Melek Ay
Geçen akşam 11 yaşındaki oğlum banyonun ışığını açmamı rica etti. Işığı her zamanki gibi kendisinin açabileceğini söyledim, “Korkuyorum” dedi.
Kaktım, ışığı açtım. Banyoda işini bitirip yanıma geldi.
“Anne ben ülkemize bir şey olmasından çok korkuyorum” dedi. “Savaşlar ve para hakkında çok şey duyuyorum ve çok endişeleniyorum” diye devam etti.
“Ben de korkuyorum ve endişeleniyorum” diye cevap verdim.
Bir anda sinirlendi ve “senin beni cesaretlendirmen gerekmez mi? Sen bana korktuğunu söylüyorsun” dedi.
Ben kendisine durumu yaşına uygun bir dille anlattım ama şunu fark ettim:
Toksik (zehirli) birikimler sadece kişinin öz seçimleri ile oluşmayabiliyor. Çocuklar büyürken, ailelerin çocuklarını koruyabilmek adına her durumu pozitif bir alana taşıma durumu ile de oluşabiliyor.
Oğlum benden kendisine toksik pozitiflik sunarak, kendisini iyi taraftan bakmaya zorlamamı talep etti. Böylece kaygıyı, öfkeyi, üzüntüyü, kederi bastırmak zorunda kalabilecekti ve toksik pozitif olarak sağlıksız bir duygu-durum döngüsüne katkı yapabilecekti.
Bunun adı şey değil miydi, “Polyanacılık”?
Sağlıklı destek insanları karanlık taraftan koruyabilendir. Endişesini, acısını, korkusunu ifade etmesine alan açabilmek ve yalnız olmadığını hissettirmek ve bu durumu sonsuza kadar böyle hissetmek zorunda kalmayacağını fark ettirebilmek en doğru adım olacaktı. Ben de öyle yaptım.
Elbette olumlu düşünmek önemlidir, karamsarlığın bireye pek de faydalı olduğunu söyleyemeyiz. Ancak gerçekleri görmezden gelecek derecede pozitif yaklaşım göstermek de karamsarlık kadar olumsuz sonuçlar yaratabilmektedir.
Daha önce “Aşkın Tapınağı” başlığı altında, kalp çakrası hakkında i yazımda geçen paragrafı tekrar burada paylaşmak isterim:
“Üzüntü ve keder kalp çakrasında tıkanıklık oluşturur. Yaralanma korkusuyla kalbi kapalı tuttuğumuzda, aynı anda duygularımızı engeller ve ifade edilmelerini önleriz. Elbette hepimiz kendi içimizde derin ve acı verici hayal kırıklıkları taşırız ve ruhsal yaraların iyileşmesi fiziksel yaralardan çok daha zor olabilir. Kuşkusuz kalp merkezi ne kadar çok açılırsa, ruhsal acıyı o kadar güçlü ve derinden hissederiz ancak sonunda sevgi ve bilgelik ışığında çözüleceğinden emin olabiliriz.”
Oğluma da söylediğim ve çok sevdiğim bir motivasyon cümlesi ile bitirmek isterim.
“Uçmayı korkusuz olarak değil, cesaretin günlük pratiğiyle öğreniriz.”
Namaste…