Türkiye’de adının önüne kibirle “gazeteci” yazanların basın toplantılarında, canlı yayınlarda devletin en tepesinden başlayarak iktidar temsilcilerine nasıl “çanak” soru sorduğunu hepimiz biliyoruz.
Ama zaten çok ender durumlar dışında “gerçek” gazeteciler soru sorma olanağı bulamıyor.
Pek çok açıdan benzediğimiz Rusya’da da durum farklı değil: Orada da bir gazetecinin çıkıp devlet büyüğüne “tak tak” diye soru sorabilmesi neredeyse olanaksız.
Hafta içinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 4 buçuk saat süren bir canlı yayını vardı. Her yıl sonunda yapılan etkinlikte hem vatandaşlar hem de yerli ve yabancı gazeteciler Rusya liderine merak ettikleri soruları yöneltebiliyor.
Bu etkinlik aslında Rusya vatandaşları için daha önemli çünkü normalde en alt düzeydeki yetkiliye bile ulaşmakta zorluk çekenler canlı yayında sorunlarını bizzat Devlet Başkanı’na aktarabiliyor. Bu sorunlar, örneğin 200 kişinin yaşadığı bir köyde patlayan su borusunun haftalarca onarılamamasıyla da ilgili olabiliyor ya da falanca kasabadaki okulun kapanmasıyla da ilgili olabiliyor.
Ummanda bir damla da olsa “alan memnun satan memnun.”
Vatandaşlar sorunlarına çözüm buluyor, Putin’in şahsında devlet de onların dertlerine nasıl derman olduğunu göstererek böbürlenebiliyor.
Etkinliğe katılan Rus gazetecilerin taşradan gelenleri de benzer şekilde yaşadıkları bölgelerde halkın çektiği sıkıntıları gündeme getiriyor. Merkez medya temsilcileri ise daha çok güncel siyasi ve ekonomik konularla ilgili sorular soruyor ama tabii eleştiri dozunu bir hayli düşük tutuyor.
Yabancı gazeteciler bu konuda daha rahat, onlar belirli sınırlar içinde Putin’e diledikleri soruyu yöneltebiliyor.
Ama bu yılki etkinlikte sınırın ilk defa aşıldığını gördüm.
Amerikan NBC kanalının İngiliz muhabiri Keir Simmons (manşetteki küçük fotoğraf) Putin’e şu soruyu sordu:
“Sayın Başkan, izin verirseniz İngilizce iki soru soracağım. İlki başkan seçilen Trump’la ilgili.
Sayın Başkan, Özel Askeri Operasyon’da (Ukrayna’daki savaşı kastediyor C. B.) hedeflerinize ulaşmayı başaramadınız. Çok sayıda Rus öldü ki aralarında bu hafta Moskova’da suikasta uğrayan bir general de var. Desteklediğiniz Suriye lideri devrildi.
Sayın Başkan, Trump’la görüştüğünüzde zayıf bir lider konumunda olacaksınız. Nasıl uzlaşacaksınız, ne önereceksiniz?”
(Simmons’ın ikinci sorusu ise, 12 yıl önce Suriye’de kaybolan bir ABD’li gazetecinin bulunması için yardım ricasıyla ilgiliydi.)
Önce ikinci soruyu yanıtlayan Putin ilk soru için şunları söyledi:
“Başkan Trump’a ne önerebileceğimi sordunuz. Öncelikle, ne zaman görüşeceğimizi bilmiyorum çünkü bu konuda bir şey söylemedi. Dört yıldır konuşmadık. Elbette her zaman görüşmeye hazırım.
Görüştüğümde zayıf bir konumda olacağımı söylediniz. Sayın Bay Simmons… Neden “sayın” diyorum? Çünkü ABD’de Rus medyasına yönelik bütün baskılara rağmen biz sizin Rusya’da özgürce çalışmanıza izin veriyoruz. Siz ve ABD’de maaşınızı ödeyenler gerçekten de Rusya’nın zayıf bir devlet olmasını istiyor.
Ben farklı düşünüyorum. Son 2-3 yılda önemli ölçüde daha güçlü hale geldik… Suriye’den bahsettiniz. Söylediğim gibi, siz ve maaşınızı ödeyenler Suriye’deki gelişmeleri Rusya’nın yenilgisi gibi göstermeye çalışıyor. Emin olun durum öyle değil.”
Aslında Putin’in yanıtı çok daha uzun ama buraya konumuzla ilgili bölümleri aldık.
Yanıtın içeriği de bizi ilgilendirmiyor, biz Simmons’ın sorusuna dönelim.
Gazetecinin Ukrayna ile ilgili sorusunda Batı medyasının tersine “işgal” ya da “savaş” dememesi ve “Özel Askeri Operasyon” terimini kullanması dikkat çekici. Bunu ya çekindiği için ya da Putin’e saygısından yapıyor. Çünkü Rus yasalarına göre Ukrayna’daki savaşa “savaş” demek yasak. Ama savaş deseydi bile Simmons’ı herhalde kimse tutuklamaya kalkmazdı!
“Özel Askeri Operasyon’da hedeflerinize ulaşmayı başaramadınız” cümlesi ise subjektif. Kaldı ki Rusya son bir yılda sürekli toprak kazanıyor, Ukrayna zor durumda. Benzer şekilde “Çok sayıda Rus öldü” demesi de öyle çünkü Rusya’nın konudaki son resmi açıklaması neredeyse iki sene önce, onda da birkaç bin ölüden söz ediliyor.
Fakat Batılı kaynaklara ve bağımsız Rus medyasına göre cephede ölen ve yaralanan asker sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Dolayısıyla sadece Rusya’nın resmi açıklamasını temel almak zorunda olmayan Simmons’ın sorusunu makul kabul etmek mümkün.
Benim asıl takıldığım sorunun “ Trump’la görüştüğünüzde zayıf bir lider konumunda olacaksınız” bölümü.
Simmons’ın çizgiyi aştığı yer burası.
Trump’la görüştüğünde Putin’in zayıf bir konumda olacağını söylemek objektif bir tespit değil, tamamen kişiden kişiye değişen bir yorum. Oysa gazeteci soru sorarken kişisel düşüncelerini bir kenara bırakmalı. Simmons Putin’e hayran da olsa, nefret de etse duygularını ya da yargılarını sorusuna yansıtma hakkına sahip değil. Hiç olmazsa soruyu, “ABD’de, Trump’la görüştüğünüzde zayıf bir konumda olacağınızı iddia edenler var. Katılır mısınız” diye formüle edebilirdi. En kötüsü, yargı bildiren bir cümle yerine sorusuna “Şahsen zayıf bir pozisyonda olacağınızı düşünüyorum” diyerek başlayabilirdi.
Simmons geçmişte Putin’le özel röportaj yapmış bir gazeteci yani tanışıyorlar. Putin belki de bu nedenle çok sert bir yanıt vermedi, gerçi “Siz ve maaşınızı ödeyenler…” diyerek iğnelemeden de duramadı. Ayrıca Simmons, sorusunun ikinci bölümünde Suriye’de kaybolan ABD’li gazeteci için Rusya liderinden yardım istedi. Putin’in soruya aynı sert tonda yanıt vermemesinin bir nedeni de bu olabilir.
İlgili yazı: