Murat Koray (tasam.org)
Enerji diplomasisi klasik anlamda tarif edilen diplomasi kavramından daha geniş bir anlam ifade etmektedir.
Enerji diplomasisi, uzun vadeli stratejik hedeflere ulaşmak amacıyla yürütülen karmaşık süreçlere sahiptir ve çok aktörlü mekik diplomasi gerektirir. 1950 yılından sonra Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki hidrokarbon yataklarının varlığı dikkate alındığında petrolün kömürden daha ekonomik bir kaynak haline gelmesi petrol üreten ülkelerin mücadele alanı olarak Orta Doğu’yu ön plana çıkarmıştır.
Bu mücadele alanına uluslararası zemin oluşturacak ve mekik diplomasisini hızlandıracak iki önemli mekanizma ortaya çıkmış ve Petrol Üreten Ülkeler Teşkilatı (OPEC) ile tüketici ülkeler tarafından kurulan Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) teşkil edilmiştir. Enerji kaynaklarına sahip mansap ülkeler ile bunların civarındaki komşu devletler, sahip oldukları milli menfaatleri elde etmek maksadıyla geliştirdikleri milli politikalar, milli stratejiler ve stratejik hedefler ne olursa olsun aktörlerin tamamının oluşturduğu uluslararası ortam ve bunlar arasında cereyan eden diplomasi dikkate alınmadan sonuç alınması ve barış ortamının tesis edilmesi mümkün görülmemektedir.
Türkiye, ispatlanmış dünya fosil yakıt rezervinin %60’ının bulunduğu bir coğrafi bölgeye yakın bir konumda yer almasına rağmen, enerji talebinin %74’ünü dışa bağımlı olarak karşılayabilmekte olduğundan yalnızca enerji güvenliğine odaklanarak sahip olduğu askeri kapasiteyle stratejik hedeflerine ulaşması rasyonel bir hal tarzı olmayacaktır. Dünyanın geldiği konjonktürde maksimalist düşünen hiçbir ülkenin bir diğerinin çıkarını minimize ederek menfaatlerini elde etme imkanı bulunmamaktadır. Maksimalist düşüncenin faydası elde edilebilecek azami çıkar alanının belirlenmesi ve uzlaşma için geri çekilebilecek azami marjı belirlemek için kullanılabilecek diplomatik bir araç olmasıdır.
Türkiye’nin bugüne kadar ifade etmekten imtina ettiği ancak yakın dönemde adını koyarak dillendirme ihtiyacı duyduğu devlet aklının ortak bir ürünü olan Mavi Vatan konsepti, kapsamlı vizyoner hedeflere sahiptir ve Türk Milleti’ni deniz alaka ve menfaatlerine odaklamaktadır. Maksimalist yaklaşımlar; stratejik çıkar alanlarının örtüştüğü gri alanlar ile bu alanlardaki kırılgan fay hatlarını belirlemek, geri adım atılamayacak kırmızı çizgileri oluşturmak ve uzlaşma gerektiği takdirde pazarlık payını belirlemek için kullanılacak politik bir araç olmaktan öteye gidemeyecek ve bölgesel gerginliği artıracaktır.
Makalenin tamamını okumak için tıklayın