Uluslararası ilişkilerde geleneksel güvenlik anlayışı genel itibarıyla askeri alana odaklanmaktadır.
Bu durum, hem teorik manada hem de siyasi pratiklerde kendini hissettirmektedir. Oysaki yaşadığımız çağda güvenlik meseleleri, askeri alandan gıda ve suya; göç olgusundan iklim krizine, uzaya ve siber alana kadar çok boyutlu bir hal almıştır.
Geleneksel güvenlik paradigmasının sorgulanması ve güncellenmesi tartışmalarının temelinde teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesi en önemli faktörlerden biri olarak değerlendirilmektedir. Son yıllarda hem sivil hem de askeri alanda sağlanan teknolojik ilerlemeler baş döndürücü bir hızla gerçekleşmektedir. Küreselleşme olgusu ile teknoloji arasında da karşılıklı bir etkileşim bulunmaktadır.
21. yüzyılda küresel hale gelen en önemli güvenlik meselelerinden biri de hiç şüphesiz göçtür. Göç olgusu, sadece Suriye krizi kaynaklı ele alınmamalıdır. Son yıllarda daha çok Suriye’de yaşanan insani kriz ve son olarak Rusya-Ukrayna savaşı neticesinde Avrupa’ya göç hareketleri gerçekleşse de; uzmanlar gelecekte su, gıda ve iklim kaynaklı göç hareketlerinin gerçekleşme ihtimalinden bahsetmektedirler.
Teknoloji, daha önce bahsedildiği gibi, güvenlik alanını şekillendiren bir diğer önemli husustur. Geçmişte sanayi devrimleri, sadece teknoloji ve bilimi değil, iktisadi, siyasi ve toplumsal alanları da etkileyerek büyük çapta değişimlere sebebiyet vermiştir. Bugün de ”Dördüncü Sanayii Devrimi” ismini alan süreçte; 5G teknolojisi, nesnelerin interneti, yapay zeka çalışmaları, akıllı şehirler, bulut bilişim teknolojisi gibi konular ön plana çıkmaktadır. Bu gelişmeler hem sivil hem de askeri alanı derinden etkileyecek bir potansiyele sahiptir. ABD’nin Silikon Vadisi’nde gerçekleştirdiği inovasyonlar gelecekte ”dijital savunma”nın nasıl bir şekle bürüneceğinin bizlere ipuçlarını vermektedir.
2019 sonlarına doğru Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Covid-19 virüsü kısa sürede birçok ülkeye yayılarak etkileri hala hissedilen küresel bir pandemi döneminin yaşanmasına sebep olmuştur. Salgından bütün dünya halkları olumsuz manada etkilenmiş; ölümler ve çeşitli insani trajediler yaşanmıştır. Bunun yanı sıra tedarik zincirlerinde yaşanan sıkıntılar sebebiyle küresel ekonomi ciddi manada zarar görmüştür. Koronavirüs süreci başta sağlık olmak üzere psikolojik, toplumsal, siyasi, ekonomik açıdan ülkeler ve dünya halkları üzerinde derin etkiler bırakmıştır.
Bu süreçte hiç şüphesiz güvenlik alanı da değişim ve dönüşüme uğramıştır. En başta, bu virüsün biyolojik bir silah olarak üretilip kullanıldığı iddiaları uzun süre gündemdekini yerini korumuştur.
(Kemal Kısa, tasam.org)
Makalenin tamamını okumak için tıklayın