Bebeklerle dilsel etkileşimler içeren etkinliklerde bulunmak miniklerimizin bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimleri üzerinde derin ve kalıcı olumlu etkiler yaratır.
Düzenli olarak masal okumak, ninni söylemek, müzik dinletmek ve oyun oynamak bebeklerin dilsel ve sosyal açıdan gelişmelerine büyük ölçüde katkıda bulunur. Konuşma odaklı etkinlikler, fonolojik (ses bilimsel) farkındalık, sözcük edinimi, söz dizimsel kavrayış, sorun çözme ve odaklanma gibi önemli bilişsel yeterliklerin kazanılmasına yardımcı olur.
Ayrıca, bebeklerin yalnızca seslerin ve sözcüklerin akustik özelliklerini değil, aynı zamanda bu dilsel birimlerin anlamlarını ve bağlamsal ilişkilerini öğrenmelerini de kolaylaştırır. Erken çocukluk döneminde bu şekilde zengin dilsel uyarımlar sağlamak, çocukların beyin gelişimini destekler ve onları daha yetkin iletişimciler haline getirir.
Her bebek, dünyanın herhangi bir dilini ana dili gibi öğrenme yeteneğine sahiptir; ancak hiçbir bebek öğreneceği dili bilinçli olarak seçme yeteneğine sahip değildir. Bu kapasite; dillerin kolaylık derecesi, sözcük dağarcığı ya da edebi gelişmişlik düzeyi gibi faktörlerden bağımsız olarak çalışır. Bebeğin öğreneceği dil, öncelikle aile ortamında maruz kaldığı dilsel uyaranlar tarafından belirlenir ve dil bu uyaranların etkisiyle doğuştan gelen bilişsel düzenekler üzerine yapılandırılır.
Erken çocukluk dönemindeki aile içi etkileşim dil edinim başarısının önemli etkenlerinden biridir. Aile üyelerinin dil kullanımına yönelik tutumları, dilsel uyaranların niteliğini belirler ve dolayısıyla tüm süreci doğrudan etkiler. Bu nedenle aile ortamının bebeklere sakin, güvenli ve konforlu dilsel deneyimler sunması son derece önemlidir.
Dil bilimsel bir tartışma olması adına, Gaziantep’te yaşayan üç komşu aileyi içeren varsayımsal bir senaryoyu ele alalım. Aileler ana dil olarak Türkçe, Arapça ve Kürtçe dillerinden birini konuşmaktadır. Her üç ailenin de aynı gün bebekleri dünyaya gelir ancak hastanede karıştırılarak yanlış ailelere verilirler. Bu durumda, her bebek biyolojik ailesinin dili yerine yanında büyümeye başladığı ailenin dilini ana dili olarak edinir.
Sunulan senaryo, dil ediniminin aile ortamında gerçekleşen ve “dilsel kuluçka” olarak tanımlanabilecek organik bir süreç olduğunu göstermektedir. Bu süreç, erken çocukluk deneyimlerinin dil gelişimini etkilemedeki öneminin yanı sıra sosyal ve kültürel girdilerin dil edinimi üzerindeki etkisinin de altını çizmektedir.
Bu bağlamda çocukların dilsel gelişimini belirleyen girdilerin çeşitliliği ve yoğunluğu, farklı dilsel yeterlilik düzeylerine yol açmaktadır. Ayrıca gelişim psikolojisi ve dil bilim alanındaki araştırmalar da bu önermeleri desteklemektedir (Jin Li, Cultural Foundations of Learning, Cambridge UP, 2012).
Bebekler işittikleri ilk dili ya da dilleri kaydetmeye hazır ve çok katmanlı bir kapasiteyle donatılmış olarak doğarlar. Bulundukları ortamın dilsel uyaranlarından etkilenerek kolaylıkla birden fazla dil edinebilirler. İstatistiklere göre, iki dillilik dünyada sanılandan daha yaygındır. UNESCO’nun 2023 Küresel Eğitim İzleme Raporu’na göre, 2050 yılına kadar dünya nüfusunun %70’inin çok dilli olması beklenmektedir.
Çok dilli bir ailede yetişen çocuklar erken yaşlarda nöral esneklik, sorun çözme ve yaratıcı düşünme yetenekleri gibi bilişsel avantajlar elde ederler. Bu çocuklar, gelecekte farklı sosyokültürel perspektifleri daha iyi anlayabilir ve kültürler arası iletişimde daha başarılı olabilirler.
Washington Üniversitesi Öğrenme ve Beyin Bilimleri Enstitüsü Direktörü Patricia Kuhl’un yönetiminde yürütülen araştırmalar, iki dilli yetişen çocukların daha iyi bilişsel denetime sahip olduklarını göstermektedir. Ayrıca birden fazla dili akıcı konuşabilmenin daha iyi bilişsel kontrol ve daha sağlıklı bir beyin yaşlanması sürecini destekleyeceğini öne sürmektedir (Kuhl, 2000).
Yukarıdaki senaryo örneğini genişletelim ve bir ailede üç dil birden konuşulduğunu varsayalım. Bebek, ev ortamında konuşulan üç dili de zorlanmadan edinebilir. Örneğin anne babadan Türkçe, büyükanneden Kürtçe ve bakıcısı olan komşu teyzeden Arapça öğrenebilir. Bebekler, farklı dillerin sözcük dağarcığını ve dil bilgisi kurallarını doğal olarak edinir ve takılmadan konuşabilirler. Bu durum, çocuklar için o kadar doğaldır ki bunun ne denli olağanüstü bir süreç olduğunu fark edemezler.
Farklı dillerin konuşulduğu ailelerde, aile üyelerinin belirli bir dil politikasını kararlılıkla benimsemeleri ve uygulamaları son derece yararlı olacaktır. Örneğin, aile üyelerinin her biri birkaç dili aynı düzeyde iyi bilseler bile bebekle sürekli tek bir dili kullanmaları gerekir. Tek kişinin bebekle tek dil üzerinden iletişim kurması temel kural olmalıdır. Özellikle annenin tek dilli (monolingual) etkileşim geliştirmesi, dil bilimciler tarafından ısrarla önerilmektedir.
“Tek kişi, tek dil” yaklaşımı çocuğun dil gelişimini sistematik, öngörülebilir ve tutarlı biçimde destekler. Çocuk, duyduğu farklı diller arasında karışıklık yaşamadan verileri sinir ağlarındaki doğru klasörlerde düzenler. Bu strateji, iki ya da daha fazla dil konuşulan ortamlarda büyüyen çocukların her bir dilde sağlam temeller atmasına yardımcı olur.
Yetişkinlerin bebeklerde irkilme ve korku yaratabilecek ani hareketlerden, negatif yüz ifadelerinden ve yüksek sesle konuşmaktan kaçınmaları önerilir. Tersine; sakin kalmaya, sevgiyle kucaklamaya, göz teması kurmaya, sevecen bir ses tonu ve mutlu yüz ifadeleri kullanmaya özen göstermek önemlidir.
Bunun dışında, oyun temelli aktiviteler bebeklerin dilsel ve bilişsel kodlama yeteneklerini güçlendirmek için değerli bir araçtır. En basit oyunların bile belirli kurallar sistemine göre oynanması gerektiğini kavramak, karmaşık dil bilgisi kurallarının edinimi üzerinde kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olabilir.
Dil bilimciler arasında anlatılan bir anekdota göre, yeni doğmuş bir bebeğin bellek kapasitesi, her biri on bin boş sayfa içeren on bin kitap kapasitesine eş değer olabilirmiş. Ancak erken çocuklukta yeterli bilgi girişi gerçekleşmediğinden, bu kapasitenin önemli bir bölümü aktif hale gelemiyormuş.
Çok dilli büyümek, zengin bilgi girdisiyle bilişsel kapasiteyi genişletebilir ve çocuğa gelecek için önemli avantajlar sunabilir. Psikologlar, çok dilli bireylerin farklı bakış açıları arasında hızlı geçiş yapabildiğini ve karmaşık sorunları çözmek için daha hızlı stratejiler geliştirebildiğini vurgulamaktadır.
Birden çok dili akıcı konuşmak çocuğun öz güvenini ve öz saygısını artırır; bu da akademik, sosyal ve profesyonel yaşamında başarılı olmasına yardım eder. Saygın uluslararası firmalarda iş bulma kolaylığı sunar. Ayrıca, çok dilli bireyler seyahat ederken daha kolay iletişim kurabilme ve daha fazla deneyim derleme avantajına sahip olabilirler.
Farkında bile olmadan dil edinme avantajı, evrimin bebeklere sunduğu harika bir armağandır. Bu avantajı, bebeklerimizin birden fazla dil öğrenmelerini ve dilsel açıdan daha donanımlı ve farklı kültürlere açık bireyler olarak yetişmelerini desteklemek için değerlendirebiliriz.
Bebeklerin dil serüveni ailenin şefkatli kucağında başlar, sevgiyle beslenir ve ilerler. Aile üyelerinin bilinçli bir dil politikası çerçevesinde kararlı ve tutarlı olmaları, bu sürecin geleceğe uzanan bir köprüye dönüşmesini sağlar.