Geçmişin derinliklerinden günümüze ulaşan bazı eserler yalnızca var oldukları dönemde değil, yüzyıllar boyunca insanlığın kolektif düş dünyasını besleyen gizemleri barındırır. Piri Reis’in dünya haritası da işte böyle gizemlerle örülü bir eserdir.
Coğrafya tarihinde devrim yaratan bu haritayı daha iyi anlayabilmek için, öncelikle Piri Reis’in kim olduğunu ve neden bu kadar önemli olduğunu inceleyelim. Çağını aşan yetenekleriyle Türk denizcilik tarihinde özel bir yer edinen Piri Reis, usta bir denizci olmanın yanında yetkin bir haritacıydı.
1465 yılında Gelibolu’da dünyaya geldi. Denizcilikle tanışması, çocukluk yıllarında dönemin ünlü denizcilerinden olan amcası Kemal Reis’in yanında başladı. Kariyerinin ilk yıllarında, Kemal Reis’in liderliğinde Akdeniz’de gerçekleştirilen korsanlık faaliyetlerine katıldığı bilinir. Bu dönemde daha çok Akdeniz’de seyreden Venedik, Ceneviz ticaret gemileri ile İtalya ve Fransa kıyılarındaki stratejik yerleşimler sıklıkla hedef seçiliyordu.
Korsanlık yıllarından sonra Piri Reis, Osmanlı İmparatorluk Donanması’na katılma kararı aldı. Burada, denizcilik konusundaki üstün yetenekleriyle kısa sürede donanmanın önde gelen isimlerinden biri oldu. Özellikle haritacılık alanındaki başarılarıyla donanmaya güç katarken 16. yüzyılın coğrafya anlayışına da yeni bir bakış açısı kazandırdı
Topladığı kartografik malzemelerden ve kendi gözlemlerinden elde ettiği coğrafi bilgileri sentezleyerek ürettiği eserler, Osmanlı ve dünya haritacılığının gelişimine önemli katkılar sağladı. Bu eserlerin en ünlüsü, Piri Reis’in 1513 yılında çizdiği ünlü dünya haritasıdır. Haritanın yalnızca üçte biri günümüze ulaşmış olmasına karşın, bu parça bile büyük hayranlık uyandırdı.
Bu harita, etkileyici çizimlerinin yanı sıra Osmanlı’nın coğrafi bilgileri nasıl derleyip kullandığını göstermesi açısından da önemliydi. Üzerindeki el yazısı notları, Piri Reis’in Kristof Kolomb ve diğer kâşiflerin buluşlarından haberdar olduğunu ve bu verileri mevcut coğrafi birikimine eklediğini ortaya koyuyordu. Bu çerçevede, Piri Reis dünya haritasını oluştururken denizaşırı keşif gezilerine kendisi çıkmadı ama Arap, Hint, Portekiz, İspanyol ve Kolomb haritaları gibi birçok kaynaktan yararlandı.
1924 yılında Topkapı Sarayı’ndaki kitaplıklar temizlenirken harita yeniden keşfedilir. Türk bilim insanları, Alman tarihçilerin de desteğini alarak bu değerli eseri incelemeye başlar ve 1929 yılına gelindiğinde haritanın tescil işlemleri tamamlanır. Ardından haritanın korunması için özel bir ortam hazırlanır ve bir süre sonra ziyarete açılarak halkla buluşturulur.
Piri Reis haritasının yeniden bulunması, tarihçiler için heyecan vericiydi çünkü bu harita, kayıp bir eserin izini sürmek açısından önemliydi. Kristof Kolomb’un üçüncü yolculuğu sırasında hazırlayıp 1498’de İspanya’ya gönderdiği harita kaybolmuştu ve bir daha bulunamamıştı. Piri Reis’in haritası, Kolomb’un kayıp haritasını yansıtması açısından büyük değer taşımaktadır.
Haritanın saraydaki keşfi, Osmanlı’nın çöküşünün bıraktığı boşluğu doldurma çabası içinde olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin aradığı moral kaynaklarından biri oldu. Atalarının geçmişte engin denizlere hükmettiğine bu harita aracılığıyla tanıklık etmek insanlara iyi geldi ve öz güven duygularını tazeledi.
1950’lerde bazı araştırmacılar, Piri Reis haritasının Antarktika’yı gösterdiği hipotezini savunmuştu. Bu argüman, haritanın antik çağlardan kalma veriler içerdiğini ve bu verilerin bir “arkaik uygarlık” tarafından çizilmiş olabileceğini öne sürüyordu. Bu konu, bazı popüler spekülasyonlarla birlikte, “uzaylı müdahalesi” gibi bilim dışı tartışmalar için kapı araladı ve kamuoyunda geniş ilgi uyandırdı.
Piri Reis haritası Afrika ve Güney Amerika’nın Atlantik kıyılarının çoğunu doğru gösterirken Kuzey Amerika kıtasının bazı bölümleri yanlış çizilmiştir. Denizcilik tarihindeki en ilginç olaylardan biri de Karayipler bölgesindeki birkaç adanın silinmesi ve gerçekte var olmayan “Antilya” adasının eklenmesidir. Antilya, Atlantik Okyanusu’nun batısında, genellikle Karayipler’e yakın bir yerde konumlandırılan efsanevi bir adadır.
Kolomb’un bu adayı, mitlere dayanarak ve belki de diğer denizcileri yanıltma amacıyla çizdiği, Piri Reis’in Kolomb’a duyduğu güvenin sonucunda aynı hayali öğeyi kendi haritasına taşıdığı varsayılmaktadır. Zamanla bu kavram anlam genişlemesine uğradı ve Antiller olarak bilinen Karayip takımadalarını temsil eder hale geldi.
Piri Reis’in dünya haritasının önemini 5 kısa başlıkta özetleyebiliriz:
1-1513 yılında çizilen harita, Coğrafi Keşifler Çağı’nın hızını ve kapsamını yansıtan, onlarca farklı kaynaktan derlenen denizcilik bilgilerini ustalıkla örtüştüren çığır açıcı bir eserdir.
2-Kristof Kolomb’un keşiflerinden yalnızca 21 yıl sonra hazırlanan harita, Amerika kıtasının bilinen en eski ve en ayrıntılı çizimlerini içeriyor.
3-Dönemin kartografik bilgi birikimini aşan bir incelikle çizilen harita özellikle Güney Amerika kıyılarına ait uzaklık, yön ve coğrafi oluşum ayrıntılarıyla dikkat çekici bir doğruluk sunuyor.
4-Söz konusu harita, coğrafi bir belge olmanın yanı sıra çizimlerde yer alan mitolojik varlıklar, gemiler ve dekoratif süslemeler bir sanat eseri olarak da değerlendirilir.
5-Antarktika, Piri Reis haritasından tam 3 yüzyıl sonra keşfedildi. Ancak Antarktika’yı andıran ayrıntılar buzdan arındırılmış Antarktika’yı ya da Avustralya’yı çizmiş olabileceği yönünde bazı gizemli teorilere esin kaynağı oldu.
Piri reis haritası, Topkapı Sarayı’nın üçüncü avlusunda bulunan 3. Ahmet Kütüphanesi’nde görülebilir.
1521’de tamamladığı “Kitab-ı Bahriye” ile Akdeniz kıyılarını ve ticaret yollarını tanıtan detaylı bir denizcilik rehberi hazırladı. Bu yapıt, coğrafya, astronomi ve navigasyon alanında sundu bilgilerle bugün bile ilgi görmektedir.
Ne var ki, donanmada ve saray çevresinde yaşanan siyasi çekişmeler, Piri Reis’in kariyerinin sonunu hazırladı. İran’a saldırı hazırlıkları çerçevesinde Basra Körfezi’ndeki Hürmüz Kalesi’ni ele geçiremediği için acımasızca eleştirildi. Birçok geminin kaybedilmesi ve beklenen ganimetlerin elde edilememesi, ekonomik ve stratejik beklentileri boşa çıkararak kendisine olan güvenin aşınmasına yol açtı.
Bu başarısızlık, siyasi rakiplerinin eline koz verirken artan baskı ve entrikalar, Piri Reis’in yönetimle ters düşmesine ve sonunda yargılanmasına zemin hazırladı. Sonunda, Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle tahminen 85 yaşındayken Mısır’da idam edilerek yaşamı trajik bir şekilde sona erdi.
Piri Reis’in yaşam öyküsü, teknik bir alandaki yetkinliğin her zaman liderlik için yeterli olmayabileceğini gözler önüne seren çarpıcı bir ders niteliğindedir. Anlaşıldığına göre, haritacılıktaki ustalığı tartışmasız olsa da, askeri strateji ve yönetim becerileri aynı ölçüde güçlü değildi. Bu eksikliklerin görülememesi, kariyerinin trajik sonunu hazırlayan önemli etkenlerden biri oldu
Ah be Haşmetli Sultanım, keşke Piri Reis’i o yaşında seferlere göndermeseydin, keşke ona haritacı yetiştirme görevi verseydin, ah ah…
***
Not: Medya Günlüğü’nün yeni açılan Bluesky hesabını takip etmek için: https://bsky.app/profile/mgunlugu.bsky.social