18 Mayıs 24, Cumartesi
spot_img

Türkiye-Rusya: Dejavu

Türkiye’de bugün yaşadıklarımız, Putin’in iktidara gelişinden sonra Rusya’nın yaşadıklarına çok benziyor.

SSCB’nin 1991 yılında yıkılması ile siyasi kaosa giren Rusya Federasyonu’na bir darbe de petrol fiyatları vurmuştu. Gelirinin neredeyse tamamı enerji ihracatından oluşan Rusya 1999 yılında petrol varil fiyatının 10 dolara kadar düşmesi ile çok zor günler yaşamaya başladı. Dönemin Devlet Başkanı Yeltsin sürekli yeni başbakanlar atayarak siyasi istikrarı sağlamaya çalışıyordu.

2000 yılına gelindiğinde liderliği üstlenen Vladimir Putin sanki “elinde gümüş kaşıkla doğmuş” gibi göreve başlaması ile petrol fiyatları bütün dünyada yükselişe geçti ve Rusya Federasyonu kısa zamanda hem siyasi istikrara hem de inanılmaz bir zenginliğe kavuştu.

Ancak çok para Rus insanının sadece yaşam kalitesini değil, yıllardır bilinen karakterini de değiştirmeye başladı.

SSCB zamanında tanıdığımız Ruslar naif, kültürlü ve çevresine son derece saygılı insanlardı.

Moskova’da inşaatları olan bir müteahhit arkadaşımın şantiyesinde şahit olduklarımız bu insanları tarife güzel bir örnekti. Şantiyesinde çalışan Türkler öğlen yemeğinden arta kalan dinlenme zamanlarında bir kenarda uzanıp uyumayı veya arkadaşları ile sohbet etmeyi tercih ederken Rusların bir köşede kitap okuduklarını gözlemlemiştik.

Rusya’nın en küçük yerleşim yerlerinde bile bir eve girdiğinizde gözünüze çarpan ilk şey o evin kitaplar ile dolu kütüphanesi olurdu.

Putin iktidarında petrolden gelen bol para ile Moskova sokaklarında “yeni zengin Rus” tipleri dolaşmaya başladı. Bu tipler sırtlarında pahalı giysiler, altlarında lüks arabalar, gittikleri gece kulüpleri ve restoranlarda harcadıkları bol paralar ile konuşulmaya başlandılar.

Sadece Moskova sokakları ile sınırlı kalmadılar, yurt dışında da tanındılar ve yaptıkları harcamalar zaman zaman alay konusu oldular.

O zamanlardan bir anekdot:

“İki Rus Paris’te karşılaşmış, birinin üzerindeki çok pahalı bir kravat varmış. Diğerine hava atmak için kravatını Champs Elysées’de bir butikte 1500 euroya aldığını söylemiş. Öteki “yahu ben aynı kravatı Faubourg St Honoré’de 3000 euroya aldım” diyerek arkadaşının havasını bozmaya çalışmış.”

Bir zamanlar Moskova’daki taksi şoförleri, garsonlar veya satıcılar, “Yabancı müşteri gelsin de birkaç dolar kazanalım” diye dua ederken artık “yeni zengin Ruslar gelsin de cebimiz para görsün” diye dua ediyorlardı.

Moskova dünyanın en pahalı şehirlerinden biri olmuştu, her şey döviz kazanan yabancılar için bile çok pahalanmıştı,

Bu durum Ukrayna savaşına kadar böyleydi, savaşın sonuçlarının Ruslar üzerindeki etkileri ayrı bir yazı konusu olacağı için Rus insanının karakter tahlilini bırakıp yazının asıl konusuna geçelim.

Rusya’nın eski durumunu bilen bazı Türkler bugünün Türkiye’sindeki benzerlikleri fark ediyordur sanırım.

İstanbul dünyanın pahalı şehirlerinden biri olma yolunda hızla ilerliyor.

Londra’dan yeni gelen bir arkadaşım anlattı. İngiliz beyaz yakalılar bu yıl aldıkları zamlarla Türkiye’deki fiyat artışlarını karşılamadıkları için Türkiye’ye gelmekten vazgeçmişler.

Fahiş fiyatlar ile ilgili her gün sosyal medyada yeni haberler duyuyoruz ve bu paraların nasıl ödendiğine şaşırarak bakıyoruz.

Buna rağmen Çeşme, Bodrum, Alaçatı yine kalabalık, ancak bu kez müşteri profilinde yerliler çoğunlukta.

Fiyatların Avrupalı yabancılar için bile yüksek olduğu bu yerlere gelen Türklerin birçoğu, bir zamanlar “yeni zengin Ruslar” dediğimiz bu insanlara benzeyen “yeni zengin Türkler.”

Bizim ülkemizde petrol, doğal gaz gibi kaynaklar olmadığı halde bu zenginlik nereden geliyor diye bakarsanız altından mutlaka devlet ile bir bağlantı çıkar.

Devlet sayesinde doğan bu yeni zengin Türklerin para harcarken sergiledikleri davranışları ayrı bir sosyoloji konusu olarak incelemek gerektir.

Özellikle dar ve sabit gelirli insanlarımızın yaşadıkları ekonomik sıkıntılar her gün medyada yer alırken bazı insanların fütursuz harcama ve görgüsüz davranışlar sergilenmesi ne yazık ki toplumda ciddi kırılmalara yol açıyor.

Rahmetli Çetin Altan üstadın kulaklara küpe bir söz vardır:

“Para kazanmak için kültürlü olmaya gerek yoktur ama para harcamak için kültür gereklidir…”

İsmail Boy

İstanbul İ.T.İ.A’dan mezun, Koç Üniversitesi İngilizce İşletme (Executive MBA) , Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Sosyoloji) bölümü mezunu. “Türkiye Üzerine Toplumsal İncelemeler” dallarında yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. Halen Kadir Has Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler doktorası yapmaktadır. Özel sektörde uzun süre dış ticaret konusunda yöneticilik yaptı. Evli, iki çocuk babası, İngilizce ve Rusça biliyor.

İsmail Boy
İstanbul İ.T.İ.A’dan mezun, Koç Üniversitesi İngilizce İşletme (Executive MBA) , Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Sosyoloji) bölümü mezunu. “Türkiye Üzerine Toplumsal İncelemeler” dallarında yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. Halen Kadir Has Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler doktorası yapmaktadır. Özel sektörde uzun süre dış ticaret konusunda yöneticilik yaptı. Evli, iki çocuk babası, İngilizce ve Rusça biliyor.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
678TakipçilerTakip Et
11,500TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler