Önce biraz etimoloji. Bilirsiniz, Antik Yunan mitolojisinde her iş ve olaydan sorumlu tanrılar vardı.
Yunanca uyku anlamına gelen Hypnos (hipnoz), uyku tanrısının da adıdır. Hypnos’un iki oğlu vardı: Düşler tanrısı Morpheus (morfin adı buradan gelir) ile kâbus tanrısı Phobetor (fobi sözü de buradan gelir).
Hypnos sözünden kök alan Hipnopedi, uykudayken bilgi edinme anlamına gelir. 1920’lerde Almanya’da başlayıp tüm dünyaya yayılan bir hipnopedi modası vardı. Uykudayken hiç bir çaba harcamadan öğrenme düşüncesi herkesin hayallerini süslüyordu.
Uyuyan beynin yeni bilgileri algılama ve anı oluşturma yeteneği üzerine çok sayıda sinir bilimsel deney ve çalışma yürütmüştür. Bu çalışmalardan bazıları, deneklerin uykudayken dinletilen bir dizi sesi anımsayabildiklerini göstermiştir. Ancak başka çalışmalar, uyku sırasında öğrenmenin uyanıkken öğrenmeye oranla çok daha az etkili olduğunu ortaya koymuştur.
Uykuda dil öğrenme hipotezi, uyku sırasında beynin bilinçsizce sesleri işleme ve kaydetme yeteneği olduğu varsayımına dayanır. Bu hipotez, özellikle yabancı dil öğrenenler için, uyku sırasında özel bir dil materyali sunmanın, dil becerilerini geliştirmeye yardımcı olabileceğini öne sürer.
Çeşitli üniversitelerde uyku sırasında yabancı dil öğreniminin etkinliğini artırmak için farklı yöntemler üzerine yürütülmüş çalışmışlar mevcuttur. Bunun olabilirliğini inceleyen çalışmalardan biri 1983 yılında Almanya’daki Koblenz Üniversitesi’nde yapıldı.
O zamanlar bu üniversitede öğrenciydim ve “Süper Learning” adı verilen bu projeyi yöneten Prof. Loddenkemper liderliğindeki araştırma ekibinde ben de yer aldım. Görevim Almanca ve Türkçe sesleri konuşmacı olarak teybe kaydetmekti.
Prof. Loddenkemper, EEG (elektroensefalogram) kayıtlarından elde edilen verilere dayanarak, uyku sırasında yavaşlayan dalgaların sözel öğrenmeye elverişli bilişsel ortamı yaratacağı hipotezini savunuyordu.
Bu araştırma, şekerleme yapan Alman öğrencilere ve öğretim görevlilerine Türkçe öğretimini dil bilimsel bir perspektiften değerlendirmeyi amaçlıyordu. Bu tür araştırmalar 1980’lerde, odaklanma ve uykunun dil öğrenimindeki rolünü anlamada önemli bir adım olarak öne çıkmaktaydı.
Gönüllüler dikkatlice gruplandırılıyor, her seferinde on katılımcı uyku laboratuvarına alınıyordu. Uykuya dalma sürecini kolaylaştırmak adına Schubert ve Liszt’in yavaşlatılmış piyano parçaları eşliğinde çeşitli meditatif teknikler ve nefes egzersizleri uygulanıyordu.
Denekler şekerleme kıvamına geldiğinde önceden kaydettiğimiz Almanca sözcükleri ve Türkçe karşılıklarını nefes ritmine uygun olarak dört kez dinletiyorduk. Bu sırada, uykuyla uyanıklık arasındaki geçişte ve yoğun gevşeme anlarında ortaya çıkan alfa dalgalarının öğrenmeyi destekleyeceği varsayılıyordu. Bu yöntemin uyku sırasında dilsel uyaranları daha etkili hale getirerek uyku sonrasında dilsel girdileri güçlendireceğine inanılıyordu.
Deneklerin 10 oturumda kendilerine sunulan 300 Türkçe sözcüğü anımsamaları bekleniyordu. Ancak periyodik testler, uykudayken edinilen öğrenme içeriğini uyanıkken etkinleştirmeye çalışmanın beklenen sonuçları vermeyebileceğini göstermiştir.
Bu çalışma sonucunda bilişsel aktivite için gerekli koşulların yaratılmasından sorumlu nörokimyasalların uyku sırasında salgılanmadığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca işitsel duyusal etkinliği sürdükçe kişinin kendiliğinden derin uykuya dalma ihtimalinin düşük olduğu sonucuna varılmıştır.
Böylece, yoğun gevşemiş durumdayken işitilen verilerin geri çağrılmasını destekleyen alfa dalgalarının, gene gevşemiş bir durumdayken eş zamanlı olarak etkinleştirilmesi gerektiği doğrulanmıştır.
20212’de Northwestern Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırmaya göre, uyanıkken dinlenen bilgilerin uykuda yinelenmesi çağrışım yaratmada bazı avantajlar sunuyor olabilir. Bern Psikoloji Enstitüsü’nden dört bilim insanı bu alandaki son önemli çalışmalardan birini gerçekleştirdi (Züst, Ruch, Wiest, Henke, 2019).
Yayında özetle şöyle deniyor:
“Karmaşık olmayan yeni verilerin yalnızca REM dışı derin uyku evresinde işitsel girdi sağladığı saptandı. Ancak ayırtında olmadan özümsenen verilerin uyandıktan sonra akılda ne kadar tutulabildiği konusunda doyurucu kanıtlara ulaşılamadı“.
Uyku, yeni verilerin beyne girdi sağladığı bir evre değildir. Uyanıkken derlenen veriler uyku sırasında işlenip bilgiye dönüştürülür, konsolide edilir ve sinir sistemi üzerinde işleyen bellekte ilgili klasörlere aktarılır.
Bazı kolay verilerin uyku sırasında koşullu ilişkilendirme yoluyla kaydedildiği yönündeki bilgiler, uykuda yabancı dil öğrenilebileceğine dair kanıt sunmaz. Dil öğrenme süreci kesinlikle aktif etkileşim, yineleme ve pratik yapma gibi faktörlere dayanır. Hepsinden önemlisi yabancı diller ancak bir bağlam içinde öğrenilir.
Beynimiz yabancı sözcükleri öğrendiğinde, onları hemen karşılık gelen sözcüklerle bir bağlama yerleştirir. Tümce kurmak için gereken sistematik ilişki böylece kurulur ve sürdürülür. Bağlam, yabancı sözcükleri sözdizimsel ve anlamsal ilişki içinde bellekte kilitlemeye ve açmaya yarayan ana araçtır.
Evrimsel süreçler kendi doğal akışında ilerlerken, hipnopedi doğal süreçleri zorlayan hormonlu bir öğretim yöntemiymiş gibi geliyor. Ben bugüne kadar uykusunda dil öğrenmeyi başarmış kimseyle karşılaşmadım, ileride karşılaşacağımızı umalım.
halilocakli@yahoo.com