela bir birlik
Bizans Katalanları resme başına belâ almış gibiydi. Kendi komutanları dışında kimseden komut almıyor ve savaşırken de ayrı bir birlik olarak savaşıyorlardı. Onlar için elde ettikleri kazanç önemliydi bunu nereden elde ettikleri değil. Yani Türklerden de Bizanslılardan da yağma yoluyla para kazanıyorlardı. Ama savaşçılıklarına diyecek yoktu.
“1304’ün başlarında Türkleri Kyzikos’tan sürdüler. Ama kente öylesine zarar verdiler ki, Flor bile kent halkına bir tazminat ödeme gereği duydu, ayrıca Alan paralı askerleri, Katalanlara kendilerine ödenenden daha yüksek bir ücretin ödendiğini duyunca, bir çatışma patlak verdi. Yaklaşık 500 kişi olan Alanlar, Roger’den emir almayı reddetti ve çekip gitti. Bölgede dolanarak, çevreyi kendileri için talan ettiler. Katalanlar Pegai’ye geçti ama ünleri kendilerinden önce varmıştı. Orada konaklamakta bulunan 9. Mikhael, kente girmelerine izin vermek istemedi. Nisanda aşağıya, o sıralarda Türkler tarafından kuşatılıp iletişimi kesilmiş bulunan Filadelfiya’ya yürüdüler. Türkler bozguna uğratıldı, Roger ile adamları kente girdi”…8
Katalanların Bizans’a hizmeti sanki bu kadarla sınırlı kaldı. Bundan sonra kendi başlarına hareket etmeye başladılar. Güneye, Menderes Vadisi’ne yürüyerek yeni zaferler kazanmaya çalışmadılar.
“Roger adamlarını, Filadelfiya’dan sonra yeniden batıya, Gediz Irmağı üzerindeki Magnesia’ya (Manisa) ve oradan da kıyıya, Efesos’a yürüttü, orada, denizcileriyle Khios (Sakız), Lesbos (Midilli) ve Lemnos (Limni) adalarını işgal etmiş bulunan kendi donanmasıyla bağlantı kurabilecekti. Katalanlar daha sonra, Efesos’tan yola çıkıp Batı Anadolu’nun güney kıyısı boyunca ilerlediklerini ve önlerine çıkan herkesi Ermenistan Krallığı’nın (Tarsus civarındaki Küçük Ermenistan Krallığı) sınırlarına dek sürdüklerini söyleyerek övüneceklerdi. Türkler dehşet içinde kaçışıyordu. Ama böylesine kahramanlıklar kalıcı sonuçlar bırakmadı. Katalanlar gider gitmez, 1304 Ekimi’nde Efesos Türk beylerinden birinin eline geçti. Roger her nerede disiplinsizlik suçu işlemiş ya da görevini yerine getirmekten kaçmış Bizans subayına yahut birliğine rastlarsa cezalandırmayı görevi sayıyordu, belki de gerçekten göreviydi. Ama kurbanlarından bazıları rahiplerle keşişlerdi, diğerleri de başlıca suçları fazla zengin olmalarından ibaret olan imparatorluk memurlarıydı. Kendi kendine Magnesia’nın efendisi olan Attaliotes, Katalanlar oralara geldiğinde önce Roger ile uzlaşmış, böylece hem kendini, hem de kentini kurtarmıştı.”9
Roger de Flor’un Anadolu’da bir krallık kurma düşü
“Roger Magnesia’yı adamlarının akınlarda devşirdiği talan malını depolamak için kullandı ve bu kentten, Anadolu’da kuracağı bağımsız bir İspanyol Prensliğini yöneteceği bir üs olarak yararlanmayı düşündü. Ama bir defasında, yeni talan malıyla kente dönerken, kentin sur kapılarını kapatılmış buldu. Böylesine hazineler değerinde talan malını kaptırmak düşüncesi Katalanların katlanamayacağı bir şeydi. Magnesia’yı kuşatmaya aldılar, ta ki Konstantinopolis’teki imparator ipin ucunun kaçtığını öğrenip geri dönmeleri için buyruk çıkarana dek.”10
“Katalanlar bir süre direnip sonunda Çanakkale Boğazı kıyısındaki Lampsakos’a gitti. Talanla elde ettikleri zenginliklerin haberi Sicilya Kıralına da ulaşmış ve onu heyecanlandırmıştı. Ancak o harekete geçmeden kardeşi Aragon Kıralı 2. Jaime temsilcisi Berenguar d’Entença’yı bir birlikle sanki Katalanlara takviye olarak gönderilen askerlermiş gibi göstererek İstanbul’a gönderdi. Bu arada Katalanlar Bulgar saldırılarını püskürtmek için Edirne’ye gönderilmek istendi ama onlar bunu reddetti. Çünkü Magnesia’da el konulan talan malları için 300 bin hyperpyra tazminat istiyorlardı. Takviye olarak gelen Berenguer imparatorla fırtınalı bir görüşmeden sonra çekip gitti. Bu arada Cenevizliler Katalan donanmasına saldırarak neredeyse yok etti bu arada Berenguer de tutsak alındı. İmparator 1305’te yeni bir anlaşmayla Roger’a kayser unvanı verip bir taksit daha ödedi. O da Anadolu’ya geçmeyi kabul etti. Ama kayser unvanına dayanarak ayrılmadan önce 9.Mikhael’e saygılarını sunmak istediğini söyledi. Mikhael onu konuk etti ama aynı ordugâhta bulunan Alanlar Katalanlara nazik davranmadı. Oğlu Kyzikos’ta Roger’in adamlarından biri tarafından canice öldürülen Alan reislerinden biri onu sırtından hançerleyerek öldürdü. Diğer Alanlar da Katalanlara saldırıp 300’ünü kıyımdan geçirdi.”11
O andan başlayarak Katalanlara hükmedebilecek bir güç kalmamıştı. Başlarına gelenler için Alanları değil Bizans’ı suçladılar. Tüm Trakya kıyılarını yakıp yıktılar. Hayvanları öldürdüler. Gelibolu yarımadasının tüm halkını öldürdü ya da köle yapıp, bölgeyi de İspanyol toprağı ilan ettiler. Komutan olarak Berenguar de Rocafort’u seçtiler. Aziz Peter’in bayrağı Gelibolu surları üzerinde dalgalanıyordu. Rocafort’un birliği giderek daha çok Türkmeni paralı asker olarak kendine çekti. Hatta Bulgarlar kendisine bağlaşığı olmayı önerdi. Bu durum 2,5 yıl sürdü. Üzerlerine gönderilen 9.Mikhael 1305 Haziranında yapılan iki savaşta da yenildi. Tekirdağ yakınındaki Apros’ta (İnecik) yapılan savaştan ise canını zor kurtararak Dimetoka’ya (Yunanistan’da) kapandı. Katalanlar Tekirdağ halkından öç almak için kadın çocuk gözetmeksizin kılıçtan geçirdi. Halkı yok edip karargahlarını buraya taşıdı. Bu seferin kroniğini yazan Muntaner Gelibolu’ya komutan olarak atandı. Katalanlar kenti esirlerin satışı için köle pazarı olarak kullandı.
İmparator Katalanları anlaşmaya razı edemeyince Selymbria (Silivri) ile İstanbul arasındaki araziyi boşalttırıp ürünleri yaktırdı. Kuzeye de doğuya da gitme olanağı bulamayan ve zorda kalan Katalanlar birbirine düştü. Üç çeteye ayrıldılar, birine Rocafort diğerine Cenevizlilerin salıverdiği d’Entença, üçüncüsüne bir süre önce takviye birlik olarak gelen Fernando Ximenes de Arenos komuta ediyordu. 1308 yazında Sicilya Kralı 3.Federico’nun gönderdiği Mayorkalı Ferdinando’nun komutanlığını Rocafort reddetti. Ama Katalanları batıya göçmeye ikna eden yine de Ferdinando oldu. Selanik’e yönelen birlik 6 bin İspanyol ve 3 bin Türk paralı askerinden oluşuyordu. Rocafort bu arada d’Entença’yı öldürdü. Bunun üzerine korkan Arenos kaçtı. Ferdinando ise Katalan birliğini terk etti. Tek kalan Rocafort Katalanları Makedonya içlerine götürdü. Kassandria’yı işgal ettiler. Athos’taki manastırları talan ettiler. Selanik çok iyi savundu kendini, orayı ele geçiremediler. Bir Bizans ordusu da Trakya yolunu kesmişti yani geri de dönemezlerdi. Askerler Rocafort’un yerine başka bir komutan seçti. Türklerden çoğu Makedonya sınırında birlikten ayrıldı. Geri kalanlar Tesalya Ovası’na girdi.
Tesalya hükümdarı Bizans’tan yardım istedi. Yardım birliği yola çıkınca panikleyen Katalanlar Boiotia’ya yöneldi, Tesalya hükümdarı da onlara yolu açtı… Atina ile Thebai’nin Frank Dükü Gautier de Brienne Katalanlarla görüşmeye başladı. İki aylık ücreti peşin ödeyerek onları yeniden Tesalya’ya yönlendirdi. Tesalya’yı deyim yerindeyse çiğneyen Katalanlar 30 kadar kaleyi ele geçirdi. Tesalya Kralı anlaşmak zorunda kaldı. Frank Dükü işin bittiğini sanıyordu ama yanıldı Katalanları işe almak değil işten atmak zordu. 1311 Martında Franklarla savaşan Katalanlar zafer kazandı. Geutier öldürüldü. Katalanlar Atina’yı ele geçirmek için yürüyüşe geçti. Atina’daki Fransız Düklüğünü ele geçirerek bir kırallık kurdular. Atina Katalan Dükalığı 80 yıl yaşadı.
Herkese keyifli günler dilerim.
Görsel: Roger de Flor, Bizans imparatoru tarafından kabul edilir. Roger of Flower’ın Konstantinople’a girişi (1888). José Moreno Carbonero’nun eseri (Senato Sarayı, Madrid).
KAYNAKLAR
* Bu tarihih 1379 oyduğunu ileri sürenler de vardır. Bkz: Rogers, Clifford (2010). The Oxford Encyclopedia of Medieval Warfare and Military Technology. Oxford University Press. s. 350.
1- Donald M.Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları 1261-1453, s.137-138
2- Nicol, s.138.
3- Gregoras, c 1, s.228-229.
4- Majid Khadduri, War and Peace in the Law of Islam, Baltimore-Londra, 1955, s.120 vd.
5- Pseudo-Kodinos, Traité des offices, ed. J.Verpeaux, Paris, 1966, s.251.
6- Muntaner, Crònica, bölüm 228, s.75-77 = TheChronicle of Muntaner, çev. Lady Goodenough, II, Londra, 1921, s. 542-544.
7- Oikonomidis, s.174, 3 no’lu dipnot.
8- Nicol, s.139.
9- Nicol, s.139-140.
10- Nicol, s.140.
11- Nicol, s.141-142.