Geçen yıl bu zamanlar hayaller kuruyorduk. Altı muhalif partinin oluşturduğu Millet İttifakı’nın seçimleri kazanacaklarına inanıyorduk.
Seçimlerden sonra yeni iktidarın el atacağı öncelikli işlerden biri de mevcut anayasayı değiştirmek olacaktı. Bu çerçevede “ucube” denilen mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yerine Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem getirilecekti. Bu projenin en güçlü savunucularından biri de, şu sıralar AKP’ye yaklaşmakta olduğundan söz edilen İyi Parti Başkanı Meral Akşener idi. Konuşmalarında sık sık ucube sistemi yerden yere vuruyor, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i göklere çıkarıyordu.
Mayıs seçimlerinde kurduğumuz hayaller suyu düştü. İttifak ortaklarınca büyük emek harcanarak hazırlanan çalışmalar rafa kaldırıldı. Bu çerçevede Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi’ne geçilmesi hayalinin gerçekleşmesi de bir başka bahara kaldı.
Mevcut sisteme o tarihte yöneltilen eleştiriler yerindeydi, doğruydu. Geçen süre içinde bu sistemde bir takım değişiklikler yapılması zorunluluğu AKP- MHP ortaklığınca da kabul ediliyor. Yerel seçimlerin ardından yeni bir anayasa hazırlanması konusunun yeniden gündeme gelmesi bekleniyor. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş geçen aylarda bu konuda Meclis’teki siyasi partiler ile istişarelerde bulunmuştu. Bu istişarelerin sonuçlarını bilmiyorum ancak CHP hariç diğer partilerin yeni anayasa konusunun mecliste masaya yatırılması düşüncesine olumlu yaklaştıklarını düşünüyorum. Yeni CHP yönetimi de gelişmelerin seyrine göre tutumunu netleştirebilir.
AKP iktidarı ve ortağı MHP’nin nasıl bir anayasa arzu ettikleri tam net değil. Liderlerinin bazı söylemlerinden, açıklamalarından bir takım sonuçlar çıkarılabilir.
Geçen yıl sıkça vurgulandığı gibi mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye’nin bünyesine uygun bir sistem değil. Türkiye gibi demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere önem veren, beklentileri yüksek genç, dinamik bir ülkeyi bu sistem taşıyamıyor. Adeta genç, yapılı bir insana zoraki giydirilmiş daracık bir elbise gibi sırıtıyor. Elbiseyi taşıyanın ne tür güçlükler, sıkıntılar içinde kaldığını yaşayarak gördük. İktidara yakın bir dostum mevcut anayasanın masaya yatırılmasına duyulan ihtiyacı “Bölük pörçük değişiklikler bütünlük ve insicamı bozuyor. Mevcut anayasada bir değişiklik yapılacaksa bile bu açıdan bütününe ve bölümler birbiriyle uyumlu ve tutarlı olması sağlanmalı” dedikten sonra dikkat çekici şu değerlendirmede bulundu:
“Mevcut durumda Türkiye gibi 90 milyon insanın yaşadığı ülkede Başkan üzerinde büyük bir stres var gözlemim. Başkana normal bir yaşam şartları da sağlanması bakımından bazı hususlarda yetki devri olabilir. Erdoğan günde asgari 18 saat çalışıyor. Buna hangi vücut dayanır. Motivasyonlar insanı zinde tutar ama nereye kadar. Nitekim genel seçim ertesinde o raddeye geldi ki programlarını iptale veya ertelemeye neden oldu. Şimdiye kadar olan uygulamalarda müşahede olunan muğlaklıklar ve tenakuzlar giderilebilir.”
TBMM’nin depremzede 70 bin Hataylının oyu ile milletvekili seçilen Can Atalay’ın Anayasa açısından tartışmalı bir yargı kararına dayanarak milletvekilliğini iptal etmesi temelde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bir sonucu.
Dostumun da ifade ettiği gibi mevcut sistemde Cumhurbaşkanının görev ve sorumlulukları çok ağır. Bir insanın gücünü aşan, sağlığını etkileyecek boyutlarda. “Tek Adam”a dayanan sistemin devlet hizmetlerini ne tür zorluklara, sıkıntılara soktuğunu geçen yılki büyük felaket sırasında da gördük. “Tek Adam”ın partisini sırtlaması, onun ağır yükünü taşıması ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu.
Öte yandan, Türkiye’nin gündeminde çok ciddi sorunlar var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16 Ocak’taki Kabine toplantısı ardından yaptığı “Millete Sesleniş” konuşmasında belirttiği gibi, milli güvenliğimizi yakinen ilgilendiren beka sorunu diyebileceğimiz sorunlarımız var. Cumhurbaşkanı’nın bu sorunlara odaklanması, bir kısım görev ve sorumluluklarını başkalarına devretmesi, yetki ve görev paylaşımına gitmesi ülkemiz açısından zorunluluk arz etmekte. Mevcut sistemin yerine bünyemize, ihtiyaçlara ve beklentilere uygun yeni bir sistemin düşünülmesi zamanı. Keza, Cumhurbaşkanının partisiyle ilişkilerini ne şekilde sürdüreceği de değerlendirilmeli.
TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığınca yayınlanan “Karşılaştırmalı Hükümet Sistemleri- YARI-BAŞKANLIK SİSTEMİ- Fransa, Polonya, Rusya” başlıklı kapsamlı bir çalışma bu çerçevede dikkatimi çekti.
Yarı-Başkanlık Sistemine ilişkin akademik düzeyde gerçekleştirilen başka çalışmalar da var. Çalışmalarda bu sistemin Türkiye’de uygulanabilirliği de tartışılmış.Yarı-Başkanlık Sistemi, Başkanlık Sistemi ile Parlamenter Sistemin bazı özelliklerinin karışımı.
Parlamenter sistemden farklı olarak devlet başkanı veya cumhurbaşkanı sembolik makam değil. Ülkeyi yönetim yetkilerine sahip. Yürütme gücü halk tarafından seçilen devlet başkanı ile meclis güvenine dayanan hükümet başkanı (başbakan) arasında paylaşılıyor. Fiili olarak ise yürütmenin başı başbakan. Yarı başkanlık sisteminin geçerli olduğu Avrupa ülkeler arasında Fransa, Rusya, Portekiz, Romanya, Hırvatistan yer alıyor.
Önümüzdeki süreçte Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yerine Yarı Başkanlık Sisteminin getirilmesinin ülkemiz için daha uygulanabilir bir sistem olup olmayacağı değerlendirilebilir, tartışılabilir. Bu değerlendirme ve tartışmalar TBMM’ye ve siyasi partilerimize yol gösterici olabilir.
Yerel seçimlerin ardından bu tür konuların gündeme gelmesi beklenmeli. Bu itibarla şimdiden bu konuyu gündeme getirmekte, Türkiye’nin bünyesine en iyi hangi hükümet sisteminin olduğunu, son yıllardaki deneyimlerimiz ışığında gözden geçirmekte fayda var.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılında TBMM’nin halkımızın desteğini kazanacak bir hükümet sistemini araştırmasında fayda var.