Ülke adları, o topraklarda yaşayan halkların binlerce yıllık geçmişine ve kültürel birikimine açılan birer pencere gibidir.
Bazı ülkeler adlarını efsanelerden alırken, bazıları coğrafi özelliklerin izlerini taşır; kimileri ise geçmişten günümüze gezginlerin bıraktığı etkileri yansıtır. Her bir ülke adı, o toplumun kendini nasıl gördüğünü ya da başkalarınca nasıl algılandığını anlamamıza yardımcı olan küçük ama önemli ipuçları sunar.
Aşağıda, 25 ülke adının etimolojik kökenine ilişkin kısa açıklamalar bulabilirsiniz.
Arjantin: Kökeni, İtalyancadan İspanyolcaya geçen “argento” sözcüğüne dayanır. “Argento” gümüş, “Argentina” ise “gümüş ülkesi” anlamına gelir. Güney Amerika kıtasına ayak basan ilk kâşiflerin bolca gümüş buldukları bu bölgeye “Argentina” (gümüş ülkesi) adını verdikleri anlatılır. Ancak bölge aslında gümüş açısından zengin değildi ve tüm beklentiler aslında söylentilerden kaynaklanıyordu. Arjantin adı, Türkçeye Fransızcadaki söylenişine uygun olarak geçmiş.
Avustralya: Eski çağ haritacıları, dünyanın kuzeyindeki kara parçalarını su üzerinde dengeleyen bir büyük kara kütlesinin güneyde bulunması gerektiğine inanıyorlardı. Var olduğuna inanılan bu kıtaya Latincede “Terra Australis Incognita” yani “Güneydeki Bilinmeyen Topraklar” adını verdiler.
O dönemde Avustralya henüz keşfedilmemişti ancak varsayımsal adı Terra Australis olarak çoktan haritalara işlenmişti. 1770 yılında Kaptan James Cook’un kıtaya ulaşmasıyla, bu hayali isim gerçek bir yer olduğu doğrulanan Avustralya kıtasının adı olarak kabul edildi. Avustralya teriminin bazı dillerde ilginç karşılıkları var. Türkçe okunuşlarıyla veriyorum: Vietnamca: Uk, Korece: Hocu, Çince: Odaliya, Japonca: Osutoraria.
Barbados: Portekizli denizciler 16. yüzyılda Karayipler’de bu adayı keşfettiklerinde, adı “sakallılar” anlamına gelen “Os Barbados” olsun demişler. Bu ilginç isim, adada bolca yetişen ve dallarında sakallı bir görünüme sahip incir ağaçlarının varlığına dayandırılır. Portekizlilerin bu ağaçlar görünüşünden etkilendiği ve adaya bu nedenle bu ismi verdikleri düşünülmektedir. Günümüzde Barbados, sakallı ağaçları ve diğer doğal güzellikleriyle turistik bir markaya dönüşmüştür.
Belçika: Bugünkü Belçika topraklarında yaşamış ve Keltlerin bir kolu olan bir halk, kendilerine Kelt dilinde “yaman adamlar” ya da “kızgın adamlar” anlamına gelen “Belgae” adını vermişlerdi. Jül Sezar’dan bu yana bilinen bu isim, Latincede “Belgium” şeklinde evrilmişti. Romalılar, Belgae kabilesinin yaşadığı topraklara “Gallia Belgica” adıyla eyalet statüsü vermişti. Türkçedeki “Belçika” sözcüğü ise, İtalyancadaki “Belgica” ifadesinden geçmiş.
Butan: Bhutan ismi Tibetçe “yüksek arazi” veya “dağlık ülke” anlamına gelen “bhota” kelimesinden türetilmiştir. Ayrıca Bhutan adının Sanskritçe “Tibet” anlamına gelen “Bhot” teriminden türediğine dair bir hipotez de bulunmaktadır. Bu etimolojilerin her ikisi de Himalaya Dağları’nın güney eteklerinde yer alan Bhutan’ın coğrafi yapısıyla büyük ölçüde uyumludur. Bununla birlikte, ismin kaba bir İtalyan argo kelimesiyle belirli bir benzerlik taşıması talihsiz bir rastlantıdır.
Cezayir: Bu ad, Arapça “Cuzu’ir Beni Mazganna” ifadesinden türemiştir ve “Mazganna Oğulları Adaları” anlamına gelir. Zamanla, bu ifade kısalarak “Cazā’ir” yani “adalar” halini almıştır. Bu ad, başkent Cezayir şehri açıklarında bulunan dört adayı ifade ediyordu. Ancak, Osmanlı döneminde yapılan liman çalışmalarıyla bu adalar kara ile birleştirilmişti.
Çin: Sanskritçe ‘Çina’ sözcüğü, ilk olarak Milattan Önce (M.Ö.) 500’lerde Hindistan’da yazılmış Artaşastra adlı eserde kaydedilmiştir. Kitapta devlet yönetimi, tarım, madencilik ve Çin’le mal takası gibi konulara yer verilir. Çinliler, Çin adının “Qin” hanedanın adından türediğini ileri sürse de Sanskritçe kullanımı en az 150 yıl daha erkendir.
Çinliler ülkelerini, yaklaşık Türkçe telaffuz ile “Congguo” olarak adlandırırlar. Eski Orta Asya Türkleri Çin ülkesine Kitan, Kitay veya Katay diyorlardı. “Çin” adı Batı dünyasına büyük ölçüde Marco Polo gibi Batılı gezgin ve tüccarların Çin’e olan ilgisi sayesinde yerleşmiş. Günümüz Türkçesine ise Farsça telaffuzu olan “Çin” biçimi ile geçmiş. Geniş anlamda fayans ve seramik anlamlarını karşılayacak şekilde kullanılan “Çini” de Farsçadan gelir ve “Çin işi” demektir.
Endonezya: Endonezya adını, “Hint adaları” anlamına gelen Latince “Indo” ve Yunanca “Nisia” sözcüklerinin birleşiminden alır. Tarih boyunca Hint yarımadasından yola düşen tüccarlar, baharat ticaretini geliştirmek için bu adaları kullanmışlardır. Bu yoğun ticaret ilişkisi, Endonezya’da Hint kültürünün yayılmasına ve yerleşik hale gelmesine önemli ölçüde katkıda bulunmuştur.
Endonezya, uzun süre Hollanda’nın kolonisiydi. Hollandalılar “Endonezya” adının sevmemişler, onun yerine “Hollanda Doğu Hint Adaları” terimini kullanmayı yeğliyorlardı. Ancak ülke, 1945’te bağımsızlığını ilan ederken “Endonezya” adını resmi olarak benimsedi.
Etiyopya: Adı, antik Yunan literatüründe bölgenin coğrafi ve kültürel özelliklerine işaret eden bir tanımlama olarak geçer. Eski Yunancada “yanık tenli” anlamına gelen “Aithíops” sözcüğünden türeyen bu isim, ülke halkının ten rengine dair genel bir betimleme sunar.
Geçmişte ise Arapça “karışık” ya da “çeşitli” anlamına gelen “Habeş”ten türetilen “Habeşistan” adı kullanılırdı. Bu isim, Etiyopya’nın içinde barındırdığı zengin etnik ve kültürel çeşitliliği vurgular.
Etiyopya’nın kuzeydoğusunda yer alan “Afar” adlı bölgenin adı esasında tozlu anlamına gelir. Bu yakıştırma, Latincede “Tozlu Topraklar” anlamında “Terra Afarica” şeklindeki söylenişiyle Afrika Kıtası’nın adına kök vermiştir.
Fransa: Şu anda Fransa olarak bilinen topraklar, 2 bin yıl önce Asteriks’in öykülerinde “Galyalılar” olarak ölümsüzleşen bir Kelt halkına ev sahipliği yapıyordu. Fransa’nın Yunancadaki adı bugün bile hâlâ “Galya”dır. Roma lejyonları bu topraklarda ilerlerken Fransa, önce Romalıların sonra da bir Germen halkı olan Frankların egemenliğine girdi.
“Frank” terimi Latince “Franci” kelimesinden türemiş olup, “özgür insanlar” anlamına gelir. Franklar, Galya’da kalıcı bir Germen krallığı kurarak Orta Çağ boyunca modern Fransa’nın temellerini attılar. Nihayetinde Frank Krallığı’nın genişlemesiyle, 11. yüzyıldan sonra “Frankların ülkesi” anlamına gelen bugünkü “Fransa” adını aldı. Özetle Fransa, “Özgürler Ülkesi” demektir.
İspanya: Adının, Fenikeliler tarafından M.Ö. 1. binyılda İber Yarımadası’na “maden diyarı” anlamında verildiği ve bu adın “İspanim” olduğu düşünülmekte. Bazı tarihçiler bu terimi “tavşanlar diyarı” olarak yorumlar. Romalı yazar Quintus (M.Ö. 3. yy), İspanya adını yazılı olarak kaydeden ilk kişi olmuş.
İspanya’ya bağlı Kanarya Adaları’nın adı ise kanarya kuşundan değil, köpekten gelmektedir: Latince “canis” köpek anlamına gelirken, “Canariae Insulae” “Köpek Adaları” demektir. Romalı kâşifler, adaları “iri boyutlarda çok sayıda köpeğe sahip” olarak tanımlamış ve bu nedenle Köpek Adaları demişler. Kanarya kuşunun adının kökeni, bu sevimli kuşların ilk olarak Köpek Adaları’nda görülmesine dayanır.
İtalya: “Çizme”nin adının kökeni tam olarak açıklığa kavuşmamış olmakla birlikte, tarih boyunca çeşitli teoriler öne sürülmüştür. Popüler bir hipotez, İtalya isminin antik çağda konuşulan yerel İtalyancadaki “Viteliu” kelimesinden türediğini savunur. Buna göre, yerel dilde “genç sığırların ülkesi” anlamına gelen bu terim, Latincedeki “buzağı” anlamına gelen “vitulus” kelimesiyle de ilişkilidir.
Başka bir popüler hipoteze göre, “İtalya” adı Yunancada “dumanlı yer” anlamına gelen “Aithaleia” sözcüğünden türemiş olabilir. Bu hipotez, İtalya’ya doğudan gelenlerin karşısına çıkan Etna Dağı gibi sürekli dumanlar saçan etkileyici bir yanardağın varlığını işaret eder.
Bu yanardağın sık sık dumanlar içinde kalması, antik dönemde bu bölgenin “duman kaplı” olarak anılmasına ve İtalya adına esin vermiş olabileceği düşünülüyor. Etna’nın adı da eski Yunanca kökenli olup, yanmak, alevlenmek anlamına gelir.
İzlanda: Vikingler tarafından verilmiş olan “Island” adı, “buzlar ülkesi” anlamına gelir. İzlanda dilinde “İs” buz, “Land” ise toprak anlamına gelir. Viking kâşifi Naddoddr, adaya ilk vardığında büyük bir kar fırtınasıyla karşılaştığı için bu adı kullanmış. İzlanda adının Türkçe söylenişi İtalyancadan uyarlanmış.
Kamerun: Orta Afrika’nın Atlantik kıyısında yer alan bu ülke, tarih boyunca Portekiz, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın sömürgesi olmuş. Kamerun adı, Portekizlilerin ülkenin en büyük nehrine verdikleri isimden gelmektedir. Portekizcede “Rio” nehir, “Rio dos Camarões” ise “Karidesli Nehir” anlamına gelir. Zamanla nehir düşmüş ve ülkenin adı yalnızca “Karides” anlamını taşıyan “Kamerun” olarak kalmış.
Kıbrıs: Antik çağlarda bakır kazanımının önde gelen yerlerinden biri Kıbrıs Adası’ydı. Adını Yunancadan “Kypros” ya da Latince “Cuprum” kelimelerinden alan adanın adı gerçekte “bakır diyarı” demektir. İngilizcedeki “copper” kelimesinin kökeni de Kıbrıs’a dayanır. Alternatif bir teori ise adanın adının, servi ağacının Yunanca ismi “kyparissi”den türediğini öne sürer.
Kıbrıs’a Hititçede Alaşya, Mısırcada Asi, Asurcada Yatnana, İbranicede ise Kittim denmiş. Türkçedeki Kıbrıs adı ise Yunanca “Kypros” sözcüğünden uyarlanmıştır.
Kosta Rika: İspanyolcada “kıyı” anlamına gelen “costa” ve “zengin” anlamına gelen “rica” kelimelerinden türetilen Kosta Rika, “zengin kıyılar” anlamına gelir. Kristof Kolomb 1502 yılında buraya geldiğinde, çok miktarda altın bulmuş ve bu yüzden buraya “Kosta del Oro” yani “Altın Sahil” adını vermiş. Zamanla bu tanım “Zengin Kıyılar” anlamında “Kosta Rika” olarak genişlemiş.
Lübnan: Fenikece, Asurca, Aramice, İbranice, Akadca ve Arapça gibi Sami dillerinde “beyaz” anlamına gelen “Laban” kökünden türetilmiştir. Bu etimolojik köken, ülkenin batı kıyılarına yaklaşık 170 kilometre boyunca paralel uzanan sıradağların bembeyaz kar örtüsüyle kaplı olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Lübnan mutfağında yaygın olarak kullanılan süzme yoğurt kıvamındaki “labne” aslında beyaz peynir demektir. Lübnan’ı anlatan en eski yazılı kayıtlar, M.Ö. 3. binyıla ait Sümer ve Akad çivi yazılı tabletlerinde bulundu.
Malta: Adının kökenine dair en yaygın kabul gören teori, Yunanca bal anlamına gelen “meli” sözcüğünden türediği yönündedir. Eski çağlarda Malta; zengin aromatik bitkileri, yabani çiçekleri ve arı çeşitliliği ile tanınmıştı ve “Malta balı” lezzetiyle ün salmıştı. Eski Yunanlar, adanın bu özelliği nedeniyle Malta’ya “bal diyarı” anlamında “Melite” demişler. Bu tanım Roma kültürüne “Melita” adapte edilmiş ve zamanla “Malta”ya evrilmiş. Arıcılık bugün de adada önemli bir geçim kaynağıdır.
Nijerya: Bu ülkenin adı, 1897’de “The Times” gazetesine haber yazan İngiliz kadın gazeteci Flora Shaw’un önerisiyle ortaya çıkmış. Bu tanım, Batı Afrika’da tarım, balıkçılık ve ulaşım için çok önemli olan Nijer Nehri’nden gelmektedir. Latince “kara” anlamına gelen “Niger” kelimesi, nehre ve ülkeye ilham vermiştir. 19. yüzyılda İngiliz sömürgesi olan bölgede, İngilizler bu nehri referans alarak “Nigeria” adını resmileştirdi.
Aynı zamanda, nehrin geçtiği başka bir ülke olan Nijer devleti de adını bu nehirden almıştır. Fakat Nijer, bir kara ülkesi iken Nijerya nehrin deltasında yer alan bir ülkesidir.
Pakistan: “Pak” kelimesi, Farsçada ve Urduca “temiz”, “saf” anlamına gelirken “-İstan” eki ülke anlamına gelir. Bu iki kavramın bir araya gelmesiyle “Temiz Ülke” anlamı ortaya çıkar.
Ancak Pakistan adının kökenine ilişkin başka bir önerme, ülkenin temel bölgelerinin baş harflerinden oluşan bir akronim olarak yorumlanır. Buna yoruma göre, bölgeler ve baş harfleri şu şekildedir: P: Pencap, A: Afgani, K: Kaşmir, İ: İndus ve S: Sind ve Tan: Belucistan’ın son eki.
Bu bölgelerden özellikle dikkat çeken Pencap adı, “beş su” (Urduca Panc: Beş, Ap: su) anlamına gelir ve bölgenin beş büyük nehrine göndermede bulunur.
Singapur: Adı, Sanskritçe “Singhapura” kelimesinden türetilmişdir, “Aslan Şehri” anlamına gelir: “Singha” aslan, “Pura” şehir. Efsaneye göre bölgeyi keşfeden bir Malay prensi, burada bir aslan gördüğünü sanarak bu ismi vermiştir. Ancak, prensin Singapur bölgesine gittiği dönemde orada yaşayan tek bir aslan bile bırakılmadığından, gördüğü canlının başka bir vahşi hayvan olduğu düşünülmekte.
Papua Yeni Gine: “Papua” ve “Yeni Gine” adındaki iki büyük ada ile yaklaşık 600 küçük adadan oluşan geniş bir takımadadır. “Papua” kelimesi Malay dilinde “kıvırcık saçlılar” anlamına gelir ve bölgedeki yerli halkın saç yapısını tanımlamak amacıyla kullanılmıştır.
“Yeni Gine” adı ise 16. yüzyılda bölgeye gelen Portekizli kâşifler tarafından, Batı Afrika’daki Gine kıyılarıyla coğrafi benzerliğinden esinlenerek verilmiş. 20. yüzyıl başında Avustralya yönetimi altında birleştirilen bu topraklar, bağımsızlık kazanmasının ardından, ülkenin tamamını simgeleyen “Papua Yeni Gine” adıyla tanındı.
Türkiye: Adı, etnik kimliği belirten “Türk” ile Arapçada “ülke” anlamını veren “-iye” ekinin birleşiminden oluşur. Buna göre Türkiye, Türklerin Ülkesi ya da Türklerin Yurdu anlamına gelir.
Türk halkları için kullanılan en eski adlandırma M.Ö. 2. yüzyıla kadar izlenebilir; Çin belgelerinde Türklerden “Tujue” adıyla söz edilir. Arap coğrafyacılar, 10. yüzyılda bölgeyi “Diyar-ı Türk” (Türklerin Diyarı) olarak adlandırmış. Anadolu’ya 11. yüzyılda yerleşen Selçuklu Türklerinden sonra ise Bizanslılar, Türklerin yönetimindeki bölgelere “Tourkia” (Τουρκία) adını vermeye başlar.
Osmanlı döneminde ülkenin resmi adı “Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye” (Yüce Osmanlı Devleti) olarak anılıyordu. Cumhuriyetin kurulmasıyla bu geleneksel Osmanlıca ünvan yanı sıra “Turkiya” ve “Türkiya” gibi uyarlamalar terk edilerek, “Türkiye” adı resmileştirildi.
Dil bilimciler ve tarihçiler “Türk” adının kökeni üzerine çeşitli hipotezler geliştirmiştir. Bunlardan biri, “Türk” kelimesinin “türe-” fiil kökünden geldiğini ve “türeyen”, “yaratılan”, “yükselen” ya da “kök salan” anlamını taşıdığını öne sürer. Bu yorum, Göktürk Yazıtları’nda geçen “Türk” betimi bağlamında Türklerin kendilerini köklü, güçlü, ileri ve gelişmiş bir ulus olarak tanımlamalarıyla da örtüşmektedir.
Göktürklerin kendilerine “Türk” adını verdikleri en somut kaynaklardan biri, 8. yüzyılda dikilmiş olan Orhun Yazıtları’dır. Bu yazıtlar, Göktürk Kağanlığı’nın doğu ve batı kollarını birleştiren anıtlardır ve Türkçe yazılı birikimin en erken ve en kapsamlı örnekleri olarak kabul edilir.
Bir diğer hipotez, ‘Türk’ adının eski Asya Türkçesindeki ‘Törü’ ya da ‘Törük’ kelimesinden türediğini, bunun da “düzeni, yasası, töresi olan” anlamına geldiğini ve bunun Türk kimliğinin temelini oluşturan en güçlü argümanlardan biri olduğunu öne sürer.
Bu bağlamda, ‘Türk’ adı yalnız bir üst kimliği değil, aynı zamanda belirli bir yaşam biçimini ve kültürel değerleri de tanımlar; bu da Türklerin güçlü bir devlet geleneğine ve yönetim töresine sahip oldukları gerçeğiyle tutarlıdır.
“Türk” kelimesinin “güçlü” ya da “olgun” anlamını taşıdığı yönündeki bir başka tezin benimseyeni çoktur ancak henüz kanıtlanmış değildir. Bu nedenle, tüm bu teoriler içinde “türemek” köküyle bağlantılı açıklama daha güçlü bir zemin bulmaktadır.
Venezuela: İsminin kökeni ilginç bir şekilde, 1499 yılında bölgeye ulaşan İtalyan kâşif Amerigo Vespucci’nin gözlemlerine dayanır. Vespucci, bölgedeki bir gölün kıyısında kazıklar üzerine inşa edilmiş evleri gördüğünde, bu yapıları Venedik’te kanallar üzerine kurulu evlere benzetmiş. Bu benzerlikten yola çıkarak, İtalyanca “Venezia” (Venedik) adına “-ela” küçültme ekini ekleyerek “Küçük Venedik” anlamına gelen “Venezuela” adı böylece ortaya çıkmış ve yaygınlaşmış.
Yunanistan: Yunanlar, ülkelerinin Türkçede “Yunanistan” olarak anılmasından pek hoşlanmaz; çünkü “-istan” ekinin, ülkeyi Afganistan ve Pakistan gibi yoksul ülkelerle aynı düzlemde gösterdiğini düşünürler. Ancak işin aslı biraz daha derin ve tarihsel köklere dayanır. Helenler kendilerine Yunan demese de Yunan sözcüğü aslında Yunanca kökenlidir ama sonuna Farsça bir ek almıştır.
Persler, Anadolu’nun batısındaki İyonya bölgesinde yaşayan ve Helence konuşan İyon halkından yola çıkarak bu dili konuşan herkese “Yunan” demiştir: İonian > İyunan > Yunan. Zamanla, “-istan” eki eklenerek Yunanistan adı ortaya çıkmış. Farsça kökenli “-istan” eki yer, ülke, ya da memleket anlamına gelir ve Macaristan, Bulgaristan, Türkmenistan gibi adlarda da karşımıza çıkar.
Ülkenin adı Yunancadaki aslında “Ellada” iken farklı coğrafyalarda ilginç dönüşümler geçirir. Örneğin Farsça ve Arapçada “Yunan” olarak bilinir. İbranice “Yavan”, Macarca “Görögorszag”, Ermenice “Hunastan”, Gürcüce “Saberdzneti”, Çince “Sila”, Rusça “Gretsiya”, Vietnamca “Heylap” ve Japoncada “Girişa” gibi oldukça değişik formlar alır.
Antik İyonya, Ege Denizi’nin doğu kıyısında, günümüzde İzmir ve Aydın illerinin bulunduğu bölge ile birlikte Samos ve Sakız gibi adaları içeren geniş bir coğrafyayı kapsıyordu. Bu bölgede yaşayan İyonlar, M.Ö. 12. yüzyıl civarında Yunanistan’dan göç etmiş olan Yunan kabilelerinden biriydi. İyonyalı filozoflar, Yunan felsefesinin temelini atmış ve Batı düşüncesini derinlemesine etkilemiştir.