Erdal Çolak
Avcı ve toplayıcı ilkel insan tehlikelere karşı mağara önlerine gözcüler koyarak kendisini koruma altına alıyordu. Yerleşik hayata geçildiğinde ise, insan bahçe ekip biçme işi ile uğraşmaya, hayvanları evcilleştirmeye, kır yaşamına uyum sağlamaya başladı.
Bu toplumlarda bitkiler üzerindeki gözlemleri onlara, bazı bitkilerden diğerlerine kıyasla daha fazla verim elde edilebileceğini öğretmişti. Bu da insanların tarım toplumuna yani yerleşik hayata geçişini hızlandırdı. Sanayi toplumlarında Rönesans ve Reform hareketlerinden sonra aklın öne çıktığı bir anlayış vardı. Sanayi toplumunda pozitivizme, bilime sıkı sıkıya bağlılığın sonucunda sezgi ve analize dayanan gözlemci mantığı oluşmaya başladı. Günümüz toplumlarında gözetim ve gözlem teknolojik gelişmelerin etkisiyle hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi.
Geleneksel toplumlarda kabile kültürü, şehir devletleri, feodal sistemler, imparatorluklar, modern, tekil, karma, teokratik devletlerde gözlemek farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Tarihteki ilk medeniyetlerde baktığımızda Zigguratlar (tapınaklar), piramitler, eski Mezopotamya’da, Sümerler’de, Babiller’de, Asurlar’da, daha sonra da Mısır’da, Hint Uzak Doğu medeniyetlerinde doğa olaylarını anlamak, kavramak amacıyla, biraz da dini nedenlerle gözlem yapma gereği duyulmuş. Bu medeniyetlerde yapılan gözlemler-adı üzerinde gözün gücü-insanlık tarihinin başından beri birçok alanda önemini hissettirmişti. Bugünkü koşullarda ise kimsenin kimseden haberi olmadan gözlem uydularla, gözlem evleriyle, dürbünler, kameralar veya teleskopla ya da benzeri teknolojik aletler kullanılarak yapılıyor.
Aslında değinmek istediğim İngiliz filozof Jeremy Bentham’ın “Panoptikon” adını verdiği, 18. yüzyılın sonlarında zihninde tasarlayıp, canlandırıp, biçimlendirip, oluşturup düşündüğü kurumsal bina türü. “Panoptikon” denen binayı Bentham gözlemlenebilir bir hapishane olarak düşünmüş. Ama günümüzde Bentham’ın binası okul, fabrika, iş yeri, şirket, huzurevi ya da askeri alanlarda çeşitli şekillerde modernize edilmiş. Panoptikon denen yapı, daire şeklinde tasarlanmış, tam merkezinde yer alan gözetleme kulesi ile mahkumların izlenerek otoritenin gücünün sergilenmesi, insanların korkuyu enselerinde hissettirmesi amaçlanmış. Modern toplumda gözetlenen insanlar ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel olarak denetlenip manipülasyon altına alınmış. Tabii ki bu gelişmiş teknolojilerle başarılmış.
İnsan düşünebilir bir yapıya kavuştuğu günden beri biri ya da birileri tarafında gözlendiğini düşünmüştür. Böyle düşünmesinin nedeni dini inancı ve ritüellerin yan sıra insanın kendisinin de gözle doğayı gözlemlemesi olabilir. İlahi olsun olmasın birçok dinde yaratıcının kulunu gözlemlediği fikri hakimdir. İlahi bir gücün hem görmek hem de denetlemek mantığına göre yaratıcı insanları görüyor ama onlar gözlemlendiklerini, denetlendiklerini bilseler de yaratıcıyı göremiyor. Eski medeniyetlerde insanlar ilahlarına yakın olmak için yaptıkları tapınaklarda diğer insanları gözlemleyip faaliyetlerini kontrol altına alırmış. Bazı dinlerde gözlemleme işini yaratıcı yerine görevlendirilmiş melekler yapmakta. İslam’da her yerde ve aynı zamanda hiçbir yerdedir ki size şah damarınızdan daha yakın olup gözlemleyen Allah’tır. Mesela 1 doların arkasında,12 katlı piramit ve bir de göz vardır. Bu göz her şeyi görür. Burada insanları gözetleyen ve gözlenenlerin oluştuğu bir mantık var.
Günümüzde de eskiden olduğu gibi hem dinler bazında hem de bazı görünmeyen güçler tarafından gözlemlendiğini düşünüyor insanlar. Keşke günümüz insanının düşündüğü gibi sadece görünmeyen güçlerce gözlenseydik.
Bugün dünyanın hemen hemen tamamı bir Panoptikon gözetim olgusu altında. Sözde duvarların olmadığı söylenirken Panatikon insanların hem ruhlarını hem de bedenlerini teslim almış. İnsanların özgürlüğü dijital, kültürel ve ahlaksal olarak hep baskı altında. Dünyadaki devletlere baktığımızda hepsi güvenlik mantığı üzerine kurulmuş. Panoptikon mantığı ile insanlar mahkum, devletler ise onları sürekli gözlemleyen, denetleyen hapishaneler ve gardiyanlar.
Örnek vermek gerekirse, bildiğiniz gibi her yerde insanları izleyen kameralar var. Yaşadığımız sokaklarda, kahve içtiğimiz meydanlarda, AVM’lerde, marketlerde, trenlerde, gemilerde, toplu taşıma araçlarında, havalimanlarında, okullarda, hemen her yerde kameralar var hayatımızda. O kadar ilginç ki dünyada yaşayanların yapıp ettiği her şey, her dakika saniye kayıtlanıp gözlem altında tutuluyor. İstatistiki bilgilere baktığımızda veriler insanı şoke ediyor. Düşünsenize, dünyada bir milyarın üzerinde kamera varmış. Bu kameraların yüzde 54’ünün Çin’de olması manidar.
Dünyada her sekiz kişiden birine bir gözlem kamera düşüyor. Küçücük bir ülke olan Danimarka’da 1,5 milyon kamera varmış yani her dört kişiden birine bir kamera düşüyormuş.
ABD ve Avrupa’daki hemen hemen bütün ülkelerde milyonlarca kamera ile insanların özgürlüğü kısıtlanıyor. Hadi ülkeler güvenlik amacıyla bu tür gözlem kameralarını çeşitli yerlere yerleştiriyorlar diyelim. Peki ama dijital dünyada, mesela sosyal medyada da Panoptikon bir anlayışla insanlar denetim altına alınıyor. İlginç olan neredeyse hiç kimsenin bu durumdan rahatsız olmaması.
Hepimiz sosyal medya sayesinde kimin nerede ne yaptığını, hangi konsere gittiğini, ne yediğini, kimlerle buluştuğunu, hobilerini gözlemliyor ve yorum yapıyoruz. Bir anlamda sanki önemli ve ünlü kişilermiş gibi herkesi takip ediyoruz. Dinlediği müziğe, paylaştığı yazıya, fotoğrafa göre gözlemlediğimiz kişinin o anki psikolojisini bile anlayabiliyoruz. Gözlem yaptığımız sosyal medyada bazen bir psikolog, bazen bir modacı gibi yorumlar yapıyoruz. Hoşumuza giden siyasi konularda paylaşım yapılan her konuyu kendi dünya görüşümüze göre değerlendirip siyaset uzmanı olabiliyoruz. Paylaşım yapılan kek ya da yemeklerle ilgili “Master şef” edasıyla yorumlar getirebiliyoruz. İlginç olansa, diğer şeflerden farklı olarak biz yemeği tatmadan karar veriyoruz.
Artık Kızılhaç, Kızılay ve benzeri yardım kuruluşlarına da gerek yok, nasıl olsa cemaatler, yardım toplama faaliyetlerine öncülük edenler var.
Sonuç olarak, ben dahil bütün insanlar saçma sapan bir çıkmaz denizinde kulaç atmaya çalışıyoruz. Bu denizde kesin boğulacağız. Devletler, toplumlar, bireyler şeffaf görünmeye çalışsa da aslında birbirimizin hayatını berbat etmek için elimizden geleni yapıyoruz. Devletler de, biz bireyler de özel hayatın gizliliğine saygı gösterelim, birbirimizin haklarına tecavüz etmeyelim.