Mehmet Doğan (Uluslararası Enerji Uzmanı)
Televizyonlar kanalı ile kamuoyuna sunulan bilgiler arasında özellikle İran’ın nükleer tesislerine ilişkin tartışmalar teknik detaylardan uzak, manipülatif yorumlarla şekilleniyor.
Bu nedenle, İran’ın nükleer altyapısını somut verilerle, sahaya dayalı bilgilerle anlatmak ve kamuoyundaki bilgi kirliliğini gidermek büyük önem taşıyor.
6 konu başlığı altında 6 dizi hazırladım (1) Nükleer Enerji Tesisleri (Hali hazırda elektrik üreten veya planlanan), (2) Uranyum Zenginleştirme veya yakıt üretim tesisleri, (3) IAEA’nın (Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı) Denetimine Erişim Sağlanmayan Faaliyetler (4) IAEA’nın İncelediği Şüpheli Sahalar (5) İran’ın zenginleştirilmiş Uranyum stoğu (6) Özet ve çözüm önerisi
Nükleer Enerji Tesisleri
Buşehr
Buşehr Nükleer Santrali’nin temeli 1975’te Alman Siemens/KWU tarafından atıldı. Ancak 1979’daki İran Devrimi sonrası proje durduruldu. Ardından İran-Irak Savaşı sırasında tesis bombalandı ve ağır hasar aldı. Proje uzun yıllar askıya alındı.
1995’te İran, Rusya (Rosatom) ile yeni bir anlaşma imzaladı. Eski Alman altyapısı, Rus VVER-1000 reaktör teknolojisine göre yeniden tasarlandı. Teknik zorluklar ve siyasi krizler nedeniyle inşaat süreci defalarca aksadı.

Fotoğraf: sts.hydro.ru
Buşehr-1 ünitesi 2011’de devreye girdi, 2013’te tam ticari işletmeye geçti. 1000 MWe üretim kapasitesine sahip olan santral, İran’ın faaliyetteki ilk ve şu an için tek nükleer enerji santralidir.
2013 itibarıyla santral kademeli olarak İranlı ekiplere devredilse de, kritik teknik destek hâlen Rus Rosatom ekibi tarafından sağlanmaktadır. Buşehr-2 ve Buşehr-3 ünitelerinin inşasına ise 2019’da başlandı. Her biri 1050 MWe kapasiteli bu ünitelerin 2030 sonrasında devreye girmesi planlanmaktadır.
2023 sonrası yaşanan İran-İsrail gerilimi sırasında Buşehr’in hedef alınabileceği endişeleri doğdu. Rusya, İsrail’i doğrudan uyararak santrale saldırılmaması gerektiğini belirtti. Buşehr, bu süreçte zarar görmeden çalışmaya devam etti.
Darkhovin
Buşehr Santrali dışında İran, tamamen yerli tasarıma sahip Darkhovin Nükleer Santrali’nin de inşasına başlamıştır. Proje ilk kez 1970’lerde Fransız Framatome ile planlandı; iki 910 MWe reaktör için anlaşma yapılmıştı. Ancak 1979 Devrimi sonrası proje iptal edildi ve ekipmanlar Fransa’daki Gravelines Santrali’ne yönlendirildi.
1990’larda Çin’le yeniden görüşmeler yapıldı fakat ABD’nin baskısıyla bu girişim de başarısız oldu. İran, yıllar sonra kendi geliştirdiği 360 MWe kapasiteli PWR (basınçlı su reaktörü) için 2022’de inşaata başladı. Darkhovin, İran’ın nükleer bağımsızlık hedefinin sembolü olarak değerlendiriliyor.
Santralin yakıtı İran’da üretilecek. Devreye alınmasının 2030 sonrasında gerçekleşmesi bekleniyor. Ancak IAEA ile bildirime dayalı prosedürlerde yaşanan anlaşmazlıklar ve yaptırımlar sürecin seyrini etkileyebilir.
