Bilmiyorum bana mı öyle geliyor, yoksa insan umduğu gibi gitmeyen bir hayatı mı yaşıyor?
Neden hep hoş olmayan, acı ve hüzün veren insanlarla karşılaşıyoruz? Bu dünyanın evrenin cehennemi olduğunu bazı insanlar sayesinde öğreniyoruz. Hayatımıza giren her insan bir derstir. Bu dersi birine körü körüne bağlananlardan çok çabuk öğreniyoruz.
Körü körüne inanan insanın yaptıklarının doğru veya yanlış olmasına bakmaksızın diğerleri tarafından kabul edilmesi alınabilecek en büyük derstir. İnsanın birini çok sevip, ona değer vermesi çok doğal bir şeydir. Ama bu sevme biçimi daha ileri boyutlara, körü körüne bağlanmaya gittiğinde kişi aklına, iradesine ipotek koymuş olur. Körü körüne bağlanan kişi vicdandan, sorgulama yeteneğinden yoksundur. Bu kişi bir çeşit bitkisel bir hayatı tecrübe etmektedir.
Neden birçok insan ne söylendiğine değil kimin söylediğine bakarak bir düşünceye inanma eğilimindedir? Öğretilere, fikirlere körü körüne nasıl böyle teslim oluyoruz? Çünkü bağlanmak çok kolaydır, insanların buna ihtiyacı vardır. Kendi içlerindeki boşlukları ancak böyle doldurabilmektedir.
Bu insanlar zayıf kişiliklidir, kendilerinden çok başkalarından medet umar, sevgiyi, şefkati, mutluluğu birilerinden bekler. İnsan bir şekilde bir dine, ideolojiye, lidere ya da fikre tüm benliğiyle inanarak, güvenerek sonuna kadar teslim olur. İnandığı görüşün tartışılmadan bütün eleştirilerin dışında tutulması kişinin ışıktan yoksun kalıp zifiri karanlığa gömüldüğünü gösterir. Bir şeyi körü körüne savunan kişi beş duyu organını kapatmıştır. Bu akıl tutulmasının en büyük sebebi cehalet, bağnazlık ve yobazlıktır.
Bir Zen hikayesi körü körüne bağlanma konusunda güzel bir örnektir:
Bir Zen ustasının cenaze töreninde tabutun ardından binlerce mürit yaşlı gözlerle yürüyormuş. Bir başka Zen ustası, bu manzaraya bakarak, “Bir ölünün ardından ne kadar da çok yaşayan ölü gidiyor” demiş.
Tolstoy’ un ifade ettiği gibi “Düşünmeyi öğrenebilmiş hiç kimse bir şeye körü körüne inanmaz.”
Bilinçli kişi kendisine, çevresine, yaşadığı dünyaya ilişkin bilinçli farkındalığın içindeyse kolay kolay aldanmaz. İnsan her neye niçin inanıyorsa bunu belli bir mantık çerçevesine oturmalıdır. Bilinç insanın gönlündeki, aklındaki en ücra köşe, kör noktadır.
Biraz mantıklı düşünmek gerekiyor. İnsanı diğer canlı türlerinden ayıran akıldır. Akıl insana neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırt etmeyi, sorgulamayı öğretir. Bir şeye, birisine körü körüne bağlanarak aklımızı yoksaymış oluyoruz.
Bir şeyi duydunuz, gördünüz, hissettiniz diye körü körü inanmayın. Otorite gibi görünen birilerine de inanmak zorunda değilsiniz. Yanlışa yanlış diyebilmeliyiz, kimsenin kimseden üstün ve mükemmel olmadığının bilincine varırsak başkalarına körü körüne bağlanmayız.
Bir şeye körü körüne bağlı olan kişilere ben de körü körüne karşıyım!