Ofiste İgor, “Hadi banyoya gidiyoruz” deyince aklım çıktı.
Kış günü, hamam! Aman Allahım!
Serkan, “İrina da gelecek mi?” diye soruyor.
İgor, “Yok evladım, onlar başka bir zaman kendileri giderler,” diye cevap veriyor.
***
Benim öyle hamama gitme gibi alışkanlıklarım yok.
Çok küçükken akraba ziyaretine Bolu Göynük’e gittiğimizde kadınlar gününde annem beni de hamama götürmüştü. Daha doğrusu götürememişti. Utanıp, içeri girmek istememiştim. Annemin, akrabalarımızın zorlamalarına rağmen girmemiş, dışarıda kapıda beklemiştim.
Daha, henüz altı yaşımdaydım, hani Türkiye’de biraz ergenleşmiş bir erkek çocuğunu annesi hamama götürdüğünde hamamdaki diğer kadınlar kızar, “Hanım bir dahaki sefere babasını da getir bari!” diye tepki gösterirler ya, onu da bilecek yaşta değildim. Ama direnip, girmemiştim işte.
Serkan, “Abi, sonradan çok pişman olmuşsundur, kesin” deyip gülüyor.
***
İgor, Rus banyosunun faziletlerini anlata anlata bitiremiyor.
Banyo, Rus kültürünün önemli bir parçası; geleneksel olarak sadece vücudun temizlenmesi için bir araç değil, aynı zamanda özel bir ulusal ritüel.
“Türk hamamı da öyle, sadece gidilip yıkanılan bir yer değil, bir büyük kültürün parçasıdır” diyorum ben de.
Malum, Rus banyosu, Türk hamamı, Fin saunası dünyaca popüler…
Halk arasında buhar banyosu ya da yalnızca banyo olarak da bilinen Rus banyosu, yüzyıllardır Rusya’da, yaşamın değişmez bir parçası olagelmiş. Çarlardan köylülere kadar tarih boyunca Ruslar, Rus banyosunu sadece yıkanmak için değil, aynı zamanda birtakım dini seremoniler düzenlemek ve hastalıklarına şifa bulmak için de kullanmışlar.
Rusya’da erkek erkeğe banyoya gidip sosyalleşme çok yaygın.
Kadınlar arasında şöyle konuşmalara sıkça şahit olabilirsiniz:
Eğer kocanız, sizi olmadık şeylerden dolayı sinirlendirmiyorsa, içip sızmıyorsa, televizyonda maç izlemiyorsa, cep telefonunda saçma sapan oyunlar oynamıyorsa, arkadaşlarıyla hamama gitmiyorsa, bir divanda kaykılmış kımıldamadan yatıyorsa onu bir sopayla dürtün, ölmüş olabilir.
Rus banyosunun özelliği, nem oranının atmosferdeki nem oranına yakın oluşudur. Normal bir saunada nem oranı yüzde 5-10, sıcaklık ise 100 derecenin üzerindedir. Diğer tip banyolarda, örneğin Türk hamamında nem oranı yüzde yüze yakınken, sıcaklık ise 40 dereceyi geçmez. Rus banyosunda ise nem oranı yaklaşık yüzde 60-70 olup, sıcaklık ise en fazla 80 dereceye kadardır.
Rus hamamında iyice terledikten sonra kar banyosu için dışarı koşturmak, donan nehir ya da göllerde delikler açıp buz gibi sulara girmek Ruslar arasında oldukça yaygın bir gelenek.
Bırrrr! Hiç bana göre değil. Rusya’da benim hala alışamadığım, alışmaya da hiç niyetimin olmadığı şeyler var.
İgor, “Venik stoğumu kontrol etmem lazım” diyor. “Tabii ki votka ve yiyecek durumunu da.”
Eeee, işin sosyalleşme tarafına destek olacak en küçük ayrıntıları dahi unutmadan plan yapmak gerek.
***
Rus banyosunun demirbaşlarından biri ‘venik’tir. Kesinlikle unutulmaması gerek. Rusçada süpürge anlamına gelen venik sözcüğü, Rus banyosunda, güzel kokulu huş ağacı yaprakları veya ince meşe dallarından yapılan yaprak süpürgesi anlamında kullanılır. Venik yardımıyla vücuda uygulanan masaj, kan dolaşımını hızlandırdığı gibi, metabolizmanın faaliyetlerini de arttırır. Venik masajı ayrıca, vücuttaki zararlı mikrop ve virüsleri yok eder ya da üremelerini engeller. En önemlisi ise, metabolizmanın faaliyetlerini arttıran venik, cildin erken yaşlanmasını önler.
Hamam, birçok hastalığın, özellikle de soğuk algınlığının tedavisi için de kullanılır.
Rus buhar banyosu ayrıca bir kişinin sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda zihinsel olarak da temizlenmesini sağlar.
Buhar, kan dolaşımının ve metabolik süreçlerin düzenlenmesi için etkili bir mekanizmadır.
Yazlık evi, daçası olan Ruslar arasında Rus banyosu çok yaygındır. Rusya’da çoğu daçanın yanında kendi banyosu da bulunur. Buralarda buhar banyosundan sonra Ruslar soğuk su havuzları yerine, kendilerini evlerinin bahçesindeki tertemiz kara bırakarak vücut ısılarını düşürürler.
İyi bir banyosu olanlar her zaman itibar görür.
Rus hamamı ve Türk hamamı her zaman birbirinin ciddi rakibi olmuşlar.
İgor, “Rus banyosundan çıktığınızda kendinizi 10 yıl genç, cildinizin ise bebek gibi yumuşak ve pürüzsüz olduğunu hissedeceksiniz,” diyor
Serkan, bize göre genç ya, “O sizin derdiniz” diye takılıyor.
***
Neyse, fazla direnemedik İgor’un sıkça gittiği bir banyoya gittik.
Serkan, bir ara havlusunu getirmeyi unuttuğunu düşünüp panikledi; sonra bulunca rahatlamıştı.
Duvardaki “Lütfen perdelerle kurulanmayın!” yazan bir tabelayı gösteriyorum, “Havlusunu unutanlar için yazmışlardır kesin,” diyorum.
İgor, oğlu Maksim’in okulunda öğretmeninin sorusuna bir sınıf arkadaşının verdiği cevabı anlatıyor.
Gülüyoruz.
Öğretmen, “Çocuklar, Rodin’in ‘Düşünen Adam’ adını verdiği şu çıplak adam heykeli resmine bakın. Sizce ne düşünüyor olabilir?” diye sormuş.
Sonra bir çocuğa dönüp, “Valodya, senin bir cevabın var mı?”
Valodya, bir süre düşündükten sonra, “Öğretmenim bu düşünen adam galiba banyoda elbiselerini çaldırmış, şimdi ben elbiselerim olmadan nasıl dışarı çıkıp eve giderim diye kara kara düşünüyor,” diye cevabını vermiş.
***
Korktuğum kadar olmamıştı.
Alıştıktan sonra keyfim yerine gelmişti. Bizimkiler de ortamın havasını yakalamıştı.
Durur muyum, benim de çenem açıldı.
Hamamın bizim kültürümüzde de yeri önemli ya, hemen aklıma gelen fıkraları sıralıyorum:
Hoca ne zamandır hamama gitmiyormuş. Bir gün şöyle dört başı mamur, tenine yakışır bir hamam sefası yapmak niyetiyle hamamın yolunu tutmuş.
Hamam ashabından kim tanır ki Nasreddin Hocayı? Mübarekler gün yüzü mü görüyorlar, el içine mi çıkıyorlar ki? Hocaya bakmışlar hırpani kılıklı bir âdemoğlu; ilgilenmemişler bile. Verdikleri tasın bakırı çıkmış vaziyetteymiş; tuttukları peştamal eski mi eskiymiş…
Hoca işini bitirip çıkarken aynacıya on akçe bahşiş bırakmış.
Şaşırıp, sevinen hamamcılar paşalar gibi uğurlamışlar Hocayı, ama hoş karşılamayınca hoş uğurlama neye yarasın…
Ertesi hafta Hoca yine hamama gitmiş. Bu sefer Hoca’yı el üstünde tutmuşlar. Hizmetin en kusursuzunu yapmışlar, hürmetin en kusursuzunu etmişler.
Hoca kurulanmış, taranmış, çıkarken aynacıya bir akçe bırakmış. Söylemeyi de unutmamış:
“Yanlış anlamayın çocuklar, bugünün ücretini geçen hafta ödemiştim; bu bir akçe geçen haftanın ücreti!”
***
Yine bir Nasrettin Hoca fıkrası patlatıyorum:
Malum Türklerle Rusların benzerliklerinden biri de tarihte bir dönem Moğol istilasına maruz kalmaları.
Bir gün Hoca, Timur’la hamamda yıkanırken Timur sormuş:
“Pazar olsa, köle diye satılsam. Kaça akçe verirler, ederim nedir?” diye biten bir rubai parçası okuyup, “Hoca demiş, sahi, ben kaç akçe ederim?”
Hoca, ilk defa görüyormuş gibi Hünkârı süzdükten sonra:
“Elli akçeden fazla değil,” demiş.
“Ne diyorsun be” demiş, Timur, “üstümdeki peştamal elli akçe eder!”
Hoca ne cesaretle cevap verdiyse vermiş:
“İyi ki üstünde o elli akçelik peştamal var, ya olmasaydı!”
***
Vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştık. Hamam sefasına son verip, toparlanma zamanı gelmişti.
Banyo bahane, sosyalleşmek şahane…
“Yahu İgor, sen bizi sık sık banyoya götürsen ne iyi olur” diyorum.
mhyazici@yandex.ru