Arak
Arak IR-40 reaktörü, İran’ın Orta Eyaleti’nde yer almaktadır, ağır su (D₂O) teknolojisine dayalı olarak tasarlanmıştır. İnşaatına 2004 yılında başlandı; ancak tesis hiçbir zaman faaliyete geçmedi. 2015 tarihli JCPOA anlaşması çerçevesinde, reaktörün nükleer silah yapımına uygun plutonyum üretme kapasitesi azaltılmak üzere önemli bir yeniden tasarım süreci başlatıldı. Çin’in teknik desteğiyle sürdürülen bu dönüşüm hâlen devam etmektedir.

Fotoğraf: tass.ru
Ağır su reaktörleri doğal uranyumla çalışabildikleri için zenginleştirme gerektirmezler. Bu reaktörlerde ağır su, nötronları yavaşlatıcı (moderatör) olarak kullanılır; bu da uranyum-238’in nötron yakalayarak plutonyum-239’a dönüşmesini kolaylaştırır. IR-40’ın hemen yanında yer alan ağır su üretim tesisi (HWPP), reaktörün D₂O ihtiyacını karşılamakta ve İran’a bu alanda tam bir tedarik bağımsızlığı sağlamaktadır.
İran’ın bu tesiste ağır su üretimini artırması, uluslararası kamuoyunda şüphe yaratmıştır. Zira ağır su reaktörleri görece küçük boyutlarda ve gizli şekilde inşa edilebilir. İran’ın elindeki fazla ağır suyun, bilinen IR-40 dışında başka bir reaktörde plutonyum üretimi için kullanılabileceği endişesi dile getirilmektedir. Ağır su doğrudan silah üretmese de, plutonyum üretiminin altyapısı olarak stratejik bir öneme sahiptir.
Plutonyum-239, nükleer silahlarda kullanılan iki temel çekirdek maddesinden biridir (diğeri yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyumdur). Bir atom bombasının çekirdeğinde, bu maddeler yüksek hızlı nötronlarla bölünerek zincirleme fisyon reaksiyonu başlatır ve çok kısa sürede büyük miktarda enerji açığa çıkar. Plutonyum, daha küçük boyutta ama daha yüksek verimli silahların üretimini mümkün kıldığı için stratejik silah programlarında özellikle tercih edilir.
Özetle, Buşehr ve Darkhovin santralleri, İran’ın elektrik üretimi amaçlı barışçıl nükleer enerji programının birer parçasıdır. Bu santrallerde kullanılan yakıt, %3–5 seviyesinde zenginleştirilmiştir ve nükleer silah üretimi için doğrudan uygun değildir. Arak reaktörü ise teknik yapısı gereği fizyon sonrası plutonyum üretme potansiyeline sahiptir. Bu durum, onu diğer santrallerden ayırmakta ve stratejik bir izleme konusu haline getirmektedir.
Uranyum Zenginleştirme Tesisleri ve IAEA Denetimi Altında Olmayan Faaliyetler
Uranyum Zenginleştirme Süreci
Uranyum zenginleştirme, doğal uranyumun içinde düşük oranda bulunan U-235 izotopunun oranını artırma işlemidir. Bu işlemde kullanılan temel teknoloji santrifüj sistemidir. U-238 izotopu daha ağır olduğundan, santrifüjlerde merkezkaç kuvvetiyle dışa doğru savrulurken, U-235 izotopu içe daha yakın kalır. Uranyum bu sistemlere uranyum hekzaflorür (UF6) gazı formunda girer. UF6 oda sıcaklığında katı hâlde bulunur ancak yaklaşık 60°C’de gaz fazına geçerek santrifüjlerde ayrıştırılabilir hâle gelir.

Fotoğraf: tvc.ru
İsfahan UF6 Üretim Tesisi
İsfahan’daki tesis, uranyum cevherinden UF6 gazı üretmek üzere tasarlanmıştır. Bu tesiste zenginleştirme yapılmaz; yalnızca yakıt çevrimi sürecinin kimyasal aşamaları yürütülür. Ayrıca, nükleer yakıt çubuklarının kaplamasında kullanılan zirkonyum üretimi de burada gerçekleştirilir.
Natanz Uranyum Zenginleştirme Tesisi
Natanz’daki tesis, İran’ın başlıca uranyum zenginleştirme merkezidir. Burada iki ayrı bölüm faaliyet göstermektedir:
- Fuel Enrichment Plant (FEP): Seri üretim amaçlı büyük çaplı santrifüj kaskadlarının bulunduğu ana tesis.
- Pilot Fuel Enrichment Plant (PFEP): Farklı santrifüj tiplerinin test edildiği ve yüksek zenginleştirme denemelerinin yapıldığı pilot tesis.
Natanz’da gerçekleşecek olası bir saldırı, burada nükleer fizyon olmadığından radyolojik bir felakete yol açmaz, ancak kimyasal ve çevresel riskler yaratabilir.
Fordo Uranyum Zenginleştirme Tesisi
Fordo tesisi, dağın içine oyulmuş, yer altına tamamen gömülü ve yüksek korumaya sahip bir zenginleştirme tesisidir. Başlangıçta araştırma ve tıbbi reaktörler için %20 düzeyinde zenginleştirilmiş uranyum üretimi planlanmışken, zamanla burada daha gelişmiş santrifüjlerle %60 seviyelerine ulaşılmıştır. IAEA’nın 2025 tarihli raporuna göre, hem Fordo hem de Natanz’da faaliyet gösteren santrifüj sayıları detaylı olarak bildirilmiştir.
Tahran Araştırma Reaktörü (TRR)
1967 yılında ABD tarafından kurulan ve 5 MW termal güce sahip bu araştırma reaktörü, tıbbi izotop üretimi ve nükleer araştırmalar amacıyla kullanılır. 1987 yılında Arjantin’den alınan yakıtlarla çalışmaya devam etmiş, zamanla İran yerli yakıt üretimine yönelmiştir. Reaktör, %19,75 oranında zenginleştirilmiş uranyumla çalışmakta olup, IAEA bu reaktörde kullanılan yakıtların depolanması ve olası yeniden işleme faaliyetlerinin eksiksiz raporlanmadığını belirtmektedir. Bu durum, plütonyum üretimi riski açısından dikkate alınmaktadır.
IAEA’nın Denetimine Erişim Sağlanmayan Faaliyetler (Şubat 2021’den Bu Yana)

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı
Ağır su üretimi ve stokları (HWPP): Gizli ağır su reaktörleriyle plütonyum üretimi yapılabilir.
Uranyum cevheri konsantresi (UOC) üretimi ve transferi: Yakıt zincirinin ilk adımının takibi yapılamaz.
Santrifüj rotoru, bellow (Metal Körük) üretimi ve karbon fiber kullanımı: Gelişmiş santrifüjlerin gizli üretimi mümkün olur.
Zenginleştirme tesislerine (Natanz, Fordo) günlük erişim: HEU (yüksek derecede zenginleştirilmiş uranyum) üretimi fark edilemeyebilir.
Zenginleştirilmiş uranyum stoklarının sürekli doğrulanması: Silaha uygun stoklar gizlenebilir.
Santrifüj testleri ve AR-GE tesisleri: Askerî amaçlı teknoloji geliştirme denetimsiz kalır.
Online izleme sistemleri (OLEM, FLUM): Anlık üretim artışları fark edilmez.
Ek Protokol ve Modifiye Kod 3.1: Beyan dışı tesislerin tespiti zorlaşır.
JCPOA’nın T Bölümü: Nükleer silah tasarımıyla ilgili faaliyetlerin denetlenmesi imkânsızlaşır.
IAEA’nın İncelediği Şüpheli Sahalar
Lavisan-Shian: 2000’lerin başında nükleer silah tasarımı ve lazerle uranyum zenginleştirme Ar-Ge’si yapılan askeri kompleks. 2003-2004 arasında tüm yapılar yıkıldı, zemin sıyrıldı ve delil bırakılmadı.
Varamin: 1999-2003 arasında pilot ölçekte uranyum işleme ve kontamine ekipman depolama alanı olarak kullanıldı. 2020’de IAEA çevresel örneklemelerinde işlenmiş uranyum izleri tespit edildi; İran izah getiremedi.
Turquzabad: 2010-2018 arasında Varamin’den gelen nükleer malzeme ve ekipmanın depolandığı alan. 2019’da IAEA tarafından alınan örneklerde insan kaynaklı uranyum partikülleri bulundu.
Marivan: 2003’te implozyon tipi patlayıcı lens testlerinin yapıldığı saha. 2019 sonrası IAEA’nın dikkatini çekti, binalar hızla yıkıldı. 2020’de alınan örneklerde patlayıcı kalıntılar ve düşük seviyede uranyum izleri tespit edildi.
İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stoğu
%60’a kadar zenginleştirilmiş uranyum:
≈ 121.5 kg (UF6 formunda), U-235 eşdeğeriyle ≈ 81.9 kg
%20’ye kadar zenginleştirilmiş uranyum:
≈ 712.2 kg (UF6 formunda), U-235 eşdeğeriyle ≈ 476.9 kg
%5’e kadar zenginleştirilmiş uranyum (düşük zenginleştirme):
≈ 2,002.7 kg (UF6 formunda), U-235 eşdeğeriyle ≈ 135.4 kg
Son Söz -Özet
Bağımsız bir uzman değerlendirmesi olarak, İran’ın mevcut nükleer programı üç temel nedenle barışçıl bir enerji programı olarak değerlendirilemez:
- Uranyum zenginleştirme faaliyetleri ekonomik olarak anlamsızdır. İran, küresel pazardan çok daha ucuza nükleer yakıt temin edebilecekken, yüksek maliyetli zenginleştirme altyapısına yatırım yapmıştır.
- Sivil enerji üretimi için gerekli olan %3–5 seviyesini aşarak %60 oranında zenginleştirme yapılmıştır. Bu, nükleer silah yapımına teknik olarak sadece bir adım uzaklıkta olan bir seviyedir.
- İran, ihtiyaç fazlası ağır su üretmektedir. Bu da sadece IR-40 gibi ağır su reaktörlerinde değil, potansiyel olarak gizli plütonyum üretiminde de kullanılabilecek bir altyapı oluşturduğu şüphesini doğurmaktadır.
Bu adımların savunulması adına bazı argümanlar öne sürülebilir:
– “Enerji bağımsızlığı için zenginleştirme hakkımızdır.”
– “%60 seviyesindeki uranyum seyreltilecek.”
– “Ağır su ihracat amacıyla üretiliyor.”
Ancak bu savunmaların teknik ve mantıksal bir temele dayanmadığı kanaatindeyim.
Elbette nükleer silah yalnızca İran için değil, hiçbir ülke için kabul edilebilir bir güvenlik aracı olmamalıdır. Ancak mevcut sistemde nükleer silah sahibi ülkelerin varlığı devam ederken, sadece sahip olmayan ülkeleri sınırlamak da adaletsizliktir.
Bu nedenle çözüm, yalnızca İran’ı hedef almayan küresel bir silahsızlanma çerçevesinde bulunabilir. Bu noktada, 1993–2013 arasında ABD ile Rusya arasında uygulanan “Megaton to Megawatt” programı örnek alınmalıdır. Bu proje kapsamında, 20.000 savaş başlığına karşılık gelen 500 ton yüksek derecede zenginleştirilmiş uranyum (HEU), nükleer silah kapasitesinden çıkarılarak düşük zenginleştirilmiş uranyuma (LEU) dönüştürülmüş ve ABD’deki ticari santrallerde enerji üretiminde kullanılmıştır.
Sonuçta hem on binlerce savaş başlığı devre dışı bırakılmış, hem de taraflar için siyasi, ekonomik ve enerji güvenliği açısından “kazan-kazan” modeli oluşturulmuştur.
Benzer bir yaklaşım, bugün İran ve diğer ülkeler için yeni bir yol haritası olabilir.
Bugün küresel bir çözüm arıyorsak, yalnızca İran’a odaklanan yaptırımlar değil, tüm dünyayı kapsayan yeni bir silahsızlanma vizyonu oluşturmalıyız. Geçmişte bu yapıldı, yine yapılabilir.
Manşet fotoğrafı: nna-leb.gov.lb
Mehmet Doğan’la ilgili diğer yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: