Sade bir kıyafet giymişti. Siyah bir bluz ile siyah bir etek. Çok sevdiği kolyesi bluzun üzerinde sarkıyordu..
Gösterişten uzak olmaya çalışmıştı ancak her haliyle güzeldi, çekiciydi. Özenle taralı omuzlarından dökülen dalgalı saçları, hüzünlü kahverengi gözleri ve hafif makyajlı yüzüyle. Dudaklarında gül pembesi ruj. İş yerinden çıkmadan önce yeni tanıdığı arkadaşına telefon etmiş, çıktığını haber vermişti. Arkadaşı, “Tamam canım, ben Ay Işığı’nda bekliyorum” demişti.
İş yerinden çıkıp taksiye bindi şoföre ” Ay Işığı’na” dedi. Dışarıdan bakıldığında, mutlu, başarılı bir profil çiziyordu. Ancak içine döndüğünde kendinin de izah edemediği bir arayış içindeydi. Ne istediğini de pek bilmiyordu… Genç yaşlarda ailesinin ısrarlarıyla evlenmişti, gönülsüz görücü usulüyle. Evliliğinin ilk yıllarında peş peşe iki oğlu olmuştu: Deniz ve Devrim. Ondan sonra da yaşamının odak noktasını yavruları olmuştu. Eşinin, içkisi, sigarası yoktu ancak sorumluluklarını bilmeyen bir insandı. Vurdumduymaz. Borsaya tutkundu. Gözü dışarıdaydı. Bir kadınla aldattığını anlamış, dünya başına yıkılmıştı. Boşanmış, iki yavrusunu yanına alarak, yeni, bilinmedik bir hayata adım atmıştı.
Boşandıktan sonra zor bir yaşam bekliyordu onu. Lüks daireyi terk edip, mütevazi bir eve taşınmış, mütevazi eşyalar edinmişti. Evlenmemiş, iki oğluna odaklanmıştı yıllar boyu. Bir işe girerek yavrularını yetiştirmeye, onlara kol kanat olmaya, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmıştı. Yavrularının ikisi de eğitimlerini tamamlamış, iş sahibi olmuşlardı. Yıllar böyle akıp gitmişti.
Yaşantısı sakin, dingin bir ortamda devam ederken sosyal medya üzerinden bir adamla tanıştı. Adam okumuş, yazmış, gün görmüş, geçirmiş biriydi. Rumelili. Zor zamanlar geçirmiş. Adamın paylaşımlarını sosyal medya üzerinden ilgiyle okuyordu. Ara ara, kısa kısa sohbetlere de başlamışlar, telefonlarını paylaşmışlardı. Kısa zamanda ilişkileri gelişme eğilimine girmişti.
Kadın karışık duygular içindeydi. Adamla dostluklarından hem memnun hem kaygılıydı. İlişkinin sakin, dingin yaşamını olumsuz yönde etkilemesinden korkuyordu. Bir yandan da memnundu. Adamın yakın ilgisi kendisine canım, cananım, bir tanem diye hitap etmesi hoşuna gidiyordu. Yaşamı boyunca kimselerden böyle yakın ilgi ve iltifat görmemişti. Dayanamamış, o da adama “canım” diye hitap etmeye başlamıştı.
Adam, “14 Şubat yaklaşıyor. Öncesinde buluşup, bir kafede buluşup sohbet edelim” dediğinde de “Olur buluşalım ama ben 14 Şubat gibi tarihlere pek itibar etmem, önemsemem” dedi. Bu davetini de hiç görmediği adamı daha yakından tanımak amacıyla kabul etmişti. Yol boyu heyecanlıydı, “İyi mi ettim adamın davetini kabul etmekle?” diye kendini sorguluyordu.
Ay Işığı’na vardığında adamı sözleştikleri yerde buldu. Yağmur yağmaya başlamıştı. Ama umurlarında değildi ne yağmur ne rüzgar ne de denizde kabaran dalgalar. Karışık duygular içinde sırılsıklamdılar ikisi de. Adamın şemsiyesi altında birbirlerine sarılarak yürüyüp sahildeki Mouna Kafe’ye vardılar.

İlk buluşmalarıydı. Yemek yediler, içki içtiler. Uzun uzadıya sohbet ettiler. Canan Erçetin ‘in “Bahar” şarkısını gecenin karanlığında sahildeki kayaları okşayan dalgaların eşliğinde tatlı bir heyecanla dinlediler.İlk buluşmamız anısına bu bizim şarkımız olsun “ dediler. Konudan konuya atladılar. Kadın “anlatsam hayatım roman olur” dedi. Adam, “Anlat ben yazayım” dedi. Kadın, “Güzellik salonu açma hayalimiz var. Bazı uzman arkadaşlarla” dedi. Adam, “İsabetli olur. Günümüzde kadınlar daha güzelleşmek için o merkezlere yöneliyorlarmış. Yoğun ilgi varmış” dedi.. Kadın uzun uzadıya neler planladıklarını anlattı. Lazer, cilt bakımı, güzellik ürünleri ve hizmetleri hakkındaki düşüncelerini paylaştı. Hayallerini paylaştı heyecanla.
Ardından çalıştığı iş yerindeki dedikoduları aktardı. Paragöz patronunu çekiştirdi. Şubat’ın ikinci yarısında büyük oğlu Deniz’le Kıbrıs’a gideceklerini, oğlunun üniversitede bir konferans vereceğini övünerek anlattı. Çocuklarının “anne çalışmayı artık bırak biz sana bakarız. Çok yoruldun yıllar boyu” dediklerini söyledi. Çalışmakta kararlı olduğunu, kimseye yük olmak istemediğini ekledi. “Herkesin yardımına koşmayı, çevremdeki her konuyla ilgilenmeyi, her işe adeta maydanoz olmayı seviyorum” dedi. Sağlık sorunları yaşayan “Osmanlı kadını” annesi ve emekli babasından, kedisi Dalin’in maskaralıklarından söz etti. Nasıl her yere koşturduğunu anlattı. Adam, ilgiyle ve sabırla kadının anlattıklarını dinledi.
“Peki politik gelişmeleri de izliyor musun, ilgili misin siyasetle?” diye sordu. Kadın cevap verdi:
“Pek ilgilenmem. Seçim zamanı oy vermeyi ihmal etmem ama bu konuda pek konuşmam, sosyal medyada da paylaşımda bulunmam. ‘Ne olur ne olmaz. Çocukların başına bir iş gelir’ diye korkarım. Çocuklara da hep siyasetten, sokak gösterilerinden uzak durmalarını söylerim. Geçmişte yaşananları unutmam. ‘Gezin, tozun, kızlarla takılın ama siyasete karışmayın’ derim. Küçük oğlum Devrim uzun süre işsiz kaldı, çocuk bunalıma girdi. Şükürler olsun sonunda bir işe girdi. Pahalılığa, işsizliğe çare bulunmalı. Siyasilerin derdi koltuk kapmak, kimileri ceplerini doldurmak peşinde, halkın derdi pahalılık, işsizlik. Halkı düşünen yok. Başta Ebru, genç teğmenlerin atılmalarına da çok üzüldüm. Çok ağladım. Fidanlara neden kıydılar anlamış değilim. ‘Mustafa Kemal’i, Cumhuriyeti hâlâ sindiremeyen insanlar var aramızda’ diyor oğlum Devrim.”
“Haklısın. Dileyelim idari mahkemede karar bozulsun” dedi adam.
Hiç böyle uzun sohbet etmemişlerdi sosyal medya sohbetlerinde veya telefonla görüşmelerinde. Adam, “Bir itirafta bulunayım mı? Sosyal medyada fotoğrafını görünce çok beğendim ve arkadaşlık teklif ettim. Ama bu güzel kadın teklifimi kabul etmez diye düşündüm ” dedi. Kadın çok mutlu oldu. Yıllardır boş yüreğinde bir sıcaklık hissetti. “Kahve içelim falımıza bakalım” dedi. Adamın kahve falına baktı kadın. Gönlünden geçenleri kahve falında görüyormuş gibi sıraladı. Oldum olası kahve falına, rüya tabirlerine meraklıydı zaten. Kafasındaki soruların cevabını kahve fallarında, gördüğü rüyaların tabirlerinde bulmaya çalışırdı. Adam gülerek “Kahve falında kimin şampiyon olacağı da görünür mü?” diye sordu. “Fala gerek yine Galatasaray şampiyon olacak. Deniz söyledi” diye yanıt verdi kadın. Koyu Fenerbahçeli adam, “Hele biraz bekleyelim…” dedi.
Çok mutluydu kadın. Adam ona huzur vermişti, güven vermişti. Onun için güven duygusu çok önemliydi. Yalandan nefret ederdi. Yıllar önce boşandığı eşi ile yaşadığı travmanın etkisini üzerinden atamamıştı. Adamın verdiği güven duygusu ile ilişkilerini daha geliştirebileceğini düşündü. Bu düşünce ile adamın birlikte tiyatrolara, sinemalara, sergilere vs. gitme, yemeğe çıkma teklifini sıcak karşıladı. Adam, “Sevgililer Günü’nde de buluşalım. Tekrar buraya gelelim” dedi. Kadın, “Olur” dedi heyecanla. “Sevgililer Günü’nü o zamana kadar önemsemeyen, itibar etmeyen kadın, adamın teklifini düşünmeden kabul etmişti.
İlk buluşmalarının ardından adam taksiyle kadını evine bıraktı. Takside kadın adama sokuldu, elini tuttu, başını adamın omzuna koydu. Çok mutluydu, huzurluydu. “Çok mutlu oldum. İyi ki varsın. 14 Şubat’ı iple çekeceğim” dedi. Adam, “İyi ki sen de varsın.Ben de çok mutluyum. Ben de 14 Şubat’ı iple çekeceğim” diye cevap verdi.
Dışarıda yağmur durmuş, hava sakinleşmişti. Gökyüzü pırıl pırıldı. Yıldızlar gökyüzünü süslüyordu. Ay ışığı karanlığı ve denizi aydınlatıyordu. Adam kadın taksiden indikten sonra evine dönerken yorgun gözlerini kapamış, hülyalara dalmıştı.
Şoföre, “Atatürk Bulvarı Cumhuriyet Meydanı Barış Apartmanı’na” dedi.
İnsanlarımızın Atatürk’ün yolunda, Cumhuriyetin çatısı altında bir araya geldikleri, barış içinde sevgiyle birbirlerine sarıldıkları bir ülke hayal etti adam…
Görsel: Vincent van Gogh’un Poet’s Garden tablosu