Önceki pazartesi günü Belçika’da Orta Doğulu görünüşe sahip bir adam iki İsveç futbol taraftarına otomatik silahla ateş etti.
Görgü tanıklarının ifadelerine göre katil bu sırada İslami sloganlar attıktan sonra “Arapların ölümünün intikamı!” diye haykırdı. Polis, olay yerinde hayatlarını kaybeden futbol fanatiklerinin yanlarında İsrail bayrağı taşıdıklarını kaydetti. Bu çarpıcı örnek, Filistin-İsrail geriliminin ekim ayının başından bu yana niteliksel açıdan yeni bir boyuta ulaştığını gösteriyor. Onlarca yıldır için için yanan közler adeta bir anda alev aldı.
Artık bu yangın sadece Orta Doğu bölgesini ilgilendirmiyor ve hızla Avrupa Birliği (AB) dâhil, dünyanın diğer bölgelerine yayılıyor. AB hükümetlerinin Yahudi devletine açık ve koşulsuz desteği ve bu bölgedeki hatırı sayılır sayıdaki Müslüman göçmen göz önüne alındığında, Belçika’daki hadisenin “Eski Kıta”da bir tür “Arap İntifadası”nın prototipi olduğu pekâlâ ileri sürülebilir. Bu şekilde tek bir olay dahi, öngörülemez olaylar zincirini tetikleyebilir.
Gazze Şeridi’nde olup bitenleri izleyen Almanya, Fransa, Danimarka, Finlandiya ve Belçika’daki Müslüman diasporalar şunu merak etmeden edemiyor: İsrail ordusunun Filistinli sivillere yönelik son derece sert eylemleri neden Avrupa’da üstü kapalı biçimde onaylanıyor?
Öte yandan gene aynı Avrupa’da, Hamas örgütünün militanlarının eylemleri “terörist” şekilde nitelendirilmiyor. Peki, İsrailli politikacıların Filistinlilere “insan biçimindeki hayvanlar” denmesine neden izin veriliyor? Avrupalılar, Gazze’de yaşayan 2 milyon çocuk, kadın ve yaşlıya su, elektrik ve yiyecek dağıtımını kesen İsrail ordusunu neden kınamıyor?
Bugünlerde neden Avrupa’nın birçok idari binasına İsrail bayrakları asılırken, Filistin’e destek veren insanlar polis tarafından coplanıp; gaz ve su eşliğinde dağıtılıyor? Siyaset bilimciler uyarıyor: İsrail Ordusu’nun sivillere yönelik aşırı zulmü, yerleşim yerlerinin kütlesel biçimde bombalaması; Arapların tüm Yahudilerin temsilcisi olarak gördükleri Avrupa’ya ve “beyaz insanlara” yönelik nefretinin kaçınılmaz biçimde artmasına neden oluyor. Sonuç olarak, Belçika’daki stadyum yakınında yaşanan son silahlı saldırının da gösterdiği gibi, herhangi bir AB vatandaşının üzerinde potansiyel bir tehdit adeta “Demokles Kılıcı” gibi sallanıyor şimdilerde. Filistin kökenli ve diğer radikallerin mantığı çok basit: “İsrail camilerimi yıktığına, türbelerimi bombaladığına ve akrabalarımı öldürdüğüne göre; benim de tüm açık tenli insanları, tüm Avrupalıları ve Amerikalıları yok etmekten başka seçeneğim yok!…”
İsrail Nazilerin yolunda
Çatışmanın en başından itibaren dünya “jandarması” Amerika işin içine öyle bir daldı ki; Washington Tel Aviv’e derhal mali yardım sözü verdi, ardından ona cephane temin etti, bir uçak gemisi gönderdi ve de İsrail’in çatışma bölgesindeki yeni askeri operasyonları için özel bir askeri müfreze dahi oluşturdu. Yani ABD, çatışmayı diplomatik yollarla çözmeye yönelik en ufak bir girişimde bile bulunmadı. Dünya böylelikle bir kez daha yalnızca kaba kuvvete güvenmeyi, sorunu salt askeri araçlarla çözmeye çalışma arzusunu görmüş oldu. Küçük çocukların bile yangının gazyağıyla söndürülemeyeceği bilmesine rağmen ABD, durumu kasıtlı olarak tırmandırmak suretiyle, 7 Ekim öncesinde bölgede mevcut olan kırılgan sosyopolitik konjonktürel yapıyı kendi elleriyle nihayet yıkıyor.
Bugün Batı ‘soykırım’ sözcüğünü kullanmamayı tercih ediyor. Ancak İsrail Ordusu’nun sivil-asker ayrımı gözetmeyen saldırıları, Nazilerin İkinci Dünya Savaşı sırasındaki “gözdağı eylemlerine” benzemiyor mu?!. Tarihte; İtalyan, Çekoslovak ve Belaruslu partizanların sabotaj eylemlerine cevaben Nazilerin tüm yerleşim yerlerini kadınlar, yaşlılar ve çocuklarla birlikte toptan yok ettikleri iyi biliniyor. Naziler, onların bu eylemlerini “kolektif sorumluluk” olarak adlandırıyordu ve Nürnberg Mahkemesi tarafından bu suçtan dolayı mahkûm edildiler. Ve şimdi, aradan neredeyse 80 yıl geçtikten sonra İsrail devleti Nazi–Alman faşistlerinin çizdiği yolu izliyor!..
Kara operasyonunun bedeli
İsrail birimleri bu günlerde Gazze Şeridi’ni işgal etmeye ve orada “Hamas Avı” adını verdikleri bir cezalandırma operasyonu gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Ancak bu adımın her iki taraftaki mağdur ve kurban sayısını yalnızca katlamaktan başka bir şeye neden olmayacağını anlamak gerekiyor. Filistinli radikallere karşı daha önce gerçekleştirilen askeri operasyonlarda yaşanan deneyimlerin de gösterdiği üzere, Hamas’ı askeri güçle yok etmek mümkün değil ve olmayacak. İsrail’in Gazze’yi topyekûn temizlenme histerisi, Orta Doğu’da uzun süreli bir kan gölüne yol açmış olacak ve diğer bölgesel aktörleri de peyderpey bu girdaba sürükleyecektir. İsrail ve Filistin etrafında şu anda en çok bulunan şey silahlar ve tehdit edici açıklamalar. Eksik olan şey ise meseleye sorumlu bir yaklaşım ve soğukkanlılık…