Nâzım Hikmet’in yaşam öyküsü, bir şairin öyküsünün çok ötesinde, vatan sevgisi, mücadele ve umutla örülmüş destansı bir anlatımdır.
Yaşamı boyunca başından geçen olaylar, adeta milli mücadele yıllarının ve sosyalizmin çeşitli aşamalarının birer tutanağı gibidir. Nâzım Hikmet, iyi eğitimli, cesur, aydın ve yurtsever bir genç olarak yetişmiştir. Gözlem yapma ve gözlemlerine ilişkin yorumlarını söze dökme yeteneği açısından da son derece başarılı bir sanatçıdır.
Geleneksel aruz ölçüsünün katı kurallarına odaklanmadan daha akıcı bir şiir dili oluşturmuş, bu yenilikçi anlayış, o dönemdeki edebiyat ortamına yeni bir ışık tutarak birçok şairi etkilemiştir.
Nâzım Hikmet, 1902 Selanik doğumludur. Farklı kökenlerden gelen çok kültürlü bir ailede büyümüştür. Babası Hikmet Bey, Çerkez kökenli bir devleti memuruydu. Nâzım Hikmet’e adını veren baba dedesi Nazım Paşa, Osmanlı’nın son Selanik valisiydi ve mesnevi tarzında şiirler yazardı.
Annesi Celile Hanım ise Osmanlı’da yüksek sosyal statüye sahip Alman ve Polonyalı kökenli bir aileden geliyordu ve ülkenin ilk kadın ressamlarından biriydi. Nazım, bazı sohbetlerde anne tarafının kısmen Gürcü kökenli olduğuna ilişkin imalarda bulunmuşsa da, bu konuda kesin bir açıklama yapmamıştır.
Şairimiz, Milli Mücadele sonrası tek parti rejiminin bürokratları ve siyasileri tarafından çok yazık ki, anlaşılmamış, tehlikeli görülerek defalarca tutuklanmış ve toplam 13 yıl cezaevinde kalmıştır.
Nâzım, henüz Moskova Doğu Halkları Üniversitesi’nde öğrenciyken Atatürk tarafından huzura çağrılmış ve şiirleri övgüyle karşılanmıştır. Atatürk ona, “Gençlerin tıpkı sizin gibi ülkeleri uğruna şiir yazmaları yönünde desteklenmeleri gerekir. Bazı genç şairler modernlik adına amaçsız, mevzusuz şiirler yazmaktadır. Size tavsiyem, gayeli şiirler yazmaya devam etmenizdir” demiştir.
Bu buluşmanın olduğu ve Mustafa Kemal’in övgü sözleri kullandığı tutanaklarda geçmektedir. Nâzım Hikmet aslında tam da Mustafa Kemalin önerdiği anlamda bir şair olmuş ve tüm dünyada bu özellikleriyle tanımıştır.
Yapıtları ve ideolojisi
Nâzım Hikmet’i ünlü yapan birçok etken vardır; ancak, görüşüme göre en önemli faktör, sanatını ideolojik sınırların ötesine, evrensel boyutta taşıyabilen bir şair olmasıdır. Şiirlerinde evrensel temaların yanı sıra aşk, özgürlük, dayanışma, eşitlik, adalet ve barış gibi insani konuları derinlemesine işlemesi, onu benzersiz kılan özellikler arasında yer alır. Serbest nazım, ritim, imgelem, dilsel zenginlik ve yenilikçi stiliyle tanınan şair, ideolojisini evrensel değerlerle birleştirme yeteneğiyle büyük bir üne kavuşmuştur. Yapıtları elliden fazla dile çevrilmiş olan Nazım Hikmet, dünya çapında bir okuyucu kitlesine sahip bir şairdir.
