Amerikan derin devletinin munis bir enstrümanı olduğu artık açıkça görünen Başkan Joe Biden ve ekibinin, Ukrayna’nın komedyen (palyaço?) Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’yi kullanarak açtığı sözde “demokrasi cephesi”nin silahları artık geri tepiyor gibi görünüyor.
Son haftaların gelişmelerini şöyle gelişigüzel sıralayalım:
-ABD/NATO, Rusya’yı ekonomik olarak boğmak için Avrupa Birliği’nin (AB) ekonomisini rehin aldı, Uygulanan petrol/doğal gaz yaptırımları, Rusya’yı zayıflatmak yerine güçlendirdi, Rus rublesi yılbaşından bu yana Amerikan doları karşısında en çok değer kazanan para birimi oldu, yaptırımlar sayesinde Rusya’nın fiyat kırarak da olsa yaptığı petrol ihracatı, bir önceki yıla göre hatırı sayılır bir artış gösterirken ABD ve Avrupa Birliği ekonomilerinde büyük ölçüde enerji maliyetlerinin artışından kaynaklanan enflasyon dört nala kalktı, Biden’ın petrol fiyatlarını düşürmek için son çare olarak gördüğü Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin kapasitelerinin en üst sınırında üretim yaptıkları, bu yüzden üretim artışıyla fiyat düşüşünün sağlanamayacağı anlaşıldı, nafile bir çabayla Rusya’nın yaptığı petrol ihracatına (sigorta ve navlun silahını kullanarak) fiyat tavanı uygulamak isteyen zengin G-7 grubu ülkeleri bunu nasıl yapabileceklerini açıklayamadı, plan şimdilik lafta kalmış görünüyor;
-Rusya, AB’nin muhtaç olduğu doğal gaz sevkiyatını, başta Almanya ve İtalya olmak üzere bazı üyelere değişen oranlarda kısıtladı, AB’de gelecek kış ısınmayı güvenceye alacak gaz stoku oluşturma paniği başladı; dünyanın en büyük doğal gaz ihracatçısı olan Rusya dışındaki potansiyel kaynaklardan gaz alımı için yapılması gereken yatırımlar hem zaman hem de sermaye gerektirdiğinden, ekonomik bunalım ortamında bu yatırımların nasıl yapılabileceği hala bilinmiyor;
– Batılı ülkelerin bankacılık alanında uyguladıkları yaptırımlar yüzünden Rusya borçlanma tahvillerinin faizlerini ödeyemedi ama para olmadığından değil, Batılı bankaların Rusya’nın ödemelerinin uygulanması için gerekli işlemleri yapmayı reddetmeleri yüzünden. Sonuçta kayıpta olan Rusya değil, bu tahvilleri satın almış olan başta Amerikan ve Fransız bankaları, Rusya’nın ödeyemediği faizler yüzünden temerrüde düşmesi Moskova’ya zarar verir mi, vermez çünkü zaten bugünkü ortamda Rusya’nın Batı bankalarından yeniden borçlanması söz konusu değil, bu yüzden derecelendirmede alacağı eksi puanın Rusya için hiç bir gerçek değeri olamaz:
– Sözde “demokrasi cephesi”, NATO ve patronu ABD’nin güdümüne giren Avrupa Birliği’nin tüm ekonomik koordinasyonuna çomak sokmuşken ABD’nin Avrupa’yı koruyup kollayamayacağı, bizzat kendi içindeki bölünmüşlüğün yarattığı ikilem nedeniyle gittikçe büyüyen bir kaygının kaynağı: ABD Temsilciler Meclisi’ndeki 6 Ocak olayları soruşturması eski Başkan Donald Trump’ı itibarsızlaştırma çabasında istediği atmosferi yaratmakta başarısız kalırken, ABD Yüksek Mahkemesi’nin son bir ay içinde aldığı dört karar, ülkedeki bölünmeyi derinleştirmekle kalmadı, popülist sağın yükselişe geçtiğini de gözler önüne serdi. Neydi bu dört karar:
1) Dini müfredat uygulayan okullar kamusal eğitim fonlarından pay alacak; 2) Kamusal alanda silah taşıma serbest olacak; 3) Kürtaj özgürlüğü anayasal değil, eyalet yönetimlerinin isterlerse tanıyacağı bir hak olacak; 4) Öğretmenlerin okullarda eğitim ve spor faaliyetleri sırasında dua etmeleri serbest olacak.
Bu durumda, beceriksizliği ve enflasyonu kontrol etmekteki başarısızlığı nedeniyle Kasım’da yapılacak Kongre ara seçimlerinden yenilgiyle çıkacağı muhakkak olan Biden, hangi siyasi otoriteyle ABD’nin dış politikasını bugünkü rotasında tutabilecek?
Görüldüğü gibi, sözde demokratik kapitalist ülkeler kendi kazdıkları kuyuda dibe inmeye devam ederlerken, “diktatörler” cephesinde işler oldukça iyi gidiyor.
Çin ve Rusya, başını çektikleri BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ekonomik dayanışma grubuna yeni üyeler kazanırken, Batı’nın uyguladığı yaptırımların (güreş sporundan ilhamla) arkasından dolanıp “puan alacak” oyunları da uygulamaya koyuyorlar.
Somut olarak, İran ve Arjantin BRICS grubuna üye olmak için resmen başvuruda bulundular. Öte yandan, Çin, Endonezya, Singapur, Malezya, Hong Kong ve Şili’nin de katılımıyla, her ülkenin (şimdilik) 15 milyar yuanlık (2.2 milyar dolar) katkısıyla yeni bir uluslararası “Yuan Likidite Platformu” kurulduğu açıklandı. Bu adım, Çin para birimi yuanın ABD dolarına rakip bir rezerv para statüsüne erişmesi yolundaki ilk aşamayı oluşturuyor.
Batılı finans piyasalarında başlayan çalkantıların henüz daha başlangıç aşamasında olduğu ve ABD dolarını karanlık günlerin beklediği de hesaba katılırsa, sözde “demokrasi cephesi”nin Ukraynalı komedyenin (palyaço?) savaşını, birçok insanın ölmesi pahasına desteklemek için nefesinin çok uzun süre yetmeyeceğini tahmin etmek kehanet olmasa gerek.
Günlük gaileler arasında belki pek de ayırdına varmadığımız bir gerçek var. Büyük fotoğrafa bakarsak göreceğimiz şudur: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan küresel sistemin, o dönemde yaşanan sarsıntıdan çok daha derin bir zemin kaymasına tanık olmaktayız. İkinci Dünya Savaşı’nda “iyi kapitalizm” insanı değerlere saldıran “kötü kapitalizmi”, yani faşizmi alt etmeye çalıştı ve “komünizmle” iş birliği yapıp başardı. Şimdi iyilik niteliğini büyük ölçüde yitirdiği için insanlığı pek de iplemeyen kapitalizm, küresel kaynakların sömürülmesinde ortak istemediği için hoyrat çırpınışlarla kavga etmeye çalışıyor.