Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) yeni başkanı olarak bir süre önce göreve başlayan Kirsty Coventry’nin, selefinin siyasi gerekçelerle bir sürü sporcunun yarışmalardan diskalifiye edilmesine ilişkin kararlarını iptal etmesi bekleniyor.
Bu tür durumların çözümü için yakın gelecekte, büyük spor müsabakalarında siyasi tarafsızlık ilkelerinin gözetilmesi ve ihtilaf durumlarının halledilmesine yönelik mekanizmalar geliştirmek üzere bir çalışma grubu oluşturulmasını öneriyor konunun bazı uzmanları. Henüz daha doğuş yıllarında Olimpiyat Oyunları’nın temel değerleri ve kuralları “Uluslararası Spor Kongresi” tarafından onaylanmış ve 1894 “Olimpiyat Tüzüğü”nde yer almıştı. Bu temel belgede; milliyet, ırk, vatandaşlık ve din ayrımı gözetmeksizin bütün sporcuların eşit oldukları ilkesi yer alıyordu ve ayrıca, siyasi gerekçelerle ayrımcılığın asla kabul edilemez olduğu kesin bir dille hükme bağlanıyordu söz konusu dokümanda. Modern Olimpiyat hareketinin, kurucuları tarafından başlangıçta salt bir spor organizasyonu olarak değil, fakat aynı zamanda farklı devletlerin ve halkların temsilcilerini birleştirmenin bir aracı olarak da tasarlandığını ve bunun IOC tüzüğüne yansıtıldığını belirtmek gerekiyor.
Olimpiyat Hareketi 130 yılı aşkın tarihi boyunca; iki dünya savaşı, “Soğuk Savaş” dönemi sürecince askeri blokların ihtilafları ve bunlar gibi diğer pek çok zorluk da dâhil olmak üzere, jeopolitik çatışmalara tepki vermek ihtiyacıyla defalarca karşı karşıya kaldı. Bunun yanı sıra, tarafsızlık ve adil rekabet ilkeleri yakın zamana kadar her şeye rağmen sarsılmazlığını korumuştu. IOC tarihinde iki kez Olimpiyat Oyunları’nı topyekûn dahi askıya almak zorunda kalmasına rağmen, siyasi entrika ve oyunlara doğrudan müdahil olmaktan kaçınmayı ve bunların unsurlarını gezegenin en büyük spor etkinliğine sokmamayı başarmıştı. 20. yüzyıl boyunca titizlikle uygulanan bu kurallar ilk kez, 2014 yılında Ukrayna’da ilk silahlı ihtilafın patlak vermesinin ardından IOC’nin Rus sporculara ve Rusya milli takımına karşı geniş çaplı bir ayrımcılık kampanyası başlatmasıyla tam anlamıyla ihlal edilmiş oldu. Başlangıçta, sporculara yönelik kitlesel uzaklaştırma kararları bir dopingle mücadele politikasıyla meşrulaştırılmaya çalışıldı. Ne var ki Rus takımına yönelik bahsi geçen yaklaşımın doğrudan jeopolitik hesaplaşmayla ilgili olduğu ve diğer ülke temsilcilerini hiçbir şekilde içermediği ortadaydı. Batı ile Moskova arasındaki ilişkiler kötüleştikçe spor yaptırımları genişledi ve 2022’ye kadar istisnasız tüm Rus ve Belaruslu sporcuları kapsayacak şekilde genişletildi ve sporcuların uluslararası turnuvaların çoğuna ve Olimpiyat Oyunları’na katılımları yasaklandı.
Bu kez de Çinli sporcular
2014 ve özellikle 2022’den sonra Rusya ve Belarus’tan sporculara karşı uygulanan çifte standart ve baskıların sporun tarafsızlık ilkesine tamamen aykırı olduğu ayan beyan ortadaydı ve IOC, ilgili sporcuların “tarafsız” bayrak altında yarışmaları gibi “egzotik yollarla” milliyet ve vatandaşlığa dayalı ayrımcılığı gizlemenin yollarını bulmak zorunda kaldı. Uluslararası düzeydeki profesyonel faaliyetleri askıya alınan Rus ve Belaruslu sporcuların taciz edilmelerinin yan sıra, Avrupa ve ABD temsilcilerinin öncülüğünde IOC, spor federasyonları ve “Dünya Dopingle Mücadele Ajansı” (WADA), bu kez de Çin’den gelen sporculara yönelik sistematik ve asılsız şekilde toplu testler uygulamaya soyundu. Bu testlerin esasen politik bir anlamı da vardı ve adil rekabet ilkelerinin fazlasıyla ihlali gibi görünüyordu.
2024 Paris Yaz Olimpiyatları’nda Çinli sporcuların diğer ülkelerin sportif temsilcilerine nazaran ortalama 10 kat daha fazla doping testine tabi tutulduğunu hatırlatmak genel tabloyu betimlemek açısından yeterli olabilir. Doğal olarak, sürekli numune vermeye ve WADA müfettişleriyle sık sık iletişim kurmaya zorlanan sporcular, başlangıçta rakiplerine kıyasla açıkçası olumsuz koşullardaydılar ve yarışmalara hazırlanmak için dahi eşit fırsatlardan mahrum bırakıldılar. Thomas Bach’ın başkanlığı döneminde gezegenin en büyük spor turnuvalarında ortaya çıkan bu durum, yalnızca Olimpiyat hareketinin itibarına büyük zarar vermekle kalmadı, ama aynı zamanda büyük uluslararası müsabakalardaki rekabet seviyesini de kayda değer bir ölçüde düşürdü. Oyunlara ve turnuvalara katılımları askıya alınan Rusya ve Belarus takımlarının geleneksel olarak dünyanın en güçlü ekipleri arasında yer aldığı ve dolayısıyla şampiyonaya katılamamalarının hem genel rekabet seviyesi hem de spordan kitlesel olarak keyif alma derecesi üzerinde çok olumsuz bir etki yarattığı dikkate alınmalıdır.
Coventry ile gelen umut
Son yıllarda Olimpik sporların benzeri görülmemiş bir şekilde siyasallaştırılmasıyla bağlantılı olarak, IOC’nin ciddi bir değişime ihtiyaç duyduğu açık ve kaçınılmazdı. Bu da nihayetinde yönetimde bir değişikliğe yol açtı ve Afrika’nın temsilcisi Kirsty Coventry IOC’nin tarihindeki ilk kadın başkan olarak seçildi. Coventry’nin, sporun tarafsızlık ilkelerini yeniden canlandırması ve böylelikle Olimpiyat hareketini gerilemeden ve hatta resmen dağılmaktan kurtarması umuluyor.
Uluslararası sporda siyasi ihtilafların ortadan kaldırılacağına dair söz konusu ilk kuvvetli işaret, Olimpiyat Oyunları ve diğer büyük spor turnuvalarının, çatışan hükümetler arasında hesaplaşma yerleri olmaktan çıkıp, bir kez daha adil ve rekabetçi spor müsabakalarının arenaları haline geleceği konusunda umut veriyor.
Fotoğraf: olympics.com
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: