Tarih boyunca kültür, medeniyet ve ilerlemenin oluşmasında son derece etkili olan “düşünce” kavramı günlük hayatımızın hemen hemen her alanda karşımıza çıkıyor.
Düşünce, düşünmenin bir sonucudur. Tarihin en eski devirlerinden beri sistemli olarak bir araya gelen anlamlı düşünme şekilleri, yazılı ve sözlü kültürden aldığı mirasla gelecek nesillere aktarılıyor. Düşünme, tarih boyunca sürekli yer değiştiren kavirnlerin, kültür ve medeniyetlerinin oluşmasında itici bir güç olmuşlardır. O günkü insanlar, gittikleri yeni coğrafyalara ve hayat şartlarına uyum sağlamak için ihtiyaç duyduklarını düşünce ile gerçekleştirmiş. İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özelliklerden en önemlisi olan bildiğini aktarabilme yeteneği düşüncenin sayesinde olmuş.
Düşünceler insanı bazen bir yerlere götürüp orada yüz üstü bırakıveriyor. Kendimize kızdığımızda, istediklerimizin ya da istemediklerimizin, gördüklerimizin farkına düşünme sayesinde varıyoruz.
Bazen sesli, bazen sessiz düşünceler içindeyiz. Düşünceler ile varız. Varoluşumuzla birlike kendimizi düşünce ile bir hayatın içinde bulduk. Şimdi yine düşünce ile hayatımızı sürdürüyoruz. Yeri geldiğinde tek bir düşünce milyonları arkasından sürükleyebiliyor. Düşünce insanı ağlatan, güldüren, mutlu ya da mutsuz eden, yeri geldiğinde duygulara gölge olan davranışlara can verir.
Gidersiniz deniz kıyısına düşünceler yol arkadaşlığı eder. Kıyıda durmaksızın sizinle yürür, yol arkadaşlığı eder. Bir deniz gibi büyük, geniş, sonsuz, derin, kumla köpüğün arasında kalan düşünceler. Denizin dalgalarla boğuştuğu gibi siz de düşüncelerle boğuşuverirsiniz. Denizin yükselen her dalgası kıyıdaki ayak izlerini silse de, rüzgar deniz köpüğü ile anıları, acıları alıp önüne katıp gitse de düşünceler bir deniz gibi hep kalacak. İnsan kendisiyle baş başa kaldığında içinden geçen kalbinden beynine uzanan bir yol var ve sürekli hareket eden binlerce düşünce…
Hakikati kişinin susturamadığı iç sesine karşılık gerçeği bütün çıplaklığı ile haykırmak isteyen dışa yansıyan sesle can bulan düşünceler. Bu, insanın içinden kendi kendisiyle yaptığı sohbet, bir konuşmadır. Düşünme ruh, düşünce ise nesnel dünyada bedeni ifade ediyor. Burada şunu çok iyi anlıyoruz ki kendi içimizdeki yaptığımız düşünme faaliyetini dış dünyaya sembollerle, işaretlerlerle, sözcüklerle aktardığımızda düşünceye dönüşüveriyor.
Bazı düşünceler var, çakallar gibi fırsatını buldular mı insanın üstüne üçü beşi birden çullanıyor. Artık eskisi gibi hiçbir şeyi düşünmüyoruz. Yaşamı gelişi güzel, kendi akışına bıraktık. Fatalist bir anlayış yani kader, iman anlayışı içerisinde herkes bir şeylere boyun eğmeye, kendi küçük karanlık dünyasında kalmayı tercih ediyor.
Heidegger, asıl üzerinde düşünülmesi gerekenleri düşünmediğimizi söyler. Gölge sorunları düşünüp asıl düşünülmesi gerekenleri düşünmediğimizden yaptığımız eyleminin hiçbir şey ifade etmediğini anlatır. Heidegger, “Düşünmememizin sebebi düşünülmesi gereken şeyin insandan yüz çevirmesindendir” der. Doğru, gerçek anlamda düşünmek, eğri ile doğruyu ayırt etmekse nasıl oluyor da insan düşünemiyor?
Düşünce insanın gizemli hazinesi, ilimle evrenin, evrendeki olguların, olayları ele alıp birtakım yöntem ve deney yolları kullanarak gerçeğe, gerçek düşünceye ulaşmak için insana yol göstericidir. İnsanın düşünme, hayal etme yeteneği sayesinde nesnel, soyut dünyanın birleştiği uçsuz bucaksız sınırsız yerdir.
Düşünceler, düşünmenin varlığı yaratıcılığı içinde gerçekleşir. Buna aracı olan ise dildir. Bir insanın kişilik varoluşunu, kimliğini kazanabilmesi için gerekli en temel niteliklerden birisi, belki de en önemlisi düşünme bilincidir.
Dış dünyanın bize gönderdiği, zihne gelen verileri beynin içsel yapılarından geçirerek düşünmeyi gerektirmesi gibi düşünce de düşünmeyi gerektirir. Düşünce gücüne ulaşmak isteyenler, kalıplarının kendilerini bağlayan, onları düşünce tutsağı haline getiren zincirlerden kurtulmak zorundadır. Yaşadığımız çevren insanların duygu ve düşünce hayatı üzerinde belirleyici rol oynar. İnsanoğlu yalnız düşündüğü için değil, anımsadığı, tasarladığı imgelediği, duyumsadığı ve duygulandığı için insandır. Düşünce insanın doğayla ve kendisiyle savaşımı sonucu kazandığı değerli bir yetisidir. İnsan düşünebildiği, düşünce üretebildiği ve yaşamını geliştirebildiği ölçüde insandır.
İnsan hep doğası gereği var olan merak duygusu ve yaratıcılığı ile düşünme ruhuna sahip olmuştur.