Bir zamanlar hayatımızda çok güçlü bir kavram vardı.
Utanmak…
Bu kavramın etkisi, her türlü ceza ya da yaptırımdan daha güçlü idi.
İnsanlar, utanç korkusu nedeniyle hatadan, onursuz davranıştan, çevrelerine zarar vermekten kaçınırlardı. Zira bunların yaptırımı toplumdan dışlanmaktı.
Utanmak aynı zamanda insanoğlunun vicdanını da tetiklerdi.
İnsan böylece, vicdan ve utanmak parantezi arasında kalır ve yanlıştan kaçınırdı.
Utanç, bireyi, ahlak çerçevesi içinde kalmaya teşvik eder ve sosyal aforozdan korurdu.
Utanan insanlarda şu durumlar söz konusudur;
Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğüne odaklanmak
Reddedilmişlik duygusu
Yetersiz hissetmek
İçe dönüklük. İlgi odağı olmaktan kaçınmak
Fiziksel anormallikler.
Çökük omuzlar ve eğik baş
Yüzü kapatmak
Kapalı duruş
Beden kasılması
Bu duyguyu neden hatırlattım?
Samimi bir utanma duygusunun, birçok suçu, saygısızlığı, edepsizliği daha en baştan önlemesine büyük bir özlem duyuyoruz.
Her kuşaktan insanlar artık hiçbir kurala takılmadan, hayatın her alanında diledikleri gibi hareket ediyorlar. Hiç kimseyi umursamıyorlar.
Ailelerini bile.
Nereden başlayalım?
Ticaret?
Esnaflık?
Her fırsatta fiyatları füze gibi yukarı fırlatmak esnaflık mıdır?
Makul kâr oranlarını adeta enayilik gibi kabul etmek ve yüzdelerle değil, birkaç kat ile ifade edilen karlar için fiyatları uçurmak etik midir?
İşi biraz kara mizaha çevirelim..
Süte su katmak artık demode.
Suya süt katma devrindeyiz.
Yalan mı?
İnşaat hilelerine girelim mi?
İlk depremde binlerce insanımıza beton tabut olma adayı binalara?
Demirden, betondan çalmalara?
Tarıma da bir değinelim.
Zehirsiz.
Doğal.
Besleyici.
Hastalığa neden olmayan.
Sebze ve meyve kaldı mı?
Aşırı kâr uğruna hormon yumağına dönen sebzeler?
İlaçtan zehirlenen toprak.
Bu ilacı denizlere taşıyan nehirler?
Ne dersiniz?
Utanma olsa, bu açgözlülük kendisine alan bulabilir mi?
Utanma, bir de korku ile birleşirse, bu kepazeliklerin bir tanesi bile yaşanmaz.
Hepsi bu mu?
Ya sosyal medya sirkine ne demeli?
Bir mecra var ki, hiçbir kural, değer tanımıyor. Adeta bir dijital günah dünyası.
İlgiye ve paraya aç gencecik kızlar neler yapıyor neler.
Kendilerine özel kalması gereken yatak odalarında, neredeyse kasıklara kadar inik eşofmanlar ve tamamen açık bel ile danslar.
Erkeklerin bile ağıza almaktan çekineceği küfürler..
Her türlü bel altı muhabbetler.
Nakde çevrilebilecek hediyeler için adeta dilenmeler.
Daha ötesini anlatmaya terbiyem müsaade etmiyor.
Utanma duygusunun yerini pervasızlık aldı
Türkçenin en sıkıntılı ifadesi, yanına kâr kaldı cümlesidir.
Sosyal hayatta.
Tarımda.
Sanayide.
Ticarette.
Yaptığı her kepazeliğin yanına kâr kaldığını görenler iyice azıtıyor.
Pervasızlık çıtasını her seferinde biraz daha yukarı taşıyorlar.
Zira evlerde, meydanlarda, sokaklarda kınayan ya da ayıplayan bakışları kalmadı. Tam tersine, bakışlar içe döndü. İnsanlar korkudan bakışlarını bile gizlemeye başladı.
Buna dur demeliyiz.
Suçluluk değerli bir duygudur, insana özgüdür.
Bireyleri terbiye eder.
Suçluluk hissi utanmanın ilk aşamasıdır.
Değerleri olan insan utanır.
Bunlar yoksa utanma da olmaz.
Utanmayı geri getirelim.
Fotoğraf: culture.ru
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: