19.4 C
İstanbul
17 Mayıs 24, Cuma
spot_img

Postmodern güvenlik kavramı

Modern dönem devlet ve sınıf ilişkilerinin kökenleri Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonraki birkaç yüzyıla kadar geri gider.

Öncesinde feodal lordlar, mülkiyetlerini korumak ve halkı sömürmek için devlete ihtiyaç duymuyorlardı. Mülkiyet hakkı ile birlikte bağımsız tüccar sınıfı ortaya çıktı. Böylece ekonomik ağ içinde bağımsızlık arttı. Tüccarlık ve sanat, uygarlık içinde bağımsız konumlar edindiler. Bu dönemde, devletin sadece birkaç işlevi vardı; sınırları korumak, orduyu kontrol etmek ve bazı sorunları çözmek. Özel mülkiyet ve devlet ilişkisi askeri ağları tetikledi, büyük ve düzenli ordulara ihtiyaç duyuldu. O zamandan beri silahlanma yarışı devam ediyor ve sadece ordusu güçlü olan ülkeler hayatta kalabilir bugün de bu olgu uluslararası ilişkilerin gerçeğidir. Kapitalizm ve ulus-devletin birbirine ihtiyacı vardı ve bu da daha önceden var olan ideolojik ve askeri ağlara eklemlendi. Böylece Weber’in ‘devlet’ tanımına gelindi; belirli bir coğrafi alanda asker ve polisi kontrol eden örgütlenme. Devlet genişledikçe onun düzenleyici rolü ve kapitalizm de genişledi. Bugünün pek çok işlevi olan büyük modern devletine gelecek olursak, devlet içinde yasama yanında pek çok kurum, planlama yapmak ve kaynakları dağıtmak için eklemlenmiştir.

21. yüzyılın temel zorluğu çağdaş küresel güvenlik problemlerin kapsamı, ölçeği ve doğası ile uyumlu kuramsal bir çerçeve yokluğudur. Güvenlik olgusuna yeni yaklaşımlar şimdiye kadar geleceğe ilişkin umut verici bir çerçeve sunamamışlardır. Westfalia döneminin ulus-devlet düzenin yeniden çağın şartlarına uydurulması ihtiyacı üzerinde durulurken, büyük güçler uluslararası güvenlik sorunlarının çözümünde yorulmuşlardır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya düzeninin temsilcisi olan uluslararası örgütler ise gittikçe daha fazla reform ihtiyacı içine girmişlerdir. 21. yüzyılın sürekli genişleyen gündemi ve derinleşen yapısı içinde çeşitlenen aktörleri yeni bir güvenlik yaklaşımını gerektirmektedir.

Modernlik henüz tamamlanmamış bir projedir. Modernlik projesinden geriye atık bir toplum kalmıştır. Ancak, insanoğlunun en büyük yetilerinden birisi durduramayacağı şeyleri başlatabilme gücüdür. Bunlar savaşlar, devrimler ya da büyük felaketler gibi büyük yıkımların yol açtığı yeni ve büyük başlangıçlardır. Bu elde kalmış “post”lar evreninde bir kara deliktir. Nitekim karamsarlığın, hüsranın yalnızlığın, parçalanmışlığın, kargaşanın, acının ve ölümlerin hüküm sürdüğü bu ortamda düşünürler distopyaya yönelmektedir.

Çünkü yaşanan acıları, yıkıcı olayları, hayal kırıklıklarını gördükten sonra, insanları, vatandaşları ve toplumları uyarmak, ikaz etmek, eleştirmek gibi kaygılar taşımaktadırlar. Yapılan distopik çalışmalarda sunulan hayali toplum düzeninde genellikle birey/ana karakter ve sistem arasındaki çatışmadan bahsedilir. Bu çatışmada, güç dengesi, hegemonik söylem, epistemolojik üstünlük, manipülatif tutum gibi faktörler önem kazanmaktadır. Modern dünyayı çözmenin yolu olarak bilgi dünyasına ilişkin yeni bir bakış açısı geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu da postmodernizmin temelinde olan şeydir.

Postmodern kavramı ilk defa 1930’larda ortaya çıktı. 1950’lerde ve 60’larda Batı’daki kültürel gelişmeleri açıklamak için kullanıldı. 1970’lerin sonunda ise bir sosyal teori haline gelmeye başladı. Sosyal bilimler ile ilgili olarak postmodernizm, objektif bilimsel metoda da karşı çıkıyor, gerçeğin şartlara ve kültüre bağlı olarak değişebileceğini iddia ediyordu.

Postmodernite, ilk kez 1979 yılında yazdığı bir raporda Jean François Lyotard’ın gündeme getirdiği, sınırlarını çizdiği ve tanımladığı bir kavramdır. Bu tanımlama, uzun yıllar boyunca tartışılmış olsa da hemen her zaman temel alınmıştır. Lyotard, Modernist döneme ait büyük inançların, meta anlatıların ve büyük ütopyaların geçerliliğini yitirdiğini belirtir. Postodernizmin ne olduğu hala çok tartışmalı bir konudur. Postmodernite ve postodernizmin herkes tarafından kabul edilmiş tam bir tanımı da yoktur. İlginç olan postmodernizm, kullandığımız modern yaklaşımın epistomolojik varsayımlarını ve metodolojik yöntemlerini reddeder.

(Sait Yılmaz, tasam.org)

Makalenin tamamı için tıklayın

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
678TakipçilerTakip Et
11,500TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler