Burada sözü edilen ilk hayvanlar mikroskobik canlılar değil, bildiğimiz anlamda yüzü, duyu organları, sinir sistemleri olan ve su ile kara arasında hareket edebilen hayvanlardır.
Yaklaşık 4,5 milyar yıl önce oluştuğu düşünülen Dünya’da ortaya çıkan en eski hayvanlar, yarım milyar yıl önce denizde evrimleşerek hayvan formunu edindi. Ekosistemlerin şekillenmesinde ve yaşamın çeşitlenmesinde önemli rol oynayan ilk hayvanlar bitkiyle besleniyordu.
Çok eski fosil kalıntılarına ulaşılamadığından, ilk hayvanların ne tür canlılar olduklarına ilişkin yalnızca varsayımda bulunabiliyoruz. Ancak yaklaşık 420 milyon yıl önce Hint Okyanusu’nda yaşamış bir balık fosili, yüz olarak tanınabilen en eski canlı olarak kayıtlara geçmiştir.
Yaklaşık 250 milyon yıl önce yeryüzünde, bir milyon yıl sürdüğü düşünülen korkunç bir türkırım yaşadı. Dev yanardağlar lav ve zehirli gazlar püskürterek suda ve karada yaşayan canlı türlerinin çoğunu yok etti.
Bu büyük yok oluştan sonra, yalnızca yuvasını deniz tabanının altında yapmış bazı türlerin yaşayabildiğine inanılmakta. Bu canlılar yüzeye aşamalı olarak yaklaşmış, dışarıdaki radyasyona da bu yavaşlık sayesinde alışmışlardır.
Örneğin, hamam böceği bir böcek ve ıstakoz bir kabuklu olmasına karşın, soy ortaklığı 600 milyon yıldan daha eskiye dayanan akraba türler oldukları söylenmektedir.
Bazı bilim insanları iletişimin belirli bir zekâ düzeyi gerektiren karmaşık bir davranış olduğunu ve bunun ilk hayvanlarda bulunamayacağını öne sürmektedir. Buna katılmayalar ise iletişimin hayatta kalma, eş bulma ve yavrularını büyütme içgüdüsünden kaynaklanmış olabileceğini savunmaktadır.
Mevcut fosil kayıtlarında, kesin olmamakla birlikte, ilk canlıların iletişim kurmuş olabileceklerini düşündüren bazı ipuçları vardır. Büyük olasılıkla, iletişim kurma biçimleri günümüz hayvanlarının iletişim biçimlerinden çok daha basitti ve yalnızca en temel içgüdülere odaklanıyordu.
Bazı fosiller bize, ilk hayvanların kendi türleri arasında vücut hareketleri, yüz ifadeleri ve duruş gibi beden dili kullanmış olabileceklerini anlatmakta. Örneğin, yaklaşan bir tehdide dikkat çekmek için hayvanın dik duruşu bir sinyal olarak geliştirilmiş olabileceği düşünülmekte.
İlk hayvanların, grup üyelerini uyarmak ve yiyecek veya eş aramak amacıyla türe özgü sesler kullanarak ve feromon salgılayarak iletişim kurmuş olabileceği anlaşılıyor. Feromonlar, yalnızca aynı türden hayvanlar tarafından algılanabilen ve havada veya suda yayılabilen kimyasal iletişim sinyalleridir.
Bir de sinirden sinire veya sinirden kasa iletilen ağ sinyalleri de vardır. Bu sinyaller, hayvan ve insan iletişiminin de temel mekanizması olan kimyasal ve elektriksel sinaptik iletimlerle etkinleşen sinyallerdir.
Buna göre, başlangıçta sadece hücresel düzeyde olan etkileşim, zamanla hayatta kalmaya, türünü sürdürmeye ve çevreyle etkileşime girmeye yardımcı olacak daha karmaşık iletişim sistemlerine dönüşmüştür.
Hayvanların evrimsel yolculuğunda, maymunsuların ve insansıların en eski ortak atasının 85 milyon yıl önce yaşadığı varsayılmaktadır. “Varsayılmaktadır” diyoruz çünkü bu konuda doyurucu bir kanıt yok ve kanıt arayışı muhtemelen uzun bir süre daha devam edecektir.
İnsanların, kuşlar gibi ötebilen siamanglar ve gibonlar gibi küçük maymunlardan ve goril, şempanze, orangutan ve bonobolar gibi iri yapılı maymunlardan 7-8 milyon yıl önce ayrıldığına inanılmakta. Bu bulgu, DNA kanıtları ve fosil kayıtları gibi çeşitli kanıtlarla desteklenmektedir.
DNA kanıtları, insanların ve bazı iri maymunların DNA’sının %98,8 oranında aynı olduğunu göstermektedir. Bu da insanlar ve iri maymunların bir yakınlığı söz konusu olabileceği ve ortak bir atadan ayrıldıkları ancak daha sonra farklı evrimsel yollar izledikleri anlamına gelmektedir.
Ancak ilginçtir, yakın genetik kuzenlerimiz Neandertaller de dâhil olmak üzere diğer insansılar sözlü iletişim geliştirememişlerdir. Geliştirmiş olsalardı, bugün bundan haberimiz olurdu. İri maymunların görece işaret dili bir iletişim yoludur, ancak insan dilinin karmaşıklığından oldukça uzak bir olgudur.
İletişim, tüm canlıların yaşamını sürdürmeleri, üreme şanslarını artırmaları, tehlikelerden kaçınmaları ve sosyal etkileşimde bulunmaları için büyük önem taşıyan bir araç olmuştur.
Farklı disiplinlerden araştırmacılar, hücresel düzeydeki basit iletişimin zaman içinde karmaşıklığının ve çeşitliliğinin evrimin farklı aşamalarında arttığını ortaya koymuşlardır. Hayvanlar evrimleştikçe aralarındaki iletişim de gelişti.
İlk hayvanların iletişim kurup kurmadığı, bilim insanları arasında süren bir tartışma ve spekülasyon konusudur. Bununla birlikte, ilk hayvanlarda algısal, duyusal ve sezgisel verilere dayanan basit bir iletişim olduğunu ancak bu iletişimin tekrarlayan içgüdüsel eylemlerle sınırlı olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç olarak, ne kadar basit olursa olsun bu iletişim biçimleri ilk hayvanların hayatta kalmalarına, üremelerine ve soylarını devam ettirmelerine yardımcı olmuştur.
halilocakli@yahoo.com