Cumartesi, 5 Tem 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Sevgililer Günü’ne doğru

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 9 Şubat 2025 17:02
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

Sade bir kıyafet giymişti. Siyah bir bluz ile siyah bir etek. Çok sevdiği kolyesi  bluzun üzerinde sarkıyordu..

Gösterişten uzak olmaya çalışmıştı ancak her haliyle güzeldi, çekiciydi. Özenle taralı omuzlarından dökülen dalgalı saçları, hüzünlü kahverengi gözleri ve  hafif makyajlı yüzüyle. Dudaklarında gül pembesi ruj. İş yerinden çıkmadan önce yeni tanıdığı arkadaşına telefon etmiş, çıktığını haber vermişti. Arkadaşı, “Tamam canım, ben Ay Işığı’nda bekliyorum” demişti. 

İş yerinden çıkıp taksiye bindi şoföre ” Ay Işığı’na” dedi. Dışarıdan bakıldığında, mutlu, başarılı bir  profil  çiziyordu. Ancak içine döndüğünde kendinin de izah edemediği bir arayış içindeydi. Ne istediğini de pek bilmiyordu… Genç yaşlarda ailesinin ısrarlarıyla evlenmişti, gönülsüz görücü usulüyle. Evliliğinin ilk yıllarında peş peşe iki oğlu olmuştu: Deniz ve Devrim. Ondan sonra  da yaşamının odak noktasını yavruları olmuştu. Eşinin, içkisi, sigarası yoktu ancak sorumluluklarını bilmeyen bir insandı. Vurdumduymaz. Borsaya tutkundu. Gözü dışarıdaydı. Bir kadınla aldattığını anlamış, dünya başına yıkılmıştı. Boşanmış, iki yavrusunu yanına alarak, yeni, bilinmedik bir hayata adım atmıştı.

Boşandıktan sonra zor bir yaşam bekliyordu onu. Lüks daireyi terk edip, mütevazi bir eve taşınmış, mütevazi eşyalar edinmişti. Evlenmemiş, iki oğluna odaklanmıştı yıllar boyu. Bir işe girerek yavrularını yetiştirmeye, onlara kol kanat olmaya, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmıştı. Yavrularının ikisi de eğitimlerini tamamlamış, iş sahibi olmuşlardı. Yıllar böyle akıp gitmişti.

Yaşantısı sakin, dingin bir ortamda devam ederken sosyal medya üzerinden bir adamla tanıştı. Adam okumuş, yazmış, gün görmüş, geçirmiş biriydi. Rumelili. Zor zamanlar geçirmiş. Adamın paylaşımlarını sosyal medya üzerinden ilgiyle okuyordu. Ara ara, kısa kısa sohbetlere de başlamışlar, telefonlarını paylaşmışlardı. Kısa zamanda ilişkileri gelişme eğilimine girmişti. 

Kadın karışık duygular içindeydi. Adamla dostluklarından hem memnun hem kaygılıydı. İlişkinin sakin, dingin yaşamını olumsuz yönde etkilemesinden korkuyordu. Bir yandan da memnundu. Adamın yakın ilgisi kendisine canım, cananım, bir tanem diye hitap etmesi hoşuna gidiyordu. Yaşamı boyunca kimselerden böyle yakın ilgi ve iltifat görmemişti. Dayanamamış, o da adama “canım” diye hitap etmeye başlamıştı. 

Adam, “14 Şubat yaklaşıyor. Öncesinde buluşup, bir kafede buluşup sohbet edelim” dediğinde de “Olur buluşalım ama ben 14 Şubat gibi tarihlere pek itibar etmem, önemsemem” dedi. Bu davetini de  hiç görmediği adamı daha yakından tanımak amacıyla kabul etmişti. Yol boyu heyecanlıydı, “İyi mi ettim adamın davetini kabul etmekle?” diye kendini sorguluyordu.

Ay Işığı’na vardığında adamı sözleştikleri yerde buldu. Yağmur yağmaya başlamıştı. Ama umurlarında değildi ne yağmur ne rüzgar ne de denizde kabaran dalgalar. Karışık duygular içinde sırılsıklamdılar ikisi de. Adamın şemsiyesi altında birbirlerine sarılarak yürüyüp sahildeki Mouna Kafe’ye vardılar.

 İlk buluşmalarıydı. Yemek yediler, içki içtiler. Uzun uzadıya sohbet ettiler. Canan Erçetin ‘in “Bahar” şarkısını gecenin karanlığında sahildeki kayaları okşayan dalgaların eşliğinde tatlı bir heyecanla dinlediler.İlk buluşmamız anısına bu bizim şarkımız olsun “ dediler. Konudan konuya atladılar. Kadın “anlatsam hayatım roman olur” dedi. Adam, “Anlat ben yazayım” dedi. Kadın, “Güzellik salonu açma hayalimiz var. Bazı uzman arkadaşlarla” dedi. Adam, “İsabetli olur. Günümüzde kadınlar daha güzelleşmek için o merkezlere yöneliyorlarmış. Yoğun ilgi varmış” dedi.. Kadın uzun uzadıya neler planladıklarını  anlattı. Lazer, cilt bakımı, güzellik ürünleri ve hizmetleri hakkındaki düşüncelerini paylaştı. Hayallerini paylaştı heyecanla. 

