İnan Özbek
Siyasi otoritenin politika hakkına dayanarak geçen aylarda uygulamaya başladığı Yeni Ekonomi Modeli (YEP), geleneksel (ortodoks) ekonomik politikalardan epey farklı bir model ortaya koymuştu.
Birçok ekonomistin gerçekçi ve sürdürülebilir bulmadığı yeni modele, kimi ekonomistlerse sıcak yaklaşmış ve belirli bir kredi tanımıştı. Ancak gelinen noktada söz konusu ekonomi modeli, dünyanın ve de ülkemizin ekonomik gerçeklerinin duvarına çarpmış gözükmekte.
Özü itibarıyla, yüksek ve rekabetçi döviz kurlarının da teşvikiyle mümkün olduğunca çok ihracat yapılması, bu arada pahalılaşacak olan ithalatında gittikçe azaltılarak belli malların içeride üretilmeye başlanması ve bu yolla sürekli cari fazla yaratılarak, döviz ihtiyacının ortadan kaldırılması, döviz sorunu kalmayacağı içinde kurların istikrar kazanması, dolayısıyla enflasyonun da kontrol altına alınması mantığına dayandırılan yeni model şimdiden sakatlanmış durumda ne yazık ki.
İhracatımızın ithalata bağımlılık oranının %70’lerin üzerinde olması nedeniyle, daha başlangıçta oldukça tartışmalı gözüken yeni modelin uygulandığı süreçte, ilk bir iki ay cari fazla yaratılabilmişse de, kur artışının yavaş da olsa devam etmesi, ayrıca artan petrol ve emtia fiyatlarında dünya genelinde yaşanan yükselişlerin sürmesi dolayısıyla, 2022’nin ilk iki ayında yeniden ve gittikçe artan oranlarda cari açık verilmiş olması çok güçlü bir ihtimal.
Öte yandan Kur Korumalı Mevduat Sistemiyle, dalgalı kur rejimi örtülü bir biçimde yürürlükten kaldırılmış olsa ve bu uygulamayla kur artışları bir süredir kontrol altına alınmış gözükse de, bu sistemin sürdürülebilirliği epey tartışmalı.
Jeopolitik risklerin komşularımız Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmadan ötürü iyice artmış olması ve bu durumum bir süre daha devam edeceği düşünülürse, özellikle enerji ve gıda ürünlerinde yüksek seyredecek olan ithalat maliyetlerinin, cari açık yaratmaya devam edeceğini ve dolayısıyla yeni modelin hedeflerinden daha da uzaklaşılacağını söyleyebiliriz.
Ülkemizin mevcut makro ekonomik kırılganlıkları ve dünyanın genel ekonomik seyri bir arada düşünülecek olursa, sürecin Yeni Ekonomi Modeli aleyhine işleyeceği ve sıkıntılarımızın derinleşerek süreceği anlaşılmakta.
Mevcut ekonomik sıkıntılardan kurtulabilmek adına yapılabilecek olanlara bakıldığında ise; seçeneğimizin olmadığı, sorunlarımızla cesurca yüzleşmek ve artık bir an bile gecikmeden genel kabul görmüş makro politikalara dönüş yapmaktan başka çıkar yol kalmadığı anlaşılıyor.
İlk önce yapılması gerekense; faizsiz para politikasının terkedilerek, Merkez Bankasının en önemli politika aracı olan faizin çözüm sürecinde etkin kullanımına başlanmasıdır.
Başta Batılı gelişmiş ekonomiler olmak üzere, hemen tüm dünyada yaşanan enflasyonla mücadelede yapılageldiği gibi politika faizini arttırmak, bizde enflasyon-faiz makası çok açılmış bulunduğu için de belirgin biçimde arttırmak, uygun makro politikalara dönüldüğü yönünde güçlü bir işaret olacaktır.
Enflasyonla mücadelede doğru bir patikaya girildiğine dair verilen bu mesaj risk algısını, öteki deyişle korkuyu hafifletecek, beklentileri iyileştirecek ki günümüzde çok önemli olan beklentilerin, düzelmeye başlamış olmasının harekete geçireceği pozitif geri besleme mekanizması, işlerin birer birer yoluna koyulabilmesinde politika yapıcılara ve tüm öteki ekonomik aktörlere büyük bir öz güven kazandıracaktır.