Nâzım Hikmet, 1928’de çıkan aftan yararlanarak Türkiye’ye dönmüş, ancak ülkeyi pasaportsuz terk ettiği için üç ay hapis yatmıştır. Tek parti siyasileri ve bürokratları tarafından hakkında sürekli davalar açılmış ve yaklaşık 15 yıl cezaevinde kalmıştır. Harp Okulu ve Donanma davalarında yargılanmış, toplamda 28 yıl 4 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu kararın ardından Atatürk’e yazdığı mektupta suçsuz olduğunu dile getirmiştir. Ancak o dönem ağır hasta olan Atatürk’ün hayatını kaybetmesi üzerine özgürlüğüne kavuşamamıştır.
Nâzım Hikmet, Atatürk’e yazdığı mektubunda şöyle demiştir:
“Askerî isyana teşvik etmedim. Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamlesini anlayabilen bir kafam, yurdumu seven bir yüreğim var.
Askeri isyana teşvik etmedim. Yurdumun ve inkılapçı senin karşında alnım açıktır. Yüksek askeri makamlar, devlet ve adalet, küçük bürokrat gizli rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar.
Askeri isyana teşvik etmedim. Deli, serseri, mürteci, satılmış, inkılap ve yurt haini değilim ki, bunu bir an olsun düşünebileyim.
Askeri isyana teşvik etmedim. Senin eserin ve sana aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirdim.
Büyük işlerin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile alakalandırmak istemezdim. Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu ‘inkılap askerini isyana teşvik’ damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.
Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum. Türk inkılabına ve senin başına and içerim ki, suçsuzum… Nâzım Hikmet Ran”.
Bunun ötesinde, bir süre Troçki ile de birlikte çalışan Nâzım, Sovyet propagandasını desteklemiş olmasının yanı sıra, Stalin yönetimindeki olumsuzlukları cesurca eleştirmesi nedeniyle bazı dışlanmalar yaşamıştır. SSCB’de hayat, şair için sanıldığı kadar kolay değildi.
Serbest bırakılması
Nâzım Hikmet’in Türkiye’de hapishaneden çıkarılması için 1949-1950 yıllarında yoğun çabalar gösterilmiştir. Bu kampanyalara yerli ve yabancı aydınlar, yazarlar, demokrat örgütler ve politikacılar katılmıştır. ABD, İngiltere, Fransa, İsviçre, Polonya, Romanya, Çekoslovakya, Bulgaristan, Yugoslavya, Hindistan, Irak, Macaristan, Lübnan, Mısır ve Suriye’de protesto gösterileri düzenlenmiştir. Simone de Beauvoir, Jacques Prévert, Raymond Queneau, Albert Camus, Oskar Daviço, Jean Paul Sartre gibi tanınmış aydınlar da bu protestolara katılmıştır.
Nâzım Hikmet, 1950’de adaletin yerini bulacağına dair umudunu yitirince 18 gün süren bir açlık grevine başladı. Bu grev dünya genelinde büyük yankı uyandırmış ve Türk hükümetine 22 ülkeden protesto telgrafları gönderilmiştir. Türkiye’deki elçiliklerin önünde gösteriler yapılmış ve birçok ünlü yazar da destek bildirmiştir.
Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet gibi Türk aydınlar, yazarlar ve sanatçılar açlık grevine destek vermiş ve Nâzım’ın annesi Celile Hanım, Haliç Köprüsü’nde oğlunun kurtarılması için imza toplamıştır. Bu çabalar sonuç vermiş ve Nâzım Hikmet, 1950 yılında çıkarılan af yasası ile serbest bırakılmıştır.
Son yıllar ve mirası
Nâzım Hikmet’in mücadeleyle geçen yaşamı, 61 yaşındayken, 3 Haziran 1963’te Moskova’da kalp krizi sonucu sona ermiştir. Ancak, sanatıyla dünya edebiyatında önemli bir yer edinmiş olan Nazım Hikmet’in anısı bugün milyonlarca kalpte yaşamaktadır. Yaşamı ve eserleri, insan hakları, özgürlük ve adalet çabalarının simgesi olmayı sürdürmektedir.
Vecdi Başkesik