Ardından çalıştığı iş yerindeki dedikoduları aktardı. Paragöz patronunu çekiştirdi. Şubat’ın ikinci yarısında büyük oğlu Deniz’le Kıbrıs’a gideceklerini, oğlunun üniversitede bir konferans vereceğini övünerek anlattı. Çocuklarının “anne çalışmayı artık bırak biz sana bakarız. Çok yoruldun yıllar boyu” dediklerini söyledi. Çalışmakta kararlı olduğunu, kimseye yük olmak istemediğini ekledi. “Herkesin yardımına koşmayı, çevremdeki her konuyla ilgilenmeyi, her işe adeta maydanoz olmayı seviyorum” dedi. Sağlık sorunları yaşayan “Osmanlı kadını” annesi ve emekli babasından, kedisi Dalin’in maskaralıklarından söz etti. Nasıl her yere koşturduğunu anlattı. Adam, ilgiyle ve sabırla kadının anlattıklarını dinledi. 

“Peki politik gelişmeleri de izliyor musun, ilgili misin siyasetle?” diye sordu. Kadın cevap verdi:

“Pek ilgilenmem. Seçim zamanı oy vermeyi ihmal etmem ama bu konuda pek konuşmam, sosyal medyada da paylaşımda bulunmam. ‘Ne olur ne olmaz. Çocukların başına bir iş gelir’ diye korkarım. Çocuklara da hep siyasetten, sokak gösterilerinden uzak durmalarını söylerim. Geçmişte yaşananları unutmam. ‘Gezin, tozun, kızlarla takılın ama siyasete karışmayın’ derim. Küçük oğlum Devrim uzun süre işsiz kaldı, çocuk bunalıma girdi. Şükürler olsun sonunda bir işe girdi. Pahalılığa, işsizliğe çare bulunmalı. Siyasilerin derdi koltuk kapmak, kimileri ceplerini doldurmak peşinde, halkın derdi pahalılık, işsizlik. Halkı düşünen yok. Başta Ebru, genç teğmenlerin atılmalarına da çok üzüldüm. Çok ağladım. Fidanlara neden kıydılar anlamış değilim. ‘Mustafa Kemal’i, Cumhuriyeti hâlâ sindiremeyen insanlar var aramızda’ diyor oğlum Devrim.”

“Haklısın. Dileyelim idari mahkemede karar bozulsun” dedi adam.

Hiç böyle uzun sohbet etmemişlerdi sosyal medya sohbetlerinde veya telefonla görüşmelerinde. Adam, “Bir itirafta bulunayım mı? Sosyal medyada fotoğrafını görünce çok beğendim ve arkadaşlık teklif ettim. Ama bu güzel kadın teklifimi kabul etmez diye düşündüm ” dedi. Kadın çok mutlu oldu. Yıllardır boş yüreğinde bir sıcaklık hissetti. “Kahve içelim falımıza bakalım” dedi. Adamın kahve falına baktı kadın. Gönlünden geçenleri kahve falında görüyormuş gibi sıraladı.  Oldum olası kahve falına, rüya tabirlerine meraklıydı zaten. Kafasındaki soruların cevabını kahve fallarında, gördüğü rüyaların tabirlerinde bulmaya çalışırdı. Adam gülerek “Kahve falında kimin şampiyon olacağı da görünür mü?” diye sordu. “Fala gerek yine Galatasaray şampiyon olacak. Deniz söyledi” diye yanıt verdi kadın. Koyu Fenerbahçeli adam, “Hele biraz bekleyelim…” dedi.

Çok mutluydu kadın. Adam ona huzur vermişti, güven vermişti. Onun için güven duygusu çok önemliydi. Yalandan nefret ederdi. Yıllar önce boşandığı eşi ile yaşadığı travmanın etkisini üzerinden atamamıştı. Adamın verdiği güven duygusu ile ilişkilerini daha geliştirebileceğini düşündü. Bu düşünce ile adamın birlikte tiyatrolara, sinemalara, sergilere vs. gitme, yemeğe çıkma teklifini sıcak karşıladı. Adam, “Sevgililer Günü’nde de buluşalım. Tekrar buraya gelelim” dedi. Kadın, “Olur” dedi heyecanla. “Sevgililer Günü’nü o zamana kadar önemsemeyen, itibar etmeyen kadın, adamın teklifini düşünmeden  kabul etmişti.

İlk buluşmalarının ardından adam taksiyle kadını evine bıraktı. Takside kadın adama sokuldu, elini tuttu, başını adamın omzuna koydu. Çok mutluydu, huzurluydu. “Çok mutlu oldum. İyi ki varsın. 14 Şubat’ı iple çekeceğim”  dedi. Adam, “İyi ki sen de varsın.Ben de çok mutluyum. Ben de 14 Şubat’ı iple çekeceğim” diye cevap verdi. 

Dışarıda yağmur durmuş, hava sakinleşmişti. Gökyüzü pırıl pırıldı. Yıldızlar gökyüzünü süslüyordu. Ay ışığı karanlığı ve denizi aydınlatıyordu. Adam kadın taksiden indikten sonra evine dönerken yorgun gözlerini kapamış, hülyalara dalmıştı.

Şoföre, “Atatürk Bulvarı Cumhuriyet Meydanı Barış Apartmanı’na” dedi.

İnsanlarımızın Atatürk’ün yolunda, Cumhuriyetin çatısı altında bir araya geldikleri, barış içinde sevgiyle birbirlerine sarıldıkları bir ülke hayal etti adam…

Görsel: Vincent van Gogh’un Poet’s Garden tablosu

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale “Veda” emanetçileri…
Sonraki Makale Kanser olmak kader mi?

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Sağlıklı yaşam rehberi

Dr. Nil Gönce
5 Temmuz 2025
ManşetSerbest Kürsü

Evlerin efendisi kediler

Metin Gülbay
5 Temmuz 2025
EditörSerbest Kürsü

Akdeniz Sanat ve Yaşam Vadisi

Adil Gürkan
5 Temmuz 2025
EditörSerbest Kürsü

İmam Gazali’den molla rejimine

Halil Ocaklı
5 Temmuz 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?