İnsan var olduğu ilk günden beri toplumsal otokontrolü sağlamak için çeşitli enstrümanlar kullanır.
Bunların başında gelen din kötülüklerden, günahlardan ve bütün negatif güçlerden kurtuluş anlayışına götürür. Bir diğeri olan ekonomi ise, değişik modellerle insanların maddi ihtiyaçlarını karşılayan mal-hizmetlerle sınırlı kaynakları tüketirken onları mutlu etmeye çalışır. İdeolojiler bir düşünce mantığı içerisinde hayata, dünyaya dair görüşü eylemsel bir düşünce ya da örgüt ve hareketler yardımıyla bir grubun üyelerini belirli bir fikir ya da amaç çerçevesinde bir araya getirerek huzuru yakalamak için çaba gösterir.
Sonuçta tümü insanları bir şekilde refaha, kurtuluşa ulaştırmak istiyor. Her ne kadar inanılan dinler, siyasi görüşler, mutluluğa götüren yollar farklı farklı olsa da özünde amaç insan üzerinde tahakküm kurup manipüle ederek onları baskı altına almak.
Dünyada son dönemler de dahil olmak üzere yaşanan bütün olayların kökeninde melez rejimlerin etkisi ve baskısı var. Günümüzde tam demokrasi anlayışından uzak ülkelerin kendi varlıklarını, otoritelerini güçlendirmek için oluşturdukları melez yani karma bir rejim anlayışı hakim.
Avrupa’daki ülkelere bakın, hemen hemen hepsi melez bir demokrasiyle yönetiliyor, olgunlaşmış demokrasi anlayışından tamamen uzaklar. İnsan demokrasiden ne anlar? Halkın kendi kendini yönetmesi bilinen en basit tanımdır. Aklınıza gelebilecek hiçbir ülkede insanlar tam demokrasiyi yaşayamıyor. Buna karşılık, barışçıl ve demokratik değerler adı altında etnik ve dini partilere izin verebiliyor.
Norveç demokrasinin varlığı konusunda başı çeken ülke, Afganistan ise en sıradaki ülke olarak gösteriliyorsa demek ki Taliban yönetimini öyle veya böyle iktidar olarak kabul etmiş oluyoruz.
İlginç olan ise tam demokratik ülke olarak gösterilen Norveç, Danimarka gibi parlamenter bir yapı çerçevesinde anayasal monarşi ile yönetiliyor. İktidardaki elit bir kesim kanunlarla korunuyor, güvence altında tutuluyor.
Her ne şekilde yönetilirlerse yönetilsinler, ister oligarşiyle, ister dini kurallarla, isterse askeri diktatörlüklerle, bütün ülkeler tam demokrasi ile yönetildiklerini iddia ediyor.
Örneğin İran üniter başkanlık sistemli teokratik cumhuriyet olarak ifade edilse de aslında şeriat ile yönetiliyor. İsrail parlamenter demokrasi ile yönetiliyor gibi görülse de dini referanslarla idare ediliyor. Japonya ve Birleşik Krallık da anayasal monarşi ile yönetiliyor.
En ilginç olanı Amerika Birleşik Devletleri: Çoğulcu demokrasiye dayalı başkanlık sistemiyle yönetilen federal bir cumhuriyet olarak görünüyor olsa da kilise ve dini cemaatler ülke yönetiminde, alınan kararlarda söz sahibi.
Rusya Ortodoks mezhebinin yanı sıra Hristiyanlık anlayışı ile demokrasisini dini ritüellerle pekiştiriyor. Yakın Doğu ve Orta Doğu’daki Arap ülkeleri malum, hemen hemen hepsi İslam dininin etkisinde, hepsi monarşi, krallık ve prensliklerle yönetiliyor.
Uzak Doğu’da, Çin’de Komünist Parti yönetimi iktidarda görünüyor olsa da Budizm inancının devlet yönetiminde söz sahibi olduğu aşikar.
Bunlar aslında demokrasisi olgunlaşmamış, yarım demokrasi ya da aristokrasi ve tiranlıkla yönetilen, bu yüzden halklarına acılar yaşatan ülkeler.
Sonuç olarak hiçbir ülke göründüğü gibi değil. Dünyaya baktığımızda hemen hemen birçok yerde çatışmaları, savaşları, katliamları, acımasız, güç hastası iktidarların yarattığı acıları görebiliyoruz.
Ukrayna-Rusya savaşı, Arap-İsrail savaşları, Kuzey Kore-Güney Kore gerginliği, Mısır, Suriye, Ürdün, Filistin, Türkiye, Yemen, Libya, Filipinler, Kongo, Endonezya, Kolombiya ve Sudan’da yaşananlar. ABD’nin 2001 yılında demokrasi vadiyle Afganistan’da, 2003 yılında Irak’ta başlattığı savaşlar. Belki yakında Çin-Tayvan savaşı da başlayacak.
Yani anlayacağınız hiç kimse özgür ve huzurlu değil. İster dinden, ister ekonomiden, isterse ideolojilerden beslensin, bütün iktidarlar insanlarına acılar yaşatıyor.
Oysa, devletler vatandaşlarına temel hak ve özgürlükleri gerçek anlamda tanımalı, onlara ırka, milliyete, dine, dile, cinsiyete, kökene bakmaksızın insani anlamda değer vermelidir. Ülkeler insanların, insanlığın gerçekleri göz önüne alarak idare edilmelidir.