Melek Ay
Fraktal kelimesini duyduğumda 45 yaşındaydım. Oğlum için aldığım bir dergide işlenen bir konuydu.
Öğrenmenin yaşı gerçekten yok. Biraz araştırınca bu kelime ile ilgili önüme aşağıdaki tanımlar çıktı.
Fraktal: Matematikte bir geometrik şekil. Kendine benzeme veya oransal kırılma özelliği gösteren karmaşık geometrik şekillerin ortak adı.
Latincedeki anlamı ise kırılmış, parçalanmış demek.
Ama daha derin anlamına inmek istersek tek bir bilinci ve sonsuzluğa uzanan bir bütünü anlatıyor. Her yerdeler.
Doğada; ağaçlarda, kar tanesinde, lahanada, karnabaharda, gülde, yaprakta, deniz kabuklarında, eğrelti otunda…
Fraktal terimi ilk defa Polonya asıllı matematikçi Benoit Mandelbrot tarafından 1975 yılında ortaya atılmış.
Mandelbrot’ın en bilinen fraktal tanımı şöyle: Bir ağacın dallarının, ağacın kendisine benzeyen küçük ağaççıklara dönüşmesi.
Bende uyandırdığı duygu ise evrende tüm farklılık ve tekrarlara rağmen tek bir sesi, tek bir titreşimi, tek bir bilinci anlatmaya çalışmasıdır.
Doğaya, kendi içimize, alan açtığımız tüm dışsal-içsel durumlara bakıp geçmekten ziyade görmeyi bildikçe gelen bir bilme halidir. Doğrusal algımızı döngüsel algıya taşıyabilme halidir.
Var olan her şeyin titreşim olduğu gerçeği, Doğu’nun eski geleneklerinde, binlerce yıldır anlaşıla gelmiştir.
“Nada Brahma”, “Evren sestir” anlamına gelen Sankskrit dilindeki bir sözdür. “Nada” kelimesi ses ya da titreşim anlamına gelir. ”Brahma” aynı anda hem evren hem de yaratandır.
Hiçbir şeyi kendi bütünlüğü içinde göremeyiz. Çünkü her şey çok sayıda titreşim katmanından oluşmuştur. Sürekli bir biçimde değişmekte ve bilgi alışverişinde bulunmaktadır. Yani hep bir fraktal hâl var.
Örnek olarak, kırık bir dalı düşünün. Gördüğümüz sadece bir daldır. Eğer yakından bakarsak, onun tüm dalları ve düğümleri ile bir ağaç gibi olduğunu göreceğiz.
Bu hâli, bütünlüğü anlayabilmek düşünüp duran zihin durgunlaştığında mümkün olabiliyor. O zaman gerçekliği olduğu gibi ve tüm yönleriyle görebiliriz.
Ağaç, gökyüzü, yeryüzü, yağmur ve yıldızlar birbirlerinden ayrı değildir. Yaşam ve ölüm, bir insan ve diğerleri, birbirlerinden ayrı değildir. Tıpkı et ve tırnağın birbirinden ayrılamayacağı gibi.
Her şeyin içinden akan tek bir bilinç, tek bir alan, tek bir güç vardır. Bu alan varlığını “sen”in etrafında değil, seninle birlikte ve sen olarak sürdürür.
O yüzden evren, “Sen”sin. Yaradılışın kendini izlediği gözler “Sen”sin.
Herkes ve her şey “Sen”sin.
Namaste…