Adil Gürkan
Dijital elitle 2030-2040 arasında çılgın gibi veri topladılar.
İnsanlar, kişisel verilerini eğlence ya da beğeni almak için, dev algoritmalara gönüllü olarak teslim etti. Görünürdeki amaç bu verileri büyük reklam devlerine satmaktı. Ama bunun acı bir yanılgı olduğu birkaç on yıl sonra ortaya çıktı.
İnsanların, hayvanların, bitkilerin, her türlü biyolojik, ekolojik, sosyal, kültürel verinin toplanması, daha uzun vadeli bir stratejinin ilk adımıydı.
Karar vericiler, gezegenin geleceğini kurtarmak gibi pek itiraz edilemeyecek bir hedefin arkasında, çok daha vahşi bir amaç için hazırlanıyordu.
Dünyadaki canlı nüfusunu azaltmak.
Hatta buna azaltmaktan ziyade toplu kırım demek daha doğru bir yaklaşım olur. Elitler, nefes alanların sayısını en aza indirmenin peşindeydi.
Dünyada sağlıklı bir hayat için olması gereken maksimum insan sayısını belirlemişlerdi.
Kriterler tamamen kaynak tüketimi ile ilgiliydi.
Dünyadaki doğal kaynakların ortalama 10 bin yıl daha yeterli olması için, yıllık maksimum tüketim kotalarını belirlediler. 10 bin yıl, insanoğluna yeni bir gezegeni fethetmek ve kolonileştirmek için yeterli olacak bir süre idi.
Analiz başlıkları şunlardı:
- Su tüketimi
- Enerji tüketimi
- Maden tüketimi
- Karbon salınımı
- Gıda üretimi ve tüketimi
- Barınma alanları
- Yeşil alanlar
Optimum nüfus 1 milyar olmalıydı
2030 yılına gelindiğinde dijital elitler, insan nüfusunun 70 yıl içinde 1 milyara inmiş olması için planlamalara başladılar. Zamanlama, uygulanacak yöntemler, hayatı aksatmadan devre dışı bırakılacak sistemler, biyomühendislik uygulamaları, algoritmaların işlevi, kısaca her şeyi milimetrik boyutta tasarladılar.
2020’lerin başındaki küresel virüs pandemisi ve sonrasındaki küresel aşılamalar bu stratejiye hazırlık için başarılı bir deney olmuştu. Bundan önceleri de, ebola, kuş gribi, AIDS gibi doğal olmayan virüsler dijital elitlere bir know how sağlamıştı.
2030’dan itibaren 70 yıllık “soft kırım planı” devreye girdi. Çok yüksek derecede gizliliği olan bu plana göre, 2100 yılında insan nüfusu 1 milyara sabitlenecekti.
Biyoteknoloji ve algoritmaların milimetrik hataya dahi yer bırakmayan planına göre, soft kırım asla farkına varılamayacak yöntemler ile hayata geçirilecekti.
Planın uygulama alanları:
- Sağlıklı beslenmenin zorlaştırılması
- İklim koşullarını zorlama
- Kirlenen sular
- Gıdaya erişimin zorlaştırılması
- Nano dijital virüsler ile beden işleyişine müdahale
- Kadınların doğurganlık yeteneklerini köreltme
- Erkek spermlerinin doğal kodlamasına müdahale
Dijital elitler, insansızlaşan ekonomik ve sosyal alanları robotlarla donattılar. Klasik üretimlerin yerine veriye ve dijital kodlara dayalı bir yaşam formu ortaya çıkmıştı.
Ulaşım, beslenme, dinlenme ve eğlenme gibi temel yaşam disiplinleri tamamen merkezi otorite ile yönetiliyordu. İnsan emeğine gerek kalmamıştı.
Biyolojik güncellenme başarıldı
İnsan bedeni, algoritmalarla desteklenen biyomühendislik uygulamaları sayesinde organik güncellenme imkanına kavuşmuştu.
Beyin başta olmak üzere, organik olarak güncellenen bütün organlar insana sonsuz gibi görünen bir dirilik sağlıyordu.
Ama bu fırsat sadece dijital elitlere özeldi ve büyük bir finansal güç gerektiriyordu.
Veriye yabancılaşan sıradan kitleler, siyasi, ekonomik ve sosyal işlevlerini de kaybetmeye başladı. İşlevsizleşen insanların yaşam hakları sorgulanır oldu. Bu sorgulamaların devamı olarak insanlara sağlık, temizlik, bakım gibi hizmetler kısıtlanmaya başladı.
2030’dan itibaren başlayan “soft kırım”, bir yandan ölüm oranını hızlandırırken, bir yandan da doğum oranlarını yavaşlattı.
Planın bir başka adımı ise, dünyanın belirli bölgelerini insanlardan ve hayvanlardan arındırmaktı. Bunun için belirli coğrafyalara meteorolojik müdahalelerin yanı sıra, askeri sınırlar koydular. Girişler hem iklim olarak zorlaştırıldı hem de yasaklandı.
Dünyanın belirli bölgelerini insansızlaştırmak ve hayvansızlaştırmaktan beklenen sonuç, o coğrafyaların en doğal ortamlarına kavuşması idi.
Mikro yaşam kurtuldu
Bu coğrafyalarda insan ve büyük hayvan varlığı mikro yaşamı tehdit ediyordu.
Her iki canlı grubunun beslenmesi ve doğal alan kullanımı, daha küçük yaşam formlarının beslenme ve yaşam kaynaklarını yok etmekteydi. Mikro yaşamın güçlenmesi sayesinde dünyanın yeniden ortaya çıkış ayarlarına dönmesi kolaylaşacaktı.
Bir başka yöntem ise, kontrol edilebilir orta ölçekli yangınlarla ormanların kendilerini rehabilite etmesi ve daha güçlü olarak büyümesini sağlamaktı. Geçici olarak ormansızlaşan coğrafyalar hem insandan hem de büyük hayvanlardan kurtuluyordu.
2030–2100 arasında “soft kırım” her 10 yolda bir güncellenen biyoteknolojik ve dijital ataklarla hızlandırıldı. 2030’larda 7 milyarı aşan nüfus 2065’de yarıya inmişti.
Azalan nüfusa paralel olarak, dünyadaki kent sayısı azalmış, kırsal yaşam en doğal haline dönmüş, küresel ısınma kontrol altına alınmıştı.
İklim krizi atlatıldı
Doğal kodlarına dönüş yapan dünya iklimi, her tarafta hissedilmeye başlanmıştı.
Milyonlarca yılda ortaya çıkan ve son asırda belirsizleşen dört mevsim gerçekliği tekrar ortaya çıktı. Dünya, canlılara eskiden olduğu gibi, yaz, kış, ilkbahar ve sonbaharı yaşatmaya devam etti. Hayvanlar ve bitkiler hücrelerindeki varoluş şifrelerine dönüş yaptı.
Kutuplar hızla dondu ve buzullar yeniden yükseldi. Diplerinde gizledikleri yaşam formlarını tekrar bir bilinmeze saklamaya devam ettiler.
Barajlar gereksizleşti. Zira ihtiyaç duyulan enerji miktarı azaldı. Riski sıfıra inen nükleer enerji yepyeni bir formda insanlığın faydasına sunulmuştu. Dizginlerinden kurtulan nehirler milyon yıl önceki gibi coşkulu yolculuklarına kavuştu.
Devam edecek…
Görsel: pluralistic.net