Adı Milliyet’le ve dış habercilikle özdeşleşmiş Sami Kohen’i 93 yaşında kaybetmemizin üzerinden tam iki yıl geçti. Kohen’i hayatını kaybetmesinden kısa süre önce yayınladığımız aşağıdaki yazıyla anıyoruz…
***
Günümüzde gazetelerde “dış haber” sayfaları varsa, televizyon kanallarında-şimdi çoğu magazin de olsa-dış dünyadaki gelişmeler aktarılıyorsa, bunu borçlu olduğumuz kişilerin başında Sami Kohen geliyor.
Yazması kolay, hayal etmesi zor: Adı Milliyet’le özdeşleşmiş Kohen aynı zamanda Türk basınının faal gazetecilik yapan belki de en eski ismi. 66 yıldır Milliyet’te çalışan 92 yaşındaki Kohen’in 70 yıllık gazetecilik geçmişi, gazetesinin kurulduğu tarihin de öncesine gidiyor.
Milliyet’in eski yazı işleri müdürlerinden Tahir Özyurtseven’le, koronavirüs salgının başlamasından bu yana gazetesine gidemeyen duayen gazeteciyi ve eşi Mirka Kohen’ı evlerinde ziyaret ediyoruz.
İkisi eski üç “Milliyetçi” bir araya gelince konu elbette Milliyet, dış haberler ve anılar oluyor.
Kohen’in hikâyesine geçmeden önce hangi koşullarda çalıştığını mutlaka ama mutlaka anlatmak gerekiyor. Gözündeki bir rahatsızlık nedeniyle gazetesi için yazdığı yazıları daha iyi görmesini sağlayan bir sistem kurmuş çalışma odasında. Yazıları büyüterek ekrana yansıtan bu sistem sayesinde yazılarındaki hataları düzeltebiliyor. Her gün düzenli takip ettiği yerli ve yabancı gazetelerde okumak istediği makaleleri ise teknoloji yardımıyla dinliyor.
Olağanüstü, saygı duyulması gereken müthiş bir azim.
Ama Sami Bey’in saygı uyandıran yönü sadece 92 yaşındaki gazetecilik tutkusu değil.
Uzun meslek yaşamı boyunca dış haberlerin Türk basınında tıpkı siyaset, ekonomi ya da spor gibi bir gazetenin doğal parçası haline gelmesi için verdiği mücadeleyi de aktarmak gerekiyor:
1949 yılında St.Benoit’dan mezun olan Kohen ertesi yıl İstanbul Üniversitesi’nin yeni açılan Gazetecilik Fakültesi Enstitüsü’ne girdi. Aslında daha lisedeyken, özellikle dış konularla ilgili yazmaya ve Tan’da ilk yazıları çıkmaya başlamıştı. Babası İngilizceyi geliştirmesi için Robert Kolej’den hoca tutar. Kısa süre sonra Yeni İstanbul mektupla gönderdiği makaleleri yayınlar. Yazıları o kadar beğenilir ki, 3. yazıdan sonra gazetenin sahibi tanışmak için davet eder, karşısında çok genç birini görünce ister istemez, “Evladım sen mi yazıyorsun bunları” diye sorma ihtiyacı hisseder.
Kohen asıl ilgisini çeken dış haberler üzerine yazmaya başlar ve Türk basınında ilk dış haberler sayfasını kurar, karşı masadaki gazeteci ise, uzun süre aynı mesleği paylaşacağı Abdi İpekçi’dir.
1954 sonbaharında İpekçi Kohen’e Ali Naci Karacan’ın kurduğu Milliyet’te birlikte çalışmalarını önerir, “Benim başına geçmemi istedi. Sen de gel birlikte çalışalım” der. İpekçi’nin teklif götürdüğü gazetecilerden biri de Halit Kıvanç’tır.
Kohen o günleri hatırlarken, “Bir yanda Karacan, diğer yanda Abdi İpekçi, dünyaya açık iki insanla çalışma imtiyazına sahiptim” diyor.
Tabii, sorunların çıktığı zamanlar yok değildir. Mesela, bir ara Milliyet ekonomik nedenlerden sayfa sayısını düşürür ve dış haberler sayfası kaldırılır…Devamını Kohen’den dinleyelim…
“Bizim sayfanın gitmesine çok üzülmüştüm. Ne yaptım? Gazetede kullanılmayan dış haber ve yazılarla gazete çalışanlara dağıttığım bir “Dış Haberler Bülteni” çıkarmaya başladım. Bu bülten daktilo ile yazıp teksir ettiğim 6-8 sayfadan ibaretti. Toplam 100 adetti. Teksir ve dağıtım işinde odacımız Bayram’ı cebimden bir bahşiş ödeyerek kullanıyordum. Bu günlük bülteni Ercüment Karacan masasında ilk gördüğü gün beni çağırdı, “Tebrik ederim, kaç basıyorsun? Aman fazla kağıt harcama” dedi! Aynı şekilde Abdi ilk sayıyı gördüğünde çok beğendiğini söyledi, sonra kulağıma “güzel bir mastürbasyon” diye fısıldadı.” Aradan bir ay geçtikten sonra Abdi “Yahu şu haberler boşa harcanmasın, sana gazetede daha fazla yer verelim” dedi. Mücadelem işe yaramıştı…”
Böylece, hayatının kopmaz bir parçası haline gelen Milliyet’te çalışmaya başlayan Kohen yüzlerce söyleşiye ve binlerce köşe yazısına imzasını attı, Latin Amerika’dan Çin’e, Arnavutluk’tan Kuzey Kore’ye pek çok yere ilk Türk gazeteci olarak adım attı, çarpıcı röportajlar yaptı. Unutmadan eklemek lazım, Kohen’in yanında çalışanlar, yetişenler arasında Mehmet Ali Birand, Dinçer Güner, Leyla Umar, Özer Yelçe, Necdet Günkut gibi isimler vardır…
Kohen, “Dış haberler Türk medyasında neden üvey evlat muamelesi görüyor” sorusunu, “Toplum içe dönük olduğu için dünya meseleleri gerektiği gibi işlenmiyor. Genelde Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren konulara ağırlık veriliyor. O zaman bile hep yüzeysel bakılıyor, derine inme gayreti hiç yok” diyor.
Meslek hayatı boyunca bu anlayışla mücadele eden Kohen, İsveç’ten Kanada’ya, İspanya’ya kadar pek çok başkentte part-time muhabirler bulmuş. Kohen, “Bu arkadaşların çoğu kadrosuzdu ve amatördü. Mesela New York’ta İskender Songur adında bir arkadaşımız vardı, fotoğraf çekerdi ama haber yazmasını bilmezdi! Onun gönderdiği notları ben haberleştirirdim” diye anlatıyor.
Kohen’in bu mücadelesi sonucu Milliyet 1990’larda 20’den fazla başkentte büro ya da muhabir bulundurarak Batılı büyük gazetelerle yarışacak düzeye geldi.
Medyanın dış haberlere yer vermemek için bulduğu bahanelerden biri de, yurt dışına muhabir göndermenin pahalı olması. Oysa Kohen hiç de öyle düşünmüyor, hatta “Vietnam savaşını izlemek için yola çıktığımda cebimde ne kadar para vardı biliyor musunuz? Topu topu 200 dolar. Yani 200 dolarla savaş izledim” diyor.
Kohen’in bir özelliği de, aralarında Newsweek’in de bulunduğu pek çok yabancı yayın organı için muhabirlik yapmış olması. “Yabancı gazetelere mektup yazarak Türkiye muhabirleri olabileceğimi söylüyordum. Hiç unutmam bir İngiliz gazetesinden ‘Türkiye haber niteliği taşıyan bir ülke değil’ cevabı gelmişti. Ama sonradan onların da muhabiri oldum” diyor gülerek.
Kohen’in sayısız anısı arasında Çekoslovakya’nın 1968 yılındaki işgali sırasında dış dünyayla haberleşme olanağı bulunmadığı için Türk Büyükelçiliğinin telsiz sisteminden yararlanarak Milliyet’e yazı göndermesi ve orada bulunan Washington Post dahil bütün ünlü gazeteleri atlatması.
Peki, 66 yılını verdiği Milliyet Kohen için ne ifade ediyor?
“Milliyet bende hep pozitif izler bıraktı. Benim için Milliyet yenilikçi, çağdaş, objektif, kapsamlı, haberi anlaşılır bir dilde veren bir gazetedir. Bizim Milliyet’teki vizyonumuz hep bu olmuştur. Bu miras bir süre devam etti, sonra biraz zayıfladı…”
Türk basınında adı saygıyla anılması gereken gazetecilerin başında gelen “yaşayan efsane” Kohen’in genç gazetecilere de örnek olacak öyküsü böyle…