“Urfa’daki seçim büroları bayağı para döktü. Diyeceklerim bu kadar..”
Yerel seçimlere ilişkin geçen hafta bu köşede çıkan yazıma sosyal medyada bir yurttaş bu yorumda bulunmuş. O yazımda, seçmenlere yardım adı altında dağıtılan paralara da değinmiş, Şanlıurfa’da AKP tarafından ev başına 30 bin TL dağıtıldığını ileri süren bir videodan söz etmiştim.
O yazıma sosyal medyadan başka yorumlar da geldi. Bir yurttaş yazmış: “Depremde dağıtılmayan depoda saklanan battaniyelerin de seçim çalışmalarında dağıtmaya başlandığına dair videolar da vardı.” Bir diğeri, “AKP ile kimse başa çıkamaz. İnsanlar cahil değil çıkarcı. Ekonomik zorlukla, yetememezlik, ne koparsak ne verirlerse alalım derdinde” demiş. Bir yurttaş da, “Toplum paranın kölesi oldu. İmamoğlu’nun kaybetmesi felaket olur” diye yakınmış. “AKP olmazsa istikrar olmaz, hizmet olmaz, maaşlar alınamaz diye seçmeni tehdit ediyorlar” diye yazmış bir yurttaş da.
İBB Başkan adayı İmamoğlu yerel seçimlerin odağında. AKP iktidarı var gücüyle İmamoğlu’nun kaybetmesi için mücadele ediyor. Başta Erdoğan ve bakanları var güçleriyle İstanbul’a asılıyor. Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı en ön saflarda. Geçmişte bu bakanlar ve Ulaştırma Bakanı seçimlere gölge düşmesin diye istifa eder, yerlerine tarafsız bakanlar atanırdı.
O yıllarda da iktidarda her kim olursa olsun pek çok yurttaş tarafından beğenilmez, izledikleri siyaset eleştirilir, pahalılıktan, adaletsizlikten vs. yakınılırdı. Bu insanların arzusu düzenin değişmesi, daha adil, daha demokrat bir düzenin gelmesi idi. Düzen değişmesine değişti ama daha beter bir ucube düzen geldi. Kimselerin hayal etmediği. Yurttaş kaygılı ve rahatsız. Umutsuz. Cumhuriyet tarihinde bir cumhurbaşkanının yerel seçimlerde meydanlara çıktığı görülmemiştir, bu ucube düzen gelene kadar.
Ramazan ayındayız. Belediye başkan adayları seçmenleri ile iftarlarda da buluşma imkanı buluyorlar. Adaylar her akşam bir başka yerde iftar buluşmaları düzenleniyor. Bu tür iftar buluşmalarından birine geçen günlerde katıldım. Bu vesileyle dostlarla sohbet imkanım oldu. Dostlarım da, bazı yörelerde yardım malzemelerinin siyasete alet edilmesinden, seçmenlere para dağıtıldığı yolundaki duyumlardan rahatsızdılar. Erdoğan ve bakanların meydanlara çıkmalarından, TRT’nin iktidarın borazanlığını yapmasından rahatsızdılar. İktidarın kamu kurumlarını yerel seçimlerde kullanmasından rahatsızdılar. Yerel seçimlerde sandık güvenliğinin sağlanmasına büyük önem veriyorlar, geçmişin deneyimleri ışığında bu konuda ciddi kuşkular taşıyorlar. Seçmen kaydırılması yapıldığı duyumlarına dikkat çekiyorlar.
Yerel seçimlerde de, geçen yılki genel seçimlerde yapıldığı gibi, kara propagandadan, çamur ve iftira atılmasından yakınıyorlardı. İktidarın Kanal İstanbul projesinden vazgeçmediği şeklindeki açıklamaları kaygıyla karşılıyorlardı.. Ekonomik koşulların seçimlerden sonra daha da zorlaşacağının farkındaydılar.
İnsanların milli ve manevi değerlerinini istismar edilmesinden yakınıyorlardı. Arınma ayı olan Ramazan’da siyasette yaşanılan kirlenmeden ve dinin siyasete alet edilmesinden üzüntü duyuyorlardı. Bir dostumun, bir takım kişilerin dinimizle ilgili yalan yanlış beyanlarına atıfla “bu tür beyanlar insanı dinden soğutuyor” sözü üzerinde düşünülmeye değer.
İftar buluşması, Başkonsolos olduğum yıllarda Mainz ve Zürih’te derneklerimizin iftarlarını bana hatırlattı. Derneklerimiz iftarlara bizleri de davet ederlerdi. Ramazan ayının hemen hemen tamamı bu iftarlara katılmakla geçerdi. Her yemekte bir konuşma yapmamız beklenirdi. Bu konuşmalarda, insanlarımız arasındaki birlik ve beraberliğin, dayanışmanın önemini vurgulardık. Milli, manevi ve kültürel değerlerimiz ile çocuklarının eğitimine önem vermelerini isterdik.
Din Müşavirimiz de, dinimiz ve Ramazan ayının önemi hakkında aydınlatıcı bir konuşma yapardı. Türkiye’de olduğu gibi oralarda dinimiz hakkında yeterince bilgi sahibi olmayan “hoca” görünümlü kişiler insanlarımızı yanlış yönlendiriyorlardı. Din müşavirlerimizin ve Diyanet’in görevlendirdiği din görevlilerimizin insanlarımı dinimiz hakkında aydınlatma ve bilgilendirmede ne denli önemli bir görev üstlendiklerine bu görevlerim sırasında tanık oldum.
Diyanet İşleri Başkanlığımız kuruluş amaçlarını unutmamalı. Varoluş nedenlerini unutmamalı. Fabrika ayarlarına dönmeli. Başkanlığa büyük görev düşüyor. Dini istismar edenlere, dini kendi amaçları için kullananlara karşı dikkatli olmalı. Meydanı dini istismar edenlere bırakmamalı. İnsanlarımızı dini istismar edenlerden korumalı. Dinimiz hakkında aydınlatıcı bilgi vermek üzere her yerde aydın din adamlarımız görevlendirmeli. Dinimiz hakkında yanıltıcı konuşmalar yapanlara karşı da gerekli önlemleri almalı.