“Yaşama Sanatının Dini Çay Kitabı” adında bir kitabı okumaya başladım.
Kitap özetle Japon kültüründe çayın yerini, hazırlanış seremonilerini, sunumunu ve sanatla ve yaşamla ilişkisini anlatıyor.
Çay ilk olarak bir ilaç olarak ortaya çıkıyor ve zaman içerisinde bir içeceğe dönüşüyor.
Sekizinci yüzyılda şiirlere konu olmuş, on beşinci yüzyılda ise bir estetizm unsuru olarak Japonlar tarafından yüceltilmiş.
Çay seremonileri “Zen” felsefesinin ritüelinden türemiş. Meditasyon sırasında uyanık kalabilmek için kullanılmış. Dikkatin niteliği “Zen” pratiklerinde çok önemlidir. Bu sebeple “Zen”in birçok sanat ve tören uygulaması zihni sakinleştirmek ve dikkatin niteliğini orada tutabilmek ile ilgilidir.
Japonlar “Chanoyu” adını verdikleri çay törenlerini gündelik hayatın kirli gerçekleri arasındaki güzelliğe hayran olma üzerine dayalı bir kültür olarak tanımlıyor.
Aslında Japonlar birçok sanatta kendi kültürlerinin ortak özelliklerini yüklemeyi muazzam bir şekilde başarmışlar. Bu kültürün bazı ortak özellikleri; hüner, sabır, sadelik, ayrıntı, uyum, zarafet, ölçülülük, ustalık, yaşamı tüm yönleriyle kabul etme ve saygı duyma, törensellik, asimetri, gelenekçilik, meditasyon, doğaya saygı, sessizlik, sunum ve estetiktir.
Çayizm “Chanoyu” da toplumsal düzenin romantizmini telkin ederek hayat dediğimiz imkânsızlığın içerisinde mümkün olan bir şeyi başarmaya yönelik çaba, kusurlu bir ibadet diye tanımlanıyor.
Çayın dünyaya yayılma yolculuğu ise Hollanda’nın Doğu Hindistan şirketine ait gemilerle Avrupa’ya ilk çayı getirmesi ile başlamış. 1636’da Fransa’ya, 1638’de Rusya’ya, 1650’de İngiltere’ye ulaşmış.
Bir fincan çay bu kadar anlam yüklü olarak yayılmaya başlayınca, insanı otomatik ve yönetilebilir halden uyanışa davet eden tüm iyi şeylere karşı çıkıldığı gibi dini otoriteler tarafından çay içmenin kâfirlere ait bir alışkanlık olduğu söylenerek, içenler kınanmaya başlamış.
Öyle ki tüketimin yaygınlaşması engellenip çay özel günlerin eğlenceli içeceği olarak asillere ait eğlencenin sembolü olarak kullanılmaya başlanmış.
18. yüzyılda Londra’nın kahve evlerinin yerini hızla çay evlerine dönüşmesi ile bu sefer entelektüellerin ve kendilerini çayla eğlendiren kişilerin uğrak yeri olmuş.
Zaman içerisinde ise vergilendirilmiş ve sömürgeci ülkeler tarafından yönetilmeye başlanmış.
Çayın gelişimi ise üç ana evreye ayrılmış: Kaynamış çay, kremalı çay ve demleme çay.
Biz demlenen çay evresine ait modern grubuz.
“Chanoyu” içinde somutlaşan yaşamı ve sanatla ilgili fikirleri barındıran derin bir “Zen” felsefesini ışığında bireyi hatta toplumu aydınlatma görevi üstelenmiş bir törendir.
Kitapta denildiği gibi ne şarabın kibrini ne kahvenin öz güvenini ne de kakaonun masumiyetini barındırır.
Çay romantiktir, kendinize içtenlikle gülmenin gizemidir ve bu yüzden felsefe mizahın kendisidir.
Namaste…