“Bir kadın dövüldüğünde yalnızca bir el kalkmaz; arkasında suskun bir toplum, kör bir adalet ve görünmez bir onay vardır.”
Bir kadına yönelik şiddet sadece fiziksel bir saldırı değildir. O yumruğu atan elin ardında, onu güçlendiren suskunluk, meşrulaştıran kültür ve görmezden gelen sistem yer alır. Çünkü o yumruk, havaya kendiliğinden kalkmaz. Her darbenin ardında görünmeyen ama etkili destekçiler vardır:
-Perdeleri aralayıp sonra kapatan komşular,
-“Aile içidir, bize düşmez” diyen hukuk,
-Ve tanık olduğu şiddete sessiz kalan toplumun %86’sı.
Her kadın cinayetinin ardında bir koruyamayan sistem, bir durdurmayan çevre ve suskun kalan vicdanlar zinciri bulunur.
Rakamlar konuşuyor:
2023 yılında 423 kadın öldürüldü.
– yüzde 22’si “boşanmak istediği” için,
-yüzde 15’i “hayır” dediği için.
2025’in ilk altı ayında 241 kadın cinayeti işlendi.
yüzde 27’si şikâyet etmesine rağmen korunamadı.
Ama biz hâlâ “şiddet” deyince sadece mor bir göz, kırık bir kaburga anlıyoruz.
Peki ya sözle başlayanlar?
“Karı gibi gülme!” diyen baba?
“Kadın dediğin hem hanım olur hem hizmetçi” diyen komşu?
“Senin ananı bacını…” gibi başlayan tehditler?
Bunlar hangi kategoriye giriyor?
Erkek çocukların yüzde 55’i, “karı gibi gülme” denilerek duygularını bastırmak zorunda hissediyor.
Kız çocukların yüzde 40’ı, bu ifadeyle kadınlığın aşağılandığını düşünüyor.
Kadınların yüzde 44’ü psikolojik şiddeti “normal” sayıyor.
Cinsiyetçi dil, fiziksel şiddet riskini yüzde 45 artırıyor.
Şiddet vakalarının yüzde 68’inde ilk adım tehdit ve hakaret.
Şiddet sadece eylemle değil; sözle, dille, bakışla başlar.
Kadın konuşunca “dırdır”,
Erkek anlatınca “analiz” denir.
Kadın direnince “problemli”,
İtaat edince “makbul” sayılır.
Şiddet nerede başlıyor?
Şiddet yalnızca karakolda ya da mahkemede başlamaz.
Bir kız çocuğuna “Edep yahu!” dendiğinde,
Bir oğlana “Erkek çocuk ağlamaz” baskısı yapıldığında,
Bir yönetici “Fazla feminist oldun” dediğinde başlar.
Kültürel tuğlalarla örülen görünmeyen duvarlar, bir gün kadına yumruk olarak geri döner.
Bir toplum düşünün:
“Cennet annelerin ayakları altındadır” diyor,
Ama her dört kadından biri fiziksel şiddet görüyor.
Boşanmış kadınların yüzde 61’i ekonomik şiddete uğruyor.
Kadınlar neden sustuğunu şöyle açıklıyor:
yüzde 75’i resmi başvuru yapmıyor çünkü “nasıl olsa değişmez” diyor.
yüzde 40’ı, koruma kararı almasına rağmen korunamıyor.
Peki ne yapmalı?
Medya: “Tutkulu cinayet” değil, kadın cinayeti deyin!
Bu dil değişikliği sonrası haber dili yüzde 32 oranında düzeldi.
Belediyeler: Her ilçede 7/24 açık kadın danışma merkezleri kurulmalı.
Bugün yalnızca 58 ilde bu hizmet mevcut.
Eğitim: Erkek çocuklara “güç şiddetle değil, saygıyla kazanılır” anlayışı erken yaşta kazandırılmalı.
Toplum: Cinsiyetçi bir şaka duyduğunuzda susmayın. Bu şiddettir.” deyin.
Sonuç
Kadına şiddet uygulandığında yalnızca faili değil; göz yumanı, duyanı ve susturulanı da sorgulamak zorundayız.
“Çünkü bazen bir yumruk, çığlığın sesini boğan o korkunç sessizliğin ta kendisidir. Ve o sessizlik… en derin şiddettir.“
Kaynakça
- Bianet & Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (2023)
- Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi (2025)
- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2024
- Hacettepe Üniversitesi, Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları (2024)
- Kadın Dayanışma Vakfı (2024)
- UN Women, Gender & Violence Reports
- Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kadına Şiddet Raporu (2025)
- KAGİDER (2025)
- Medya İzleme Raporu (2024)
- T.C. İçişleri Bakanlığı Kadın Hizmetleri Raporu (2025)
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: