17 C
İstanbul
8 Mayıs 24, Çarşamba
spot_img

31 Mart seçimleri ve sonrası

“Seçimleri  kazanacaklar bu kez de. Bizim oralarda seçmene  yardım diye para dağıtıyorlar. Oylarının kıymetini bilmeyen yoksul, cahil insanlar da parayı kabul ediyorlar.”

Bu sözler Doğu Anadolu’dan gelen bir yurttaşımıza ait. Duyunca şaşırdığımı söyleyemem. Geçen yılki seçimlerle ilgili olarak, deprem bölgeleri dahil, çeşitli yörelerde benzer yardımlar yapıldığına, paralar dağıtıldığına dair duyumlar ortalıkta dolaşıyordu.

Bu yazıyı kaleme alırken sosyal medyada dolaşan bir video paylaşımını gördüm. Videoda bir yurttaş “AKP’nin Şanlıurfa’yı kaybedeceğini anladığı için ev başına sosyal yardımlaşma üzerinden 30.000 TL yardım yapılması kararı aldığını” söylüyor. Görüntüde bir binanın önünde kuyruk olmuş insanlar, çoğu kadın. Bir yurttaş da  “Şu an Şanlıurfa’yı görüyorsunuz.. Şu sıraya, şu rezalete bakar mısın Allahını seversen. Ev başı 30 bin lira. Ölü falan mı var diye düşündüm. Neredeyse birbirlerini yiyecekler” diye yakınıyor.

Her seçim dönemi yaşıyoruz. AKP kurmayları bir seçim nasıl kazanılır iyi biliyor. Kaçının üniversite diploması var bilmiyorum. Ancak, kurmayların Erdoğan’dan siyasi mühendislik dersi aldıkları görülüyor. Ekonomik kriz, pahalılık, işsizlik, insan hakları, hukukun üstünlüğü, AB ve ABD ile ilişkiler gibi konuların AKP’ye sadık seçmenin oy tercihlerini pek etkilemeyeceğinin farkındalar. Seçimlerde yararlandıkları araçların hedef kitleleri seçmenler üzerinde ne denli etkili olduğunu biliyorlar. İhtiyaç sahibi seçmenlere yapılan sosyal yardımlar bu araçlardan sadece bir tanesi.

Kara propaganda da, çamur, iftira atmada vs. ustalar. Kitleleri yönlendirmede, ikna etmede ustalar. Psikolojik harekatı iyi biliyorlar. Amaçlarına ulaşabilmek için gereksinim duyulan altyapıyı oluşturmuşlar. Hukuk AKP’nin etkisi altında. Yandaş iş dünyası en büyük destekçisi. Üniversiteler, kamu kurumları vs. AKP’nin etkisi altında. Başta TRT, medyanın neredeyse %90’ı AKP’nin etkisi altında. AKP’ye her seçimde oy veren, yandaş medyayı izleyen kitleler muhalif partilerin görüşleri hakkında yeterince bilgi sahibi değil. Muhalif medya bu seçmenlerin ilgisini çekmiyor..

Öte yandan, ekonomik krizden, işsizlikte etkilenen, düzenden memnun olmayan, geleceğinden kaygı duyan, umutsuzluk içindeki,  insan hakları beklentisi yüksek, eğitimli, dünyaya açık muhalif  seçmenlerin verdikleri oylar  seçimlerin sonucunu etkilemiyor. Hırsıza hırsız demekten çekinmeyen, yağmadan, talandan rahatsız bu kitle, oy veren seçmenin neredeyse yakınını oluşturuyor. Bu kitlenin ağırlığını ancak Marmara, Ege ve Akdeniz’in sahil bölgelerinde hissettirmesi öngörülüyor.. Ankara ile kıyı şeridindeki  büyükşehir belediyelerin başkanlıklarını  CHP adaylarının kazanmaları bekleniyor. Güç kaybettiği gözlenen İYİ Parti’nin  seçmeninin başta İstanbul, yerel seçimlerde oyunu ne yönde kullanacağı merak konusu. Seçimlerin sonuçları CHP ve İYİ Parti’nin  geleceğini etkileyecek nitelikte. Geleceğe ait planlar yapan İYİ Parti ve Yeniden Refah Partisi’nin alacakları oy miktarları da merak ediliyor.

“Kararsızlar” denilen etliye sütlüye karışmayan, ilgisiz, umursamaz veya siyasetin tümüne mesafeli, siyasetten soğumuş yurttaşlar var. Çoğu zaman oy vermekten kaçınan. Bunların sayısı  azımsanmayacak ölçüde. Yerel seçimlerde kararsızların tutumlarının da etkili olacağı görülüyor.

Başta ihaleler, iktidardan çeşitli şekillerde nemalanan güç kaynaklarının AKP’ye desteklerini yerel seçimlerde de sürdürmeleri bekleniyor.. AKP’nin sosyal yardımlarından da yararlanan  mütedeyyin kitlelerin de bu zamana kadar olduğu gibi yerel seçimlerde AKP adaylarına oy vermeleri öngörülüyor. Dış dünyaya kapalı, az eğitimli, Erdoğan’a sevdalı Anadolu insanı yoksulluklarının nedenini AKP’nin sürdürdüğü yanlış politikalar sonucu olarak görmüyor. Kaderlerine razı bir anlayış içindeler. Düzenden memnunlar. “Öbür dünyaya yatırım yapmaları” yolunda nasihat verilen bu insanlar, “malın, mülkün Allah’a ait olduğuna” inandırılıyor. Bu kitlenin milli ve manevi konulardaki hassasiyetlerini, kaygılarını AKP ustalıklı bir şekilde kullanıyor.

Yerel seçimlerde İstanbul’u tekrar kazanmak Erdoğan’ın önde gelen hedefi. Erdoğan, bakanları ve kurmayları ile birlikte karargahını İstanbul’a taşımış durumda. AKP’nin bu topyekün saldırısına rağmen İstanbul seçimlerini Ekrem İmamoğlu’nun tekrar kazanması Kurum’un değil, Erdoğan’ın yenilgisi olarak değerlendirilecek. Karizması bir kez daha çizilecek. Gündemde olduğu açıklanan Kanal İstanbul projesi de İstanbullu seçmenin oyunu etkileyecek nitelikte…

Bu itibarla, DEM Parti’ye yakın seçmen kitlesinin, başta İstanbul yerel seçimler üzerindeki etkisinin farkında olan AKP, DEM Parti’ye karşı da siyaset mühendisliğine dayanan bir politika izliyor. CHP’nin DEM Parti ile temaslarını eleştiri ve istismar konusu yapan AKP, DEM Parti ile kapalı kapılar ardında çeşitli yollarla temas kurmaktan kaçınmıyor. Bu temaslara olumlu yaklaşan DEM Parti’nin ise bir takım beklentiler içine girdiği gözleniyor. AKP’nin eleştiri ve kara propagandasından etkilenen kimi CHP’liler ise akıl almaz açıklamalarda bulunuyorlar.

Bu ortamda DEM Parti İBB Başkan Adayı Meral Danış Beştaş’ın, 17 Mart’ta İstanbul Yenikapı’da düzenlenen Nevruz Kutlamasında yaptığı konuşmada, “Her bir oy Demirtaş’ı özgürleştirecek” şeklindeki sözü dikkat çekiyor. Bu sözün “Ekrem İmamoğlu’na kaybettirmek anlaşmamızın bir parçasıdır” anlamına geldiği ifade ediliyor.

AKP-DEM Parti arasında varılan mutabakatın DEM Parti’ye getirdikleri ve getirecekleri de şu şekilde sıralanmakta:

1.İstanbul başta olmak üzere kritik yerlerde DEM’in aday çıkarması,

2.Yerel seçimlere kadar çatışmazlık,

3.Seçim sonuçlarına saygı ve kayyum atanmaması,

4.Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması,

5.Kürt Açılımı,

6. Yeni Anayasa veya Anayasa değişikliği kapsamında DEM Parti’nin  taleplerinin karşılanması.

Bu değerlendirme ve yorumların ne ölçüde gerçeği yansıttığı önümüzde süreçte daha iyi anlaşılacak. Seçmenler tarafından nasıl karşılandığını da 31 Mart’ta göreceğiz. Bu konuda özellikle MHP’nin tutumu önemli. “Bu benim için bir final, bu benim son seçimimdir” diyen Erdoğan’a, “Ayrılamazsın. Türk Milletini yalnız bırakamazsın. Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz” diyen MHP Başkanı Devlet Bahçeli’nin, AKP-DEM Parti yakınlaşmasına bir tepki göstermesi beklenmemekte.

Ancak, AKP-DEM Parti yakınlaşması ile Bahçeli’nin bir başka parti başkanına bu şekilde bağlanması, partisi ile ideolojik bağları güçlü, AKP’ye mesafeli MHP seçmeni tarafından ne şekilde karşılandığı yerel seçimlerde görülecek. Erdoğan’ın beyanı ile Bahçeli’nin seslenişinin, Erdoğan’a bir dönem daha seçilmesi yolunu açacak erken seçim konusunu gündeme getirdiğini de bu arada belirtmek gerekir.

Öte yandan, yukarıda sıralanan noktaların çoğu 31 Mart sonrası dönemde siyasi gündemi etkileyecek nitelikte. AKP’nin büyük önem atfettiği yeni anayasa veya anayasa değişikliği konusunun TBMM’de masaya yatırılabilmesi için Cumhur İttifakı’nın dışındaki partilerin de iş birliği önemli. Özellikle de DEM Parti ile İYİ Parti’nin. DEM Parti’nin iş birliğinin sağlanabilmesi için beklentileri ne ölçüde ve nasıl karşılanacak? AKP bu soruların yanıtlarını şimdiden aramaya koyulmalı.

Keza bir takım beklentiler içine giren DEM Parti de AKP’ye ne ölçüde güvenebileceğini, yakın geçmişin deneyimleri ışığında iyi değerlendirmeli…

31 Mart sonrası, Türkiye’yi her açıdan zor günler bekliyor. Seçimlerin sonuçlarına göre, farklı iç siyasi gelişmelerin kaydedilmesi ve çok daha zor ekonomik koşullarla  karşılaşılması öngörülüyor. Keza dış politikada sıkıntılı bir döneme girildiği görülüyor. Bölgemizde Türkiye’nin milli güvenliği açısından tutum alması gerektirebilecek kaygı verici gelişmeler bekleniyor. Bahçeli’nin şaşkınlıkla karşılanan seslenişinin de bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiği belirtiliyor.

Gürsel Demirok

Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalar da referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .

Gürsel Demirokhttp://medyagunlugu.com
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalar da referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler