14.1 C
İstanbul
3 Mayıs 24, Cuma
spot_img

Ukrayna savaşından neler öğrendik?

Geçen yıl şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı konvansiyonel savaşla ilgili bazı yenilikleri de ortaya çıkardı. Bunların bir kısmı kısmen bilinmekle birlikte daha önce pek dikkate alınmıyordu.

İHA ve SİHA’lar

Ağırlıklı olarak ABD ve İsrail tarafından gözlem ve suikast silahı olarak kullanılan İHA ve SİHA’lar ilk kez Türkiye tarafından Suriye ve Libya’da, daha sonra da Azerbaycan tarafından Karabağ harekatında klasik ordu formasyonlarına karşı kullanılmıştı. Ukrayna da bu silahları savaşın başında Rus zırhlılarını durdurmakta başarıyla kullandı. O kadar ki Kyiv’i işgal etmek için Belarus’dan ülkeye giren 60 kilometre uzunluğundaki bir Rus konvoyu ağır kayıplar vererek geri dönmek zorunda kaldı.

Savaşta SİHA’lar aynı zamanda deniz hedeflerine karşı da başarıyla kullanıldı. Ruslar’ın Odesa açıklarındaki stratejik Yılan Adası’ndan çekilmelerinde yine S/İHA’ların büyük rolü oldu. Rusya’nın Karadeniz’deki amiral gemisi Moskva’nın Neptün füzeleriyle vurularak batırılması esnasında da S/İHA’lar istihbarat çalışmalarına katkıda bulundu.

Keza, Herson kentini geri alan Ukrayna kara birliklerine havadan destek veren yine Türk yapımı S/İHA’lardı.

Bu savaşta Türk Silahlı Kuvvetleri de Karadeniz üzerinde kendi İHA’larını kullandı. ANKA tipi İHA’lar serseri mayınları gece gündüz ve her türlü hava şartlarında başarıyla tespit etti ve imha edilmelerini sağladı.

Rusya ise, sonbahardan itibaren İran’dan temin ettiği basit ve ucuz kamikaze SİHA’larla, Ukrayna enterkonnekte şebekesine tekrar tekrar ağır hasarlar verdi.

Ukrayna Savaşı tüm bu başarılarına karşın S/İHA’ların bazı kısıtlarını da gözler önüne serdi. Gerek Rusya, gerekse Ukrayna S/iHA’lara karşı tedbirler geliştirdiler. O nedenle Ukrayna artık Bayraktar TB-2’leri savaşın başındaki kadar etkin kullanamıyor. Büyük bir olasılıkla elindeki filonun da önemli bir bölümünü kaybetti.

Rusya’nın kullandığı İran yapımı kamikaze SİHA’lara karşı ise Ukrayna’da oldukça etkin bir savunma sistemi oluşturuldu. Zaten, başta İsrail’in demir kubbe sistemi olmak üzere, SİHA’lara karşı dünyada etkin sistemler de mevcut.

S/İHA’lar konusunda çıkarılan en önemli ders, bu silahların kara ve kısmen deniz kuvvetleri tarafından kullanılabilecek bir silah olduğu, hava kuvvetlerine karşı halen hiçbir etkinliği olmadığıdır. Türkiye’nin test uçuşlarına başladığı Kızılelma veya envantere aldığı Baykar ve Tai tarafından geliştirilen taarruz amaçlı insansız hava aracı- TİHA’ların nasıl sonuç vereceğini ise zaman gösterecek. Ancak tüm çevremizde, dost düşman beşinci nesil savaş uçakları F-35’lerle donanırken, bizim F-16’larla yetinmek zorunda bırakılmamız endişe yaratıyor. Özellikle Ege’de hava üstünlüğünü uzun yıllar kaybedecek gibiyiz. Kanımca F35 oan bir rakibe karşı F16V almak ateşli silahlarla donanmaya başlayan düşmana karşı daha fazla kılıç almaya benziyor.

Savaştan öğrendiğimiz bir başka konu ise yavaş yavaş S/İHA’lara ek olarak Deniz İnsansız Hava Araçları-DİHA’ların da yaygınlaşacağı. Ukrayna çok primitif (ilkel) DİHA’larla, şimdilik pek etkili bir sonuç alamasa bile, Kırım’a bir saldırı yapıldı bile.

İletişim ve siber savaşlar

İletişim zafiyetinin nelere mal olabileceğini 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan beri çok iyi biliyoruz. Aselsan da zaten bu amaçla kurulmuştu. Askeri uydularımız Göktürkler de bu amaçla satın alındı ve geliştirildi. Ancak Ukrayna Savaşı artık bambaşka bir dünyada olduğumuzu gözler önüne serdi.

Savaşın başında Rusya siber saldırılarla Ukrayna’nın altyapısını ve iletişimini felç etme girişiminde bulundu. Ukrayna’nın siber savunma altyapısı ve internet şebekesi Türkiye’den çok daha gelişmiş olmasına rağmen, Ruslar bunda da oldukça başarılı oldu. Ukrayna’nın bu saldırılardan etkilenmeden muhaberatını devam ettirmesini ve internetin çalışmasını Elon Musk’ın SpaceX şirketinin uydu internet sistemi Starlink sağladı. Bugün Ukrayna ordusunun tüm iletişimi, topçu koordinatlarından birlikler arası eşgüdümün sağlanmasına kadar Starlink üzerinden sağlanıyor. Ülkedeki elektrik, su şebekelerinden, ATM’lerin düzgün çalışmasına kadar gerekli her türlü iletişim Starlink üzerinden yapılıyor. Starlink olmasa Ukrayna ordusu çok kısa sürede ciddi bir yenilgiyle yüz yüze gelebilirdi.

Eğer Ukrayna klasik iletişim uydularına dayanan bir askeri iletişim sistemine bağlı kalmış olsaydı, Rusya’nın bu iletişimi elektronik olarak engellemesi, hatta uyduları uzayda vurması olasılık dahilinde olacaktı. Ancak, hareket halinde 3300 civarında küçük iletişim uydusu (bu rakamın 12,000, daha sonra da 46,000’e çıkarılması düşünülüyor) üzerinden hizmet sağlayan ve sürekli iletişim frekansını değiştirebilen bu sistemi Rusya engelleyemedi.

Türkiye’nin karasal iletişim ağı halen çok geri. Son yirmi yılda anlamlı bir yatırım yapılmamış olması nedeniyle internet altyapısı da bir Afrika ülkesi olan Senegal’in düzeyinde. Zamanında Lübnanlılar tarafından içi boşaltılan Türk Telekom’un zayıf mali yapısı bunun en büyük nedeni. En ufak bir yer sarsıntısında veya bir başka doğal afette derhal kilitleniyor. Ayrıca, iletişim altyapımızın sık sık siber saldırılardan zarar gördüğü de bilinen bir gerçek. Bu durumda ileride dahil olmamız gereken bir çatışmada ciddi bir iletişim zafiyeti ile karşılaşacak gibi görünüyoruz. Bu sadece ordumuzun savunma kabiliyetini değil, sivil altyapımızı, ekonomimizi ve moralimizi de olumsuz etkileyecektir.

Donanım, cephane ve lojistik

Rusya-Ukrayna savaşında dikkat çeken diğer konular, donanım, cephane ve lojistiğin önemi. Aslında bunlar savaş tarihinin ilk dönemlerinden beri bilinen konular, ancak bu savaşta yepyeni bir boyutunu gözlemledik.

Yeterli donanıma sahip olmak, orta boy ülkeler için bile artık yeterli değil. O nedenle, kendi donanımımızı üretirken bir yandan da askeri açıdan destek sağlayabilecek ülkelerle iyi ilişkiler içerisinde bulunmamız çok önemli. Herkesle itişen, güven duyulmaz bir ülke konumuna düşerseniz, ne kadar jeostratejik öneminiz olursa olsun işiniz zor. Savaşın başında, Türk SİHA’ları ve Amerikan Javelin tanksavarları, daha sonra Batı ülkelerinin sağladığı ağır toplar ve uzun menzilli atış yapabilen HIMARS çoklu roketatar bataryaları, Rusya’yı durduran ve ağır kayıplara uğratan donanımlar oldu. Şimdi de sıra tanklara geliyor.

Bugün Ukrayna, Avrupa ve ABD’den aldığı etkin silahlarla Rus ordusunu durdurdu ve karşı saldırıya geçti. Kırım dışında işgal edilen toprakların şimdilik %20’sini geri aldı. Ancak, teorik olarak 25 milyon kişiyi askere alma potansiyeli olan Rusların kolay pes etmeyeceği de kesin.

Cephane stoklarının önemi de bu savaşta bir kez daha ortaya çıktı. “Askerler muharebeleri, lojistik savaşları kazandırır” sözü bir kez daha doğrulandı. NATO standartlarında bir ordunun minimum 30 günlük cephane stoku olması gerektiği belirlenmişti. Sanırım bu savaş sonrası 30 günün yeterli olmadığı, ayrıca her gün için hesaplanan cephane miktarının artırılması gerektiği ortaya çıktı.

Propaganda savaşları

Savaş esnasında propagandanın ne kadar önemli olduğu çok uzun yıllardır biliniyor. Hatta İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Sovyet orduları Berlin kapılarına dayandığında Alman toplumunun önemli bir kısmının savaşın hala Ukrayna’da sürdüğünü sandığı söylenir.

Ancak, günümüzde etkin internet kullanımı, gerçeği andıran sahte videolar, başka yerlerde çekilen videoların yayınlanması, insan hakları ihlal ediliyor diye ortaya atılan, ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış anlamakta zorlandığımız iddialar, kısaca kolaylıkla üretilebilen bilgi kirliliği, gerek sivillerin, gerekse askerlerin psikolojik durumunu olumlu veya olumsuz yönde etkileyerek savaşın gidişatında önemli rol oynayabiliyor, dünya kamuoyunu manipüle edebiliyor. Kendi toplumuna normal zamanlarda bile sürekli yalan söyleyen yönetimlerin bu tür bir mücadelede inandırıcı olamayacakları açık. O nedenle başarı şansları da hiç yok gibi.

Komuta/kontrol sistemleri

Bu savaşta dikkati çeken konulardan birisi de silahlı kuvvetlerin nasıl yönetildiği. 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda ilk kez gözlemlenen bir olgu, bu savaşta iyice gözler önüne serildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri, silahlı kuvvetlerinin komuta sistemini yenileyemeyen Sovyetler Birliği/Rusya, büyük miktarda donanımı ve askeri cepheye sürerek ve tüm harekatı tek bir merkezden en ince ayrıntısına kadar yöneterek başarılı olacağını düşünüyor. Yetmiş beş yıldır bu stratejisi değişmemiş. En basit talimat için bile genel kurmayla, hatta Kremlin’le görüşülmesi gerekiyor. İnsiyatif kullanamıyorlar, dinamik olarak hareket edemiyorlar. Bu nedenle, büyük insan ve teçhizat kaybına uğruyorlar. Şartlar değiştiğinde bile onlar eski taktiklerinde ısrarcı oluyorlar.

Ukrayna ise 2014’ten beri NATO düşünce yapısını özümsemeye çalışıyor. Bu anlayışta, cephedeki komutanların ciddi özerklikleri var. Değişen şartlara göre anlık kararlar alabiliyorlar. Ayrıca, Herson ve Harkiv’de yapılan başarılı karşı saldırılarda olduğu gibi, her önemli harekatı ABD ve Britanya desteği ile önce bilgisayarlarda defalarca simüle ediyorlar. Operasyon için gerekli teçhizatı da belirleyip, Batı’dan tedarik ediyorlar. O nedenle Rusların aylarca savaşarak ele geçirdikleri yerleri bir iki haftada geri alabiliyorlar. Özet olarak Ukrayna, zeka ve bilgi ile donanımı birleştirip savaşırken, Ruslar kendi vatandaşlarını dalgalar halinde acımasızca cepheye ölüme yolluyorlar. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı’ndaki değişik cephe muharebelerinde yapıldığı gibi.

Ek olarak, son yıllarda ABD, Britanya gibi ülkelerin öncülük ettiği kara, deniz, hava, uzay ve siber kuvvet komutanlıklarını tek çatı altında toplayarak koordine eden birimlerin de önemi arttı.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin savaş yeteneği binlerce yıldır bilinen bir gerçek. PKK ile yapılan mücadelede, Suriye’de ve Libya’da yapılan harekatlarda da üstün deneyim kazanmış durumda. Ancak, iç politika ve dogmalara dayanan yanlış dış politikalar nedeniyle, daha zorlu ve büyük çaplı mücadelelerde kendisine teçhizat ve cephane desteği verecek ciddi müttefikleri yok. Tam tersine, dost bildiği ülkeler tarafından ambargoya tabi tutuluyor. Üstüne üstlük, batı ve güneyinden çevrilmekte. Bu tür durumlarda sadece silahlanarak sorunları aşmak olası değil. Arkanızda size destek olabilecek gerçek müttefikleriniz de olmalı. Şu anda Türkiye’nin modern tank ve tanksavarlara sahip olmaması, F16V alınarak telafi edilemeyecek hava kuvvetlerindeki zafiyeti ve yüksek irtifa hava savunma sistemleri eksikliği, sorunlarımızın bazıları. Bir tek SİHA’larla güçlü ordu oluşturulamayacağı da ortada.

Sivil savunma ve milisler

Günümüzün modern silahlarını kullanabilmek için profesyonel bir orduya sahip olmak çok önemli. Türkiye bu dönüşümü büyük oranda başardı. Ancak, askerlik çağına gelen kadın erkek vatandaşlarına en temel muharebe eğitimini bile artık vermiyor. Zaten on binlerce genç, bir şekilde askerden kaçmanın yollarını arıyor. Politikacıların, üst düzey bürokratların çocuklarının nedense çoğu çürük raporu alıyor. Onun dışında çok büyük bir kesim de paralı askerlik peşinde. Halbuki İsrail, İsviçre örneklerinde olduğu gibi gerektiğinde hızla askere alınabilecek bir kuvvetin hazır olması elzem. Bu kişiler, doktor, bilgisayar/yazılım uzmanı, tank mürettebatı, denizcilik deneyimi sahibi, vs olmalı. Ukrayna bu tür yedekleri kısa zamanda büyük oranda mobilize edebildi.

Rus işgali altındaki bölgelerde etkin milis hareketleri görüldü. Bizde ise, maalesef kozmik odaya girilerek milis operasyonlarıyla ilgili hazırlıklar açık edildi. Umarım, geçen yedi yıl içerisinde yeni bir altyapı oluşturulmuştur.

Sivil savunmanın da ne kadar önemli olduğu yine Ukrayna Savaşı’nda bir kez daha gözler önüne serildi. Yapılan ağır bombardımanlara rağmen Ukrayna altyapısı hala ayakta. Ayrıca siber saldırılara da direniyor. AFAD gibi bir kurumun olması son derece olumlu, ancak sivil toplumun katılımını daha yaygın hale getirecek “eski” AKUT benzeri organizasyonlara da gereksinim olduğu açık.

Mali güç

Savaşlarda en önemli girdi mali yapı. Napolyon’a atfedildiği gibi ‘para para para.’ Sağlam bir maliyeniz, güçlü bir paranız yoksa, uzun bir savaşı kaldırmanız olası değil. Nitekim, yolsuzluklarla mücadele eden Ukrayna’yı da en çok zorlayan mali güçsüzlük oldu. AB ve ABD’nin muazzam mali desteğiyle güç bela ayakta durabiliyor. Türkiye açısından ise, bir çatışma halinde bize bu desteği verebilecek ciddi bir müttefik gözükmüyor. Katar’a, Suudi Arabistan’a veya Rusya’ya güvenerek bir savaşın mali ayağının çözülemeyeceği kesin. Ayrıca, mali gücü olmayan ülkelerin “bir gece ansızın hiçbir yere gidemeyeceği” de son derece açık.

O nedenle güçlü bir ekonomiye ve mali yapıya hızla tekrar kavuşmamız, refah toplumunu kurmak kadar milli güvenlik açısından da son derece önemli.

Milli birlik

Ukrayna’nın en büyük sıkıntılarından biri, Sovyetlerin dağılmasından sonra bir türlü ulus bilincini yerleştirememiş olmasıydı. Ülkede belli bölgelerde yoğunlaşmış, etnik olarak Rus, anadil olarak Rusça konuşan geniş kitlelerin olması, bu açıdan önemli bir engel teşkil ediyordu. Savaş bu bilincin hızla oluşmasını sağladı. Ancak, hala Doğu Ukrayna’da kendini Ukrayna yurttaşı hissetmeyen önemli bir nüfus yaşamaya devam ediyor. Ukrayna’nın geri aldığı bazı bölgelerde, işgalden kurtarıldığı iddia edilen insanların önemli bir bölümü aslında kurtarılmak istemiyordu. Bu durum, Ukrayna’nın ülke topraklarını geri almaya yönelik çabalarını ciddi şekilde zorlaştırıyor.

Türkiye’de ise toplum üçe bölünmüş durumda: Türk milletinin bir ferdi olmayı önemseyenler, milletten çok ümmet olmayı önceliklendirenler ve “ben bu ulusun bir parçası değilim, etnik kökenim benim yurttaşlığımdan daha önemlidir” diyenler var. Kritik durumlarda bu bölünme ciddi sorunlar çıkarabilecek olduğundan, ülkeyi yönetenlerin bu eğilimleri kişisel çıkarları için kaşımaktan imtina etmeleri, tüm yurttaşları kapsayan bir anlayışla toplumu birleştirmeleri önem taşımakta.

Son olarak, Rusya gibi saldırgan bir ülkeye karşı her zaman hazırlıklı olmak gerektiği kadar, tüm komşularımızla iyi geçinmemizin son derece önemli bir savunma sistemi olduğunun ve maliyetinin de oldukça düşük olduğunu vurgulamak isterim. Stratejik derinlik gibi anlayışların, “Bir gece ansızın gelebiliriz” gibi sloganların bırakılması, hem bizler, hem de komşularımız açısından son derece yararlı olacaktır. Hızla “Yurtta sulh cihanda sulh” anlayışına dönmemizde fayda var.

Alper Eliçin

1974 yılında Alman Lisesi’nden mezun oldu. Öğrenimine Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde devam etti. İngiltere’de Sussex Üniversitesi’nde Yöneylem Araştırması ve ABD’de Clemson Üniversitesi’nde İşletme alanlarında yüksek lisans yaptı Dünya Bankası'na değişik projelerde danışmanlık yaptı, Çukurova Metropolitan Bölgesi Kentsel Gelişim Projesi'nde ise proje direktör yardımcılığı görevini üstleni. Gayrimenkul geliştirme projelerindeki deneyimini zaman içerisinde turizm yatırımlarına yönlendirmiştir. İş yaşamına 1990 yılından itibaren Pegasus Havayolları'nda kurucu ortak olarak devam etti,şirkette genel müdür yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. İstanbul Havayolları'nda genel müdür yardımcılığı, Kavrakoğlu Management Institute’da başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Havayolu yönetimi, yeniden yapılandırılması, şirket birleştirme, ayırma ve satın almaları ve gayrimenkul yönetimi konuları uzmanlık alanlarından. Merkezi Paris'te olan Milletlerarası Ticaret Odası Havacılık Komitesi'nde uzun yıllar Türkiye'yi temsil etti, Türkiye Havacılık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Türkiye Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği Başkan Yardımcılığı görevlerinde de bulundu. 2008 yılında BCD Eğitim ve Danışmanlık Ltd’nin kurucu ortağı oldu. Halen serbest danışman ve eğitmen olarak çalışmaktadır. Bugüne kadar Türkiye, KKTC, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Romanya, Mısır, Belçika, İsviçre ve Avusturya’da eğitimler vermiş, danışmanlık yapmıştır. Ayrıca, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde dijital yayın organlarında köşe yazarlığı yapmaktadır. Çok iyi düzeyde Almanca ve İngilizce biliyor. Dağ tırmanışları ve doğa yürüyüşlerine ilgi duyuyor, Ağrı ve Musa dağları tırmandığı dağlar arasındadır. Okumak ve seyahat etmekten büyük zevk alıyor.

Alper Eliçinhttp://medyagunlugu.com
1974 yılında Alman Lisesi’nden mezun oldu. Öğrenimine Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde devam etti. İngiltere’de Sussex Üniversitesi’nde Yöneylem Araştırması ve ABD’de Clemson Üniversitesi’nde İşletme alanlarında yüksek lisans yaptı Dünya Bankası'na değişik projelerde danışmanlık yaptı, Çukurova Metropolitan Bölgesi Kentsel Gelişim Projesi'nde ise proje direktör yardımcılığı görevini üstleni. Gayrimenkul geliştirme projelerindeki deneyimini zaman içerisinde turizm yatırımlarına yönlendirmiştir. İş yaşamına 1990 yılından itibaren Pegasus Havayolları'nda kurucu ortak olarak devam etti,şirkette genel müdür yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. İstanbul Havayolları'nda genel müdür yardımcılığı, Kavrakoğlu Management Institute’da başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Havayolu yönetimi, yeniden yapılandırılması, şirket birleştirme, ayırma ve satın almaları ve gayrimenkul yönetimi konuları uzmanlık alanlarından. Merkezi Paris'te olan Milletlerarası Ticaret Odası Havacılık Komitesi'nde uzun yıllar Türkiye'yi temsil etti, Türkiye Havacılık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Türkiye Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği Başkan Yardımcılığı görevlerinde de bulundu. 2008 yılında BCD Eğitim ve Danışmanlık Ltd’nin kurucu ortağı oldu. Halen serbest danışman ve eğitmen olarak çalışmaktadır. Bugüne kadar Türkiye, KKTC, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Romanya, Mısır, Belçika, İsviçre ve Avusturya’da eğitimler vermiş, danışmanlık yapmıştır. Ayrıca, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde dijital yayın organlarında köşe yazarlığı yapmaktadır. Çok iyi düzeyde Almanca ve İngilizce biliyor. Dağ tırmanışları ve doğa yürüyüşlerine ilgi duyuyor, Ağrı ve Musa dağları tırmandığı dağlar arasındadır. Okumak ve seyahat etmekten büyük zevk alıyor